“O sözler ki kalbimizin üstünde dolu bir tabanca gibi ölüp ölesiye taşırız.

O sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan, uğruna asılırız.” (1)

“Biliyorsunuz bana bu ceza, işlediğim iddia edilen suçtan verilmedi. Asıl amaçlanan, böyle bir olayla gözdağı vermek ve engellemektir. Sizin de bildiğiniz gibi, hukuk kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler….

O kadar aşağılık, o kadar acımasız şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi işten bile değil. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile…

Zavallı ve çaresiz biriymişim gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Hepinize özgür ve mutlu bir yaşam diliyorum.” (2)

30 Ocak 1980

Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi Sinan Suner, MHP'li Bakan Cengiz Gökçek'in koruması olan Süleyman Ezendemir tarafından vurularak öldürüldü.

2 Şubat 1980

Sinan Suner'in öldürülmesini protesto etmek amacıyla, bir gösteri düzenledi. Erdal Eren de bu gösterideydi. Gösteri esnasında er Zekeriya Önge hayatını kaybetti. 24 kişi gözaltına alındı İçinde hukuk barındırmayan bir yargılama sonucunda Er Zekeriya Önge'yi öldürdüğü gerekçesiyle Erdal Eren idama mahkum edildi.

Ancak Erdal Eren'in idamı için iddialara göre yaşı tutmuyordu. Zira ailesi Erdal Eren'i nüfusa yaşı büyük olarak yazdırdığını belirtmişti.

Dava sürecinde olay yerinde keşif yapılmadı.

Erdal’ın yaşının belirlenmesi için kemik incelemesi istendi ama yapılmadı.

Olay yerinde birlikte tutuklanan 24 kişiden hiçbiri tanık olarak dinlenmedi.

Ölen askerin üzerinden çıkan elbiseler Adli Tıp’a gönderilmedi.

Kurşunun mesafesine ilişkin bir inceleme yapılmadı.

Yakın mesafe atışlarında meydana gelen etteki yanığa açıklama getirilmedi.

Olay yerinde kullanıldığı iddia edilen silahlar ile askerlerin silahlarının balistik incelemesi yapılmadı.

Tanık olarak dinlenen askerlerin ifadeleri arasında çelişkiler vardı ancak dikkate alınmadı.

Olay sırasında Erdal Ereb 3,5 metrelik yükseklikteydi, Önge’yi öldüren kurşunun giriş açısı ve yönü çelişiyordu.

Ancak otopsiyi O. Ç. isimli bir stajyere yaptırdılar.

Doktor O.Ç’nin varlığı hiçbir zaman tespit edilemedi.

Bursa’da bir hastaneye aynı isimde bir beyin cerrahı atandı… Çok fazla kişiyle konuşmayan, her gün Cumhuriyet gazetesi okuyan biriydi… Hemşiresi arkadaşımdı, annemi götürmüş ve tanışmıştık… Birkaç yıl aklıma hiç gelmedi… Hani insan konduramaz ya, işte öyle bir şey… Sonra bir dergide Erdal Eren ile ilgili bir dosyayı okurken, birden dank etti… Sakın aynı kişi olmasındı…

Mezuniyeti Hacettepe’ydi ve yıl olarak da tutuyordu…

Yine de bir şekilde Ankara’da SSK Personel arşivine bakıldı, evet tam da 12 Eylül’de Hacettepe’deydi..

Sanırım 1993 yılıydı, iyi tanıdığım bu doktora gittim ve gözlerinin içine bakarak sadece “Neden yaptınız?” diye sordum…

Öylece baktı, soruyu tekrarladım… Anladı… “Çok yoksulduk, liseye lastik ayakkabıyla gittim” dedi, sonra kendi kendine konuşurcasına ekledi: Çok korkmuştum” …

“Hiç mi vicdanınız sızlamadı” diye soracakken, lafı ağzımdan aldı; dedi ki: “Çok gençtim, önceleri değil, ama sonraları çok koydu.”

“Oğlunuz dünyaya geldikten sonra mı?” diye sordum, “Evet” dedi… “Şimdi korkmuyor musunuz?” diye sorduğumda ise hep korktuğunu söyledi…

Erdal Eren bir simgeydi, onu ölüme gönderen kişinin kim olduğu bilinse başına bir iş gelme ihtimali oldukça yüksekti… O. Ç., de bunu biliyordu ve o yüzden hep korkmuştu.. Niye Cumhuriyet Gazetesi’ni her gün alıp satır satır okuduğunu o gün anladım, adını arıyordu, deşifre olmaktan korkuyordu…

“Yaşadığınız sürece kimseye söylemeyeceğim…” dedim… Öyle de yaptım… Zira, Erdal Eren, bir simgeydi, birileri adama zarar verebilirdi, canının yükünü alamazdım…

O.Ç. yine bir Aralık ayında felç geçirdi ve yatağa düştü… Artık yürüyemiyor ve doğru dürüst konuşamıyordu…

Uzun süre yatalak yattı, bilenler çok çektiğini, yatak yaralarının açıldığını söylediler.. O.Ç. çok çekti, çeke çeke öldü… Epeyce sonra öğrendim, Aralık ayında öldüğünü söylediler… İlahi adalet geç de olsa tecelli etti…” (3)

Erdal Eren, “Asmayıp da besleyecek miyiz” diyen ressam! Orgeneralin sözleri ve emirlerini yerine getiren, korkusu nedeniyle gerçekleri söyleyemeyen doktor O.Ç’nin hazırladığı otopsi raporuna istinaden verilen idam cezası ve Yargıtay’ın nüfus belgesini, bilerek ve isteyerek onaylaması sonucunda katledildi.

Aynı süreçte, aynı gerekçe ve emirlerle katledilen diğer insanlar gibi!

Öncesinde, Kızıldere’de, Nurhak’ta veya idamlarla katledilen, yürekli güzel insanlar gibi!

Sonrasında yargıya bile gerek duyulmadan, “faili meçhul” katliamlarla öldürülen on binlerce insan gibi!

13 Aralık 1980'de Erdal Eren'in katli, Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde infaz edilmesiyle yerine getirildi.

Erdal Eren'in mezarı Ankara'daki Karşıyaka Mezarlığı'nda bulunmaktadır.

Saygı, sevgi ve özlemle…

_______________________________

https://www.evrensel.net/haber/19369/erdal-erenin-yayinlanmamis-mektubu

https://tr.wikisource.org/wiki/Erdal_Eren%27in_idamından_önce_ailesine_yazdığı_mektup

http://www.bursahaber.com/guncel/bir-ilahi-adalet-hikayesi-erdal-eren-h20416.html