Bağımsız İletişim Ağı’nın düzenlediği Gazeteciler İçin Haber Atölyesi (AtölyeBİA), önceki gün yazar ve film eleştirmeni Mehmet Açar’ı konuk etti. 2015’te vizyona girdiğinde araştırmacı gazetecilik olgusunu ustaca işlediği senaryosu ve oyuncularının performanslarıyla önemli bir başarı elde eden Spotlight filmi gazetecilik bağlamında bir kez daha tartışıldı. Gazetecilikte dosya haberciliğin nasıl yapılabildiğine dair önemli ipuçları veren Spotlight, günümüzde çeşitli nedenlerle artık pek de yapılamayan “araştırmacı gazeteciliği” idealize ediyor.

Araştırmacı gazetecilik yayın kuruluşunda ayrı bir birimin kurulmasıyla başlayan ve günlük haber verme pratiğinin biraz daha dışında, bazen aylara hattâ bir yıla yayılan süreyi kapsayan bir tür. Belki burada şu ayrımı yapmak zorunlu: Araştırma mutlaka her haberin gövdesini oluşturan ve bir yanıyla haberin farklı yönlerini ortaya koyan muhabirlik mesleğinin temeli; olmazsa olmazı!

Araştırmacı gazetecilik ise Spotlight’ta olduğu gibi nispeten gazetenin bir katında ayrı bir birim oluşturularak bir olayın özel olarak ele alındığı, saklanan bilgilere ulaşmak için bazı engellerin aşılmak zorunda olunduğu, bilginin farklı kaynaklardan doğrulanması becerisiyle ete kemiğe bürünen, zaman ve sabır isteyen, haberin adım adım pişirildiği bir ekip işi. Bunun için bir yayın kuruluşunun konuya yaklaşımı, zamana dair tutumu, bu işe kaynak ayırması gibi mevzular hayatî önem taşıyor.

Spotlight’ta böyle bir araştırma ekibi kuruluyor. Katolik kilisesinde yaşanan çocuk tacizi ve tecavüzü olayının izini sürmek üzere. Sadece gazete kurumunun bu işe zaman tanıması, kaynak ayırması değil aslında asıl mesele. Mehmet Açar’ın değerlendirmesiyle, gazetecinin de statükoya karşı duracağı, yer yer kendiyle yüzleşeceği, içine gireceği bazı sorgulamalarla zihnindeki duvarları ortadan kaldıracağı bir süreç. Açar filmde karakterlerin böyle bir süreci yaşayarak olayı sonunda gazetecilik güdüleriyle haber hâline getirdiğini anlatıyor.

ABD’de Boston kilisesinde 200’e yakın çocuğa tecavüz olayının kilise tarafından mağdurlara para ödenerek olayın üzerinin örtülmesinden esinlenerek yazılan Spotlight’ta; “The Boston Globe” adlı gazetede kurulan bir araştırma biriminin Katolik kilisesinde pedofili vakasını ortaya çıkarmak için yaptığı çalışma konu edilmişti. Filme dair Açar’ın ilk söylemi, abartıya kaçılmadan araştırmacılara gazete binasında ayrılan yerin, toplantı salonunun düzeninin, Marty Baron’in haber toplantısına katılması gibi birçok unsurun gerçekçilik hissini güçlendirdiği yönünde. Bu minvalde Tom Mccarthy’nin yönettiği Spotlight’ın 88. Oscar’da “en iyi özgün senaryo” ödülünü aldığını not düşmek gerek.

Filmde ekibi harekete geçiren “The Boston Globe” gazetesine yayın yönetmeni olarak gelen Marty Baron’in gazete çalışanlarıyla ilk olarak tanıştığı haber toplantısında bir makaleden yola çıkarak unutulmuş olan “Geoghan davası”nı yeniden gündeme getirmesi oluyor. Spotlight’ta “Boston Globe” aynı davayı daha önce haber yapmış olmasına rağmen hakikatin tam olarak açığa çıkartılamaması, benzer olayların sürmesi asıl mesele. Nitekim muhabir ve editörlerden oluşan dört kişilik araştırma ekibinin dosyanın kapağını yeniden açmasının vaktidir artık.

Filmde uzun bir zamana yayılacak olan araştırmayı gizli yürüten ekip kâh kendi yüzleşmelerini gerçekleştireceği, kâh mağdurları dinleyeceği ve onlarla empati yapacağı, kâh kilise ve hukuk kurumları gibi çeşitli otoritelerle mücadele edeceği bir süreç yaşıyor.

On iki yıl “Sinema” dergisinin yayın yönetmenliğini yapan Mehmet Açar, filmde Geoghan davasının yeniden araştırılmaya başlanmasını göreve gelen yayın yönetmeni Marty Baron’in yeni bir bakış ortaya koymasıyla açıklıyor. Baron’un gazeteye gelir gelmez gazetecileri işten çıkarmak yerine gazetecilere söylediği “İşinizi çok iyi yapmanızı istiyorum” sözü pek çok gazete yöneticisi açısından ezber bozuyor.

“Rezendes statükonun dışına çıkmaya hazırdı”

Eleştirmen Açar’ın karakter analizinde, John Slattery’nin canlandırdığı yine gazetede editörlük yapan Ben Bradlee karakterinin “statüko”yu temsil ettiği; Boston’a sonradan gelen Baron’in ise sistemle derdi olan, şehre sonradan geldiği için dışardan bakabilen bir gazete yöneticisi kimliğinde olduğu tespiti öne çıkıyor. Belirtmek gerekir ki Katolik olarak yetişmiş Bradlee değil yalnız, onun gibi diğer karakterler de kilisenin gerçeklerini öğrenerek mağdurlarla empati yaptıkça, dini inancını gazeteciliğinin dışında tutmaya başladığı için olayın yeniden haberleştirilmesinin önemine daha fazla haiz oluyor.

Açar tam da burada gazetenin başarılı muhabirlerinden Mark Ruffola’nın canlandırdığı Michael Rezendes karakterinin sıra dışılığına vurgu yapıyor. “Rezendes statükonun dışına çıkmaya hazırdı” diyor. Ruffola güçlü bir performans sergilediği rolünde, zaman zaman gazetenin daha önce bu olayı niye yerli yerince veremediğine dair sorgulamalar yapan, olayın örtbas edilmesini kabullenemeyen, olayın aydınlatılmasının çabasını veren bir muhabir olarak çıkıyor izleyici karşısına.   

Araştırmacı gazeteciliğin uzun bir zamana yayıldığı için özel bir alan olduğunu belirtiyor Açar. Bugün Türkiye’de pek çok gazetede özel olarak çalışan araştırma birimlerinin olmadığı savını dillendiriyor. Artık nitelikli dosya haberlerin neredeyse kalmadığı, habere doğru dürüst yatırım yapılmayan yaygın gazeteler için eleştirmen Açar, “Bunun nedeni Türkiye’de gazete patronajının sorunlu hâli” diyor.

Başka bir tartışmada gazetecilik ve kurumlar arasındaki mesafenin korunamamasının sorunlu yanına dikkat çekiyor. Filmde rahibin işbirliği teklifini Baron şöyle yanıtlıyordu: “Benim kişisel fikrim bir gazetenin ancak tek başına hareket edebildiği zaman başarılı olacağı yönünde.” Açar da, “Dünyanın her yerinde gazetecilikte bunu hedefliyoruz” diyor, filmde başpiskoposla Baron’in görüştüğü sahne gelince.

Spotlight’ta araştırmanın başından sonuna ekibi en çok zorlayan ise daha önce görülmüş olan davanın belgelerinin mühürlü, yani “halka kapalı” olduğunun sanılmasıydı. Gazete bu nedenle kiliseye dava açarak belgelerin gizliliğinin kaldırılmasını talep ediyor. Aslında davanın eski avukatlarından birinin Rezendes’i uyarmasıyla belgelerin başka bir dosyada kullanılması nedeniyle mühürlü olmadığı anlaşılıyor ancak kilisenin geçmişte belgeleri o dosyadan uzaklaştırarak bir “önlem” aldığı ortaya çıkıyor.

Açar filmde, Rezendes’in sürekli irtibat hâlinde olduğu avukatın rolüne dikkat çekerek, onu, kilise ve tecavüze uğrayan çocukların aileleri arasında maddî bir anlaşma sağlanmasına aracı olan davanın diğer avukatından ayırıyor. Nitekim Rezendes’i uyaran avukat yine olayın aydınlatılmasında kilit bir rol oynuyor ve mahkemenin gizlilik kararını da kaldırmış olması itibariyle ve yine bir pedofili olayının dava edilmesi vesileyle eline geçmiş olan belgeleri ilgili kuruma gönderiyor.

Ekibin araştırmada belgelere ulaşılmasıyla ve bazı bilgilerin farklı kaynaklardan doğrulanmasıyla haber artık pişme noktasına geliyor. Ancak arada bir yerde Baron’dan gelen uyarıya dikkat çekmek gerekir: “Rahiplerin kendine değil kuruma odaklanmalıyız.” Bu uyarıyla tekil olaylardan genele doğru bir seyir izliyor olayın akışı.  

“Vicdan devreye giriyor”

Sabırla araştırmayı yürüten ekip haber tam olarak olgunlaştığında haberi yayımlamaya karar veriyor. Açar bu noktada gazetenin attığı “Kilise Rahiplerin Tacizine Yıllarca İzin Vermiş” manşetinin uzun, meşakkatli, yorucu bir çalışmanın ürünü olduğunu kaydediyor ve ekliyor: “Böyle bir habere artık kimse yalan diyemeyecektir.”

Açar’ın oturum sonuna doğru filme dair en önemli tahlili, statükonun kırılarak hakikatin ortaya çıkarılması sürecinde yalnız kendileriyle yüzleşme fırsatı da bulan gazeteciler bakımından değil, gazetenin haberini okuduktan sonra okuyucular açısından da artık vicdanın devreye girmiş olduğunu ve hattâ daha önce üstü kapatılmış olayın bu kez tüm yönleriyle ortaya konulmasının Boston’da yarattığı etkiyle başka mağdurları da harekete geçirdiğini söylemek oluyor.