T.S. Eliot’un şu sözleri daima güncel ve oldukça manidar; “Bu dünyaya verilen zararların yarısı, kendini önemli hissetmek isteyen insanların eseridir…”

Türkiye yeni yılda çok fazla şekerleme yediği için karnı ağrıyan şımarık bir çocuk veya baba parası yemenin rahatlığı ve toyluğu ile sorumsuzca ortalıkta gezinen haylaz bir evlat gibi davranmayı kesmeli. Gelişmekte olan herhangi bir Ortadoğu ülkesinde tek haneli IQ düzeyleri ile tevarüs eden lafazan, dalkavuk ve şakşakçılar bir ülkenin kaderini belirleyebiliyor. Geçen sene Erdoğan’ın 33. Muhtarlar buluşması sırasında lider sevgisi ve hamasetle dolup taşan bir muhtar ayağa kalkmış ve şöyle haykırmıştı: “5 çocuğum, 11 torunum var, hepsi feda sana!” Tabii ki Sayın Cumhurbaşkanına bu kadar yoğun sempati hisleri beslemeyen bir kitle de var. Türkiye bazılarının “mozaik” demeyi tercih ettiği bir zıtlıklar ülkesi. 2018’i 2019’a bağlayan gece, bir kesim bunu bir eğlence fırsatı bilerek usulünce coşarken, bir başka kesimse Mekke'nin fethinin 1388. yıldönümünü kutlayarak kendince günahtan sakındı...

Almanya ile Türkiye’nin nüfusları neredeyse aynıyken, Sayın Erdoğan’ın ifade ettiği gibi Almanya’daki 3 milyon üniversitesine karşı bizde 8 milyon üniversite öğrencisi mevcut bulunuyor. Bu durum sadece üniversiteli işsiz sayısı ve yüzdesinin artması anlamına geliyor. Aynı zamanda, uluslararası PISA testine göre, bilim, matematik ve okuduğunu anlama alanlarında, 72 ülke arasından Almanya 16. sırada, biz ise 50. sırada yer alıyoruz. Dünya Ekonomik Forumunda yayınlanan “Eğitimin Kalitesi 2018” konulu araştırmada ise, 137 ülke arasından 99. sırada kendimizi buluyoruz. Mesela İran, Pakistan, Endonezya, Katar, Malezya gibi ülkelerin gerisindeyiz.

Almanya’nın tek başına yıllık milli geliri yaklaşık 2 trilyon dolar ve bu tutar 57 Müslüman ülkenin toplam milli gelirinin yarısına denk geliyor. Bu 57 Müslüman ülke arasında Türkiye 821 milyar dolar ile birinci sırada. Fakat (Apple değil) sadece İPHone’un 2014 yılı dünya genelindeki satış cirosu da yine 821 milyar dolar. Dolayısıyla bu rakamlara bakınca, Erdoğan’ın sürekli olarak BM Güvenlik Konseyinde üyesinin bulunmadığından yakındığı Müslüman ülkelerin ve bunlar arasında ve yanında da Türkiye’nin konumunu çok çok rahat görebiliyoruz.

TBMM tutanaklarından öğrendiğimize göre, hepimizden kesilen vergilerle serpilip büyüyen TRT nasıl yapıp ediyor, toplam reklam gelirinin tam 3 katını yerli yapım bir diziye (Diriliş Ertuğrul) harcayabiliyor. Öte yandan, İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı bütün alt kurum ve kuruluşlar net zarar açıkladı. İBB’nin aynı kurumları Süper Lig’in açık farkla lideri olan Başakşehir’in de resmi sponsorları durumunda...

Devletimiz yıllardır dolar ve Euro almayın, milli ve yerli paramız olan Türk Lirasına destek verin derken, aynı zamanda milletin elindeki dövizleri alabilmek adına hazine garantili döviz cinsi (Dolar/Euro) tahvil çıkarıp halka arz ediyor. Ve bu döviz tahvili halka arzının reklamları haftalarca televizyon ekranlarında dönüyor, gazetelerde ilan ve reklam ediliyor. Halkın elinde hâlihazırda 80 milyar dolar civarında döviz bulunduğu tahmin edilirken, devletin çıkardığı hazine garantili bu döviz cinsi tahvile sadece 200 milyon dolar talep geliyor. Yani milletimizin ancak %0.25’i devletine ve hükümetine itimat ederek döviz tahvili almış. Bu konunun neresinden bakarsanız fiyasko... Bugün dünya üzerindeki bütün paranın %62’si Amerikan doları iken, Türkiye’de dolar adeta ikinci para birimimiz haline geldi. Bankalardaki mevduatın %40’ından fazlası döviz cinsinden... İmalat PMI verimiz Aralık ayında 44,2’ye geriledi ve böylelikle daralmanın dokuzuncu ayına girdik. Hukukun üstünlüğü endeksinde de dünya üzerinde değerlendirilen 113 ülke arasından 101. sıradayız...

Yeni bir yıla girerken, Erdoğan ile gelen başka bir müjde ise kendisi tarafından şu kelimelerle ifade ediliyor; “Bizimle beraber grev denilen olaylar ortadan kalktı. Şimdi grevler yok... Grev olmuyorsa işçinin hakkını veriyorsun, hukukunu gözetiyorsun demektir...” Teşbihte hata olmaz derler, Michael Signer o muhteşem tespitinde der ki; “Demagog, ilk yükselişini kitlelerin demokratik desteğine borçlu bir zalimdir…”