Erdoğan’ın Başkanlığa oturma törenleri Osmanlı Sultanlarının tahta çıkma törenlerini aratmadı. Kılıç Alayı, süvari birliği, güne özel para bastırılması ve seçimden önce toplumun her kesimine cömertçe dağıtılan kaynakları da “cülus bahşişi” sayarsak, rahatlıkla ‘I. Erdoğan dönemi hayırlı olsun’ diyebiliriz. “Başkanlık” ifadesi Türk halkına nispeten itici geldiği için, alenen bir Başkanlık sisteminin getirilmesine rağmen “Cumhurbaşkanlığı” ifadesinde direten Erdoğan’ın, dün itibariyle “bana Başkan diyebilirsiniz” demecinde bulunması ise siyasetin bilindik doğasına atfedilmelidir...

Eski sistemin bakanlarının yetkilerine haiz olmayacaklarsa da, Erdoğan 16 bakanını (sekreterini) nispeten tanınmayan ve meclis/siyaset dışı kişilerden atadı. Yeni sistemin dinamikleri sayesinde aslında birer sekreter hükmünde olan bakanlar artık Başkanlıktan gelen emirleri daha seri bir biçimde yerine getirebilecekler. Ekonomi yönetimini damadına emanet etmek suretiyle, Başkan Erdoğan’ın dış piyasalara ciddi ve net bir mesaj verdiği düşünülebilir. Zira dış piyasalar “Naci Ağbal” ve “Mehmet Şimşek” isimlerini kabinede istiyorlardı. Bu arada, tüm tecrübesini, kariyerini ve ciddiyetini ayakları altına alarak sırf siyasette birkaç yıl daha kalabilmek adına bin bir takla atan, katıldığı programlarda ve attığı tweet’ler ile kamuoyu ve milletini alenen ve kasten yanıltan Mehmet Şimşek’in düştüğü durum oldukça acınası doğrusu! Aylardır televizyon ekranlarında en sık gördüğümüz turizm reklamlarını veren önde gelen turizm şirketlerinden birinin kurucusunun Kültür ve Turizm Bakanı olması da önemli. Piyasanın tam içinden gelmesi olumlu olsa da, kendi ülkemizin koşullarını ve tabiatını çok iyi bildiğimizden, bu durum ciddi haksız rekabet uygulamalarına yol açmayacak mı? Sağlık Bakanlığına atanan ve Medipol Üniversitesi ile Medipol Hastanelerinin kurucusu olarak tanınan Fahrettin Koca için de benzeri şeyleri söyleyebiliriz. Turizm ve sağlık sektöründe bariz bir tekelleşmeye doğru mu gidilecek? Milli Eğitim Bakanı olarak atanan Ziya Selçuk keza kendi sektörünün içinden gelen ve eğitim alanında yaptığı akademik çalışmalarla tanınan bir isim.

Hulusi Akar’ın 15 Temmuz sonrası hiçbir doğrulama ve denetleme mekanizması olmadan kendi adına yarattığı kahramanlık destanları ve Cumhurbaşkanının yanından bir an bile ayrılmamış olmaması, onu Milli Savunma Bakanlığına taşıdı, yani Akar ektiğini biçti, yatırımının meyvesini aldı. Gül, Soylu ve Çavuşoğlu’nun görevlerinde kalması ise sürpriz olmadı. Bunun yanında, eski dönemin siyasetçilerinden Ekrem Pakdemirli’nin oğlu Bekir Pakdemirli Tarım ve Orman Bakanı, “sürekli uyuklayan sevimli bakan” olarak zihinlerimize kazınan eski Kültür ve Turizm Bakanlarından Atilla Koç’un kızı Zehra Zümrüt Selçuk ise, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanı oldu. Bakan olduğunu dün gece itibariyle telefonuna gelen mesajlarla sürpriz bir şekilde öğrendiğini söyleyen yeni Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan ile birlikte, 2 adet kadın bakanımız bulunuyor. En azından bu duruma sevinelim...

Yeni dönemde “İdamsa idam” diye sayıklayan cengâver, delifişek ve kaytan bıyıklı vekiller biraz can sıkacak. Bu arkadaşların zaten milliyetçilikleri, Tatar Ramazan’ın aslında Tatar olmaması gibi. Kendileri, malum olduğu üzere, 1950’lerde ilk sakinleştirici Thorazine’nin icat edilmesinden bu yana pek çok şekilde beyinleri uyuşturulan bireylerden müteşekkil bir topluluktur. Son dönemde betona ve çimentoya secde eden inşaat kardinalleri ile ulaştıkları mutabakat ve yaptıkları ittifak, güzel ve güzide ülke Türkiye’yi yepyeni ve şahane (!) bir mecraya doğru sürüklemiştir. Yeni Türk toplumunun mimarı, Ak Parti – MHP Konsorsiyumudur...

Atilla Yeşilada’nın yorumuna göre; “Ak Parti yerel seçimden büyük bir zaferle çıkacak olursa, MHP’yi sırtından atmak için 2020’de erken seçim isteyebilir. Zira MHP kararlı ve TBMM’de komisyon başkanlıkları yoluyla Ak Parti icraatlarını denetlemek isteyecek; 30 yıllık yol arkadaşı Gül’e bile katlanamayan Erdoğan, Bahçeli’nin nazına hiç katlanamayacaktır.”

LDP eski Genel Başkanı Cem Toker, halifeliğin kaldırılmasının 100. yılında, halifelik referandumu yapılacağını ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın halife olarak ilan edileceğini ileri sürdü. Bu kadar fanteziye de “pes” diyorum. Türkiye’ye has liberal düşünce ne düzeye geldi...

Eğitim seviyesi siyasi tercihlerde kesin bir belirleyici. Son yapılan seçimlerde, ilköğretim mezunu seçmenlerin %50’si Ak Partiye oy verirken, Ak Parti yükseköğretim mezunlarının sadece %20’sinin oyunu alabiliyor. CHP ise yükseköğretim mezunlarının %35’ini cezp ederken, bu oran ilköğretim mezunlarında %19’a kadar düşebiliyor. Keza, daha çok işçi ve düşük vasıflı göçmenlerimizin yaşadığı Almanya’da Ak Parti’ye %59.44, CHP’ye %14.82 oy çıkarken, daha nitelikli ve yönetici sınıf Türklerin yaşadığı ABD’deki Türklerin ise %49.21’i CHP’ye, %18.36’sı Ak Partiye oy veriyor.

İster istemez, Uganda’nın diktatör lideri İdi Amin’e ait olduğu söylenen bir söz akıllara geliyor: “İfade özgürlüğü var. Ama ifade ettikten sonra olacakları garanti edemem...”