Köylüm, çocukluk arkadaşım, İlköğretmen Okulu öğrenimimiz süreçlerinde okul arkadaşım olan Yekta Yaylaçiçeği, yaklaşık 65 yıllık dostumdu. 65 yıl bir arkadaşlığı, dostluğu kırılmalara uğratmadan, yaralamadan, küskünlüklerle kucaklaştırmadan yaşatmak kolay bir iş değil. Bu güç işi başardık. 65 yıl içinde birbirimizi kıracak, küskünlükler yaşatacak bir davranışımız olmadı.

Bu arkadaşımızı, 03.11.2020 günü erken saatlerde coronavirüs bulaşışı nedeniyle yitirdik. 04.11.2020 tarihinde, bulaşıcı hastalıklardan ölenlerin gömüldüğü İstanbul Çekmeköy Gömütlüğünde toprağa verildi. 3-5 gün içinde kayıp gitti. Bu 3-5 günde ne acılar yaşadığına tanık olamadık. Beyoğlu İlkyardım Hastanesi’nde kaldığı sürede, kendini yerlere attığını öğrendim.

Sağlığına kavuşması için yatırıldığı iki sağlık kuruluşunun olanakları bu ülkeye yıllarını vermiş bir eğitimcinin iyileştirilmesine yetmedi. Tanıdıkların, çalışanların yakın ilgileri sağlığına kavuşabilmesi için çözüm getiremedi. Solunum güçlüğü çektiği için, makinaya bağlanması gerekmesine karşın makine yokluğu nedeniyle bu işlem yapılamadı.

Yekta Yaylaçiçeği sorgulayan bir insandı. Başarılı bir öğretmen, yöneticiydi. Olayları aklın süzgecinden geçirerek değerlendirmeye çalışırdı. Olaylara bakış yöntemimiz, yaklaşımlarımız genellikle örtüşüyordu. Tanrıyı, dini, devleti, gelenek görenekleri, siyasal partileri, yerleşik egemen kültürü sorgulamaktaydı. Bu yüzden toplumla kolay bağdaşamazdı. Kur’an’ı okuyup ayetlerdeki çelişkileri, mantık tutarsızlıklarını yakalayıp ortaya koyardı. Bunları açık açık tartışırdı. Bulunduğu yerlerde tartışmalar yaşanır, kırgınlıklar ortaya çıkabilirdi. Bu durum Yekta Yaylaçiçeği’nin eksikliğinden, yanlışlığından, tutarsız, gereksiz davranışlarından değil, bin yıllarca süren oluşmuş, Ortaçağ saplantılı düşüncelerin egemenliği altında kurumsallaşan kültürle çatışmaktan kaynaklanırdı. Algı dünyaları akılla, mantıkla bağdaşmayan insanlarla, kalıp düşüncelerle uyum sağlayamamaktaydı.

850 dolayında öğrencisi olan Perşembe İlköğretmen Okulu’nun 1964-1965 öğretim yılı Öğrenci Derneği seçimleri için toplanan Genel Kurul’da, Genel Kurul toplantısını yönetmek için Genel Kurul Divan Başkanı seçilmiştim. Yekta Yaylaçiçeği okulun etkin, tanınmış öğrencilerinden biriydi. Genel Kurulda yaşanan yöntem, söz isteme, söz alma, önerge verme, bunların süreleri gibi uygulamalar, olaylar nedeniyle beni acımasızca eleştirmişti.

Genel Kurul sonrasında sayısız arkadaşımız “Sizin aranızda bir sorun mu var?” diye sormaya başlamıştı. Aramızda hiçbir sorun yoktu.

Şaşılacak bir olgunlukla birbirimize hiç kırılmadık, küskünlük yaşamadık. O yaşlarda bile bunları olağan karşılayacak olgunlukta bakış açılarımızın olduğunu anımsıyorum.

Yekta Yaylaçiçeği ile sorunlarımızı paylaşmaya kalktığımızda, “Biz akılla, bilimsel yöntemlerle dünyayı, yaşananları değerlendirmeye çalışıyoruz. İçinde bulunduğumuz toplum, kendilerine benimsetilen derme çatma bilgilerle, eleştirmeden, sorgulamadan dünyayı, yaşamı anlamaya, anlatmaya, yorumlamaya çalışmakta. Yanlış olan biz değiliz, yanlış bir kültürde, yanlış yerde doğmuşuz” diye birbirimizin yaralarını dindirmeye çalışırdık.

Perşembe İlköğretmen Okulu’nu bitirenlerin, sonra da 1966 yılında bu okulu bitirenlerin bir araya gelmelerinde, bir süre iyi bir dayanışmamız, yardımlaşmamız oldu. Sonra bu işin yürütülmesinde en önde olan arkadaşımız olarak bizi yıllarca bir araya getirdi.

Bir yerde bir söyleşim, toplantımız olduğunu duyduğunda, İstanbul’da yaşayan dönem arkadaşlarımızdan gelebilecek olanları toplayarak getirir, beni yalnız bırakmamaya çalışırdı.

Kötü bir dönemde yitirdik

Yekta Yaylaçiçeği arkadaşımın ölümü çok kötü bir dönemde oldu. Kendisine son görevimizi yamadık, son yolculuğuna uğurlayamadık. Gönlümüz yanında olmasına karşın kendimiz uzağında kaldık. Topladığı, bir araya getirdiği arkadaşları olarak, toplanarak kendisini uğurlamaktan yoksun bulunuyorduk. Ölüsünün en yakınlarına bile gösterilmeyeceğini öğrenmiştik. Otobüsler, metrobüsler yolculuk için hiç uygun değildi. Öldürücü virüse yakalanma olasılığının bu tür kalabalıklar olduğu biliniyordu. Yabancı ülkelerin konsoloslukları İstanbul’da terör saldırısının olacağını, kimsenin kalabalık yerlere girmemesi gerektiği konusunda uyarılar yapmıştı.

Yekta Yaylaçiçeği için Yunanistan Cumhuriyeti’ne yürüme gidilmesi gerekse hiç çekinmeden yola koyulacak olmama karşın, bu olumsuzluklar nedeniyle 70 km. uzakta bir yere gidemedim. Tüm arkadaşlarımız da bu nedenlerle gidemediler. Koşullar uygun olsa yüzlerce kişinin uğurlayacağı arkadaşımızın namazı 4 kişiyle kılındı. Toplam 8 kişinin katılımıyla uğurlandı. Bu durum Yekta Yaylaçiçeği’nin sevilmediğinin, yanında kimselerin olmadığının değil, olumsuz koşulların sonucuydu.

Kendisine güveni vardı

Yekta Yaylaçiçeği’nin kendisine güveni vardı. Nerede olursa olsun, karşısında kim bulunursa bulunsun yapılan işte bir yanlışlık, mantıksızlık varsa, sözünü hiç çekinmeden söylerdi. Düşüncelerini kanıtlamak için sonuna kadar direnirdi.

Bir gün telefonla aradı. “Yarın akşam işin var mı?” diye sordu. “Ne olacak?” diye sordum. “Eyüp’te Ordulular Derneği’nin toplantısına çağırdılar, birlikte gidelim” dedi. Çok önemli işim olmadığı sürece kendisini yalnız bırakmamak, kırmamak için yanında olmaya çalışıyordum. “Olur” dedim. Buluşup toplantıya gittik.

Toplantının açılışında eller yukarıya kalktı, Kur’an, dualar başladı. Bitince Yekta patladı. Derneğin tam adı: Eyüp Sultan Ordulular Kültür ve Yardımlaşma Derneği.

“Toplantının başlangıcında Kur’an okumanın, dua etmenin ne gereği var? Burada bir sürü insan var. Abdesti olan var, olmayan var. Bu gösterişin anlamı ne? Neden İstiklal Marşı’nı okumuyorsunuz, Atatürk’ü anmıyorsunuz da, dualarla toplantıya başlıyorsunuz? Bu çabalarınızla ne tür bir siyasal getiri peşindesiniz? diye sordu. Yöneticiler gevelemeye başladılar. Biz bu derneği Fatih İlçesi’nde kursak Fatih Sultan Mehmet Ordulular Kültür ve Yardımlaşma Derneği mi diyecektik?” diye ekledi. Yine mantıklı bir açıklama yapılamadı.

Aydın yalnızlığını yaşadı

Okuyan, sorgulayan tüm insanlarla toplum arasında yaşanan çatışma, ayrışma bunların ardından başlayan “yalnızlaşma” süreçlerini Yekta Yaylaçiçeği de yaşadı. Farklı düşüneni dışlamaya çalışan kurulu egemen kültür, bu insanı da çarkları içinde öğütmeye çalıştı. Sistem bunu yeterince başaramadı.

Siyasal partilere, derneklere yaklaşmaya çalıştı. Oralarda işleyen çarklarla uyuşamadı. Köşesine çekilmeyi seçti.

Işıklarda uyusun. Arkadaşlarımıza, yakınlarına, sevenlerine sabırlar diliyorum.