İnanın öyle bir ruh hali ile bu yazıyı yazıyorum ki; kelimeleri bağlamışlar köpekleri salmışlar misali..

Kelama nerden başlasak bilemiyorum, o kadar söz birikmiş ki medyanın her daim çarpıttığı gerçeklere dair.

Yumruk tonuna göre renk değişen basın ve medya insanlarına mı cümle yetiştirsek yoksa kürtlere sadece protokolden bakan gazetecileri mi anlatsak, yoksa vicdan kasmaları yaşadığını sanan ama başlatmadığı bir savaşın devamını sağlayan, sokağa çıkma yasağının olduğu alanlardaki çocuk ölümlerini görmeyip muzip çocuk haberleri ile çocuk sevgisi beyanı yapan bu medya insanlarını mı saysak.

Neresinden tutsak fikri tekerrürden ibaret bu vitrin showmenleri ve alkışını eksik tutmayan çoğunluğuna mı yaramızı değdirsek, çare olur mu bilmem ama aşağıdaki cümlelerin seyrine dalın derim.

Cizre’de, Sur’da, Silopi’de, Nusaybin’de hendeği kazanın oradaki gençler değil de son 30 yılının getirdiği savaş koşulları olduğunu anlamıyorsunuz değil mi?

7 Haziran seçimlerinden önce açılmış hendek yoktu. O zaman devlet eliyle yaratılan şiddet, yağma ve linci yapanlara hiç ceza verilmediğini de bilmiyorsunuz o zaman?

Demokrasi o kadar ilerledi ki; artık tankla taşınıp top mermisi ile rahatlıkla dağıtılabiliyor Kürdistan’da.

Birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz anlarda 40 yıllık cümlelerle konuşan baroya hitaben; Hendek niye kazıldı sorusuna tarihsel kökenleri ile bakmadan Kürt coğrafyasında yaşanan onca hak ihlallerini görmeden ve bu güvensizliğin kaynağının bu olduğunu bilmeden , hendekleri kazanların hendekleri neden kazdığını hiç düşündünüz mü, ya da devlet denen erkanın hendekleri kazma gerekçelerine dair çözümleyeci insani bir çalışması olduğunu duydunuz mu?

İçindeki emperyalist çukuru doldurmadan sanki bu ülkede 40 yıldır bir savaş yaşanmıyormuş gibi sırıtarak, binlerce faili meçhul ve köy yakması olmamış gibi kendi konforu için dışarıya kabahat yükleyenlerin sayısal çoğunluğu mu güzel günleri getirecek? Bilemiyorum...

Özyönetim bir bölünme biçimi ise bu bölünmenin önüne geçecek orjinal ya da insani bir fikriniz var da bizimle paylaşmıyorsanız çok ayıp ediyorsunuz. Yoo fikriniz yok, kibriniz ve üstten bakan bir diliniz varsa bu sefer de tarihe ayıp ediyorsunuz. Bu sorunu şiddet sarmalına sarılmadan çözebilecek bir ruhunuz var mı? Bilemiyorum...

Hele “sosyalistim” havasına girip yamalı fikirden öteye gidemeyen bazı zatların özyönetimin sosyalizmde caiz olup olmadığını anlatmaya çalışan hallerini Marx efendiye havale ediyorum.

Top tank silah sesleri eşliğinde günlerce evlerinin bodrumunda tutsak olan çocukları da duymadınız değil mi? Yani siz de hiçbir şey duymuyorsunuz. Filistin’de, Mısır’da müslüman kesilen yüreğiniz yanı başınızda zulme maruz kalan bir halkı bir tek kelime ile duymuyor ; “terör”. Tek bir soru ile başlasanız meseleyi çözmeye başlarsınız aslında “insan öleceğini bile bile hayatının baharında niye eline silah alır?” (direk cehalet derseniz ne kadar cahil olduğunuz tescillenir bence)

Yaralıları hastaneye yetiştirmek için siviller tarafından savaş anında açılan beyaz bayraklara kan değdi, onu da görmüyorsunuz değil mi?

Cizre’de vurulan çocuğunu battaniye ile hastaneye taşıyan babanın annenin feryadını, acısını anlamıyorsunuz değil mi? İlle bir sinema filminde göreceksiniz ya da on yıl sonra bu hikayeye denk geldiğinizde ancak “vah vah öyleymiş” demesini bilirsiniz.

O fotoğrafa bakınca insanlığımdan utandım tıpkı 32 yıldır bakıp utandığım gibi. Ne vicdanım ne aklım buna hiçbir mazeret bulamadı. Sahi bu görüntüye bakıp halen nasıl sessiz kalıyorsunuz? Anlatsanıza biraz bize. Bir çocuğun ölümüne seyirci olmak nasıl bir duygu? Misal bir insan ölünce yediğiniz yemeğin tadı daha mı güzelleşiyor, ölenin ömründen alıp ömrünüzü mü uzatıyorsunuz.

Peki ya; köyleri yakılmış insanların derme çatma kurdukları o evlerini başlarına yıkmayı, ayakta kalan kısımlarına insanlık onuruna ters yazılar yazılmasını içinize sindirebiliyor musunuz?

Sizin çocuklarınız kıymetli de Kürdün çocuğu can değil, değil mi?

Kürdün alacağı temel insan haklarının içinde bulunan birkaç unsuru bölme paranoyasına çevirenlerin, Suriye’yi batağa çevirenlerin, Şam’a 3 saatte namaza gidecekken Şam’ı Türkiye’ye getirenlerin hiç mi kabahati yok? Yandaşa göre kabahatler başkaları için yaratılmış. Ulusalcıya göre kabahat laiklik, çağdaşlık, misak-ı milli meselesinde yine başkasına ait. Biz o başkasının kim olduğunu kendimizden ve yaralarımızdan biliyoruz.

Belli bölgelerde tanklı toplu savaş halinin tüm ülkeye yayılması durumunda bir çözümünüz var mı çok merak ediyorum? Diyelim ki şiddet sarmalı her bölgeye yayıldı; birini öldürmek için önce hanginiz gidersiniz ya da önce hanginiz kendi çocuğunu ölüme gönderir.

“Türkün gücünü göreceksiniz” diyorlar. İnandığınız değerler aşkına 90 yıldır o gücü gösteremediniz, farkında değil misiniz? Faili meçhul dosyaları kapattınız da ne oldu? Bu halk katilini tanımıyor mu sanıyorsunuz? Hukuk dışına çıkanlar hesap vermeyeceğini mi sanıyor?

Diyelim ki 6 milyon oy almış partiyi kapattınız ve söyleyecek sözü olan herkesi de susturdunuz, peki bu 6 milyonu öldürecek misiniz? Hepsini öldürme gücünüz var mı?

Şimdi işlenen suçların hepsi bir gün açığa çıkacak isim isim. Hukuk dışına çıkanlar şimdi ceza almasa dahi bu utancı ondan sonraki tüm nesillerinin boynunda olacak. Artık eskisi gibi değil hiçbir şey.

Bu kadar ölünün üstünü ne anadilde eğitim örter ne de yerel yönetimlerin yetki alanın genişletilmesi. Bunu biliyor musunuz?

Sanat olayına aşina olmuş insan evlatlarına da seslenmek gerekiyor; lütfen alkışı görünce halkı görmeyi bırakın. Bir kısım vicdanlı oyuncu kişisinin susma gerekçesi nedir biliyor musunuz? İşini kaybetmek ve bir daha herhangi bir dizide rol alamamak. Kimseyi zorla vicdana getiremeyiz ama bence bırakın saçlarınız bozulsun, bozulsun ki merhem sürecek yara artmasın.

Biliyoruz bugünler geçecek ve sustuğunuz yerden mutlaka kanayacak o vicdanlarınız. Belki sizin kanamayacak ama olur da bu yazıyı yıllar sonra çocuklarınız okursa sizin neden bu kadar sustuğunuzu sorgulayacak. Sorgulayacak ki insan kalmanın erdemine ulaşsın.