IŞİD saldırılarına karşı Kobani’deki direnişe desteğe giden ve Miştenur tepesinde hayatını kaybeden Suphi Nejat Ağırnaslı'nın yanında olan ve o gün yaralanan YPG'li Mazlum Tekman tanıklıklarını anlattı.

Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu, sosyolog, çevirmen ve yazar olan Suphi Nejat Ağırnaslı, mensubu olduğu MLKP örgütü saflarında Kürt halkıyla dayanışma amacıyla Kobani direnişine katılmış ve 5 Ekim günü hayatını kaybetmişti.

Suphi Nejat Ağırnaslı'nın dedesi Niyazi Ağırnaslı Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın avukatları arasında yer alıyordu.

Kobani’de, 15-16 Haziran 1915'de Beyazıt'ta 19 arkadaşıyla birlikte asılan Ermeni sosyalisti “Paramaz”ın adını kullanan Suphi Nejat Ağırnaslı kendi gerçek adını da 14 yoldaşları ile 1921’de öldürülen TKP'nin kurucusu Mustafa Suphi ve parti sekreteri Ethem Nejat'tan alıyordu.

Paramaz Kızılbaş” adıyla Kobani direnişinde yer alan ve Miştenur tepesinde hayatını kaybeden Suphi Nejat Ağırnaslı hakkında YPG'li Mazlum Tekman’ın ETHA’da yer alan mektubu şöyle:

“KÜRTÇE BİLMEMESİNE RAĞMEN HERKESİ DİNLERDİ”

"Onlar (Paramaz) benden önce gitmişti. 15 Ağustos'ta katılım yaptık. Gece bizi kalacağımız mangaya bıraktılar. Sabah tanışmaya geçtik. Sonra sicil verdik. Paramaz yoldaş her sabah bizden önce kalkardı. 1 saat önce kalkardı. Askeri bakımdan, yoldaşlığı bakımından, psikolojisi bizleri epey ilerletti. Psikolojisi askeriydi. Askeri eğitim almamıştı. Eğitimde bizlere cesaret verirdi. Tüm eğitim boyunca, yaşamında suya gitmek olsun, yemek yapmakta olsun, erzak getirmekte olsun herkesten önce kalkardı. Tüm işlerde gönüllü olurdu.

Eğitimden çok sohbetimiz oldu. Gece nöbetleri genelde birlikte tutardık. Sivil hayatta kafama göre yaşardım. İnsanın beynini okuyan bir yapısı vardı. Duruşu iyiydi, ideolojikti. İdeolojik yönünde bizim devrede kimse onun gibi ileri değildi. Alay komutanına bir defa soru sormuştu. Komutan "Sana sonra cevap vereceğim" diyerek soruyu geçiştirdi. Savaş alanında 20-25 gün beraber kalmıştık. Toplam 40 gün birlikte kaldık. Zaten 47. gününde şehit düştü. 5 Ekim'de şehit düştü. Çekilmiş fotoğraflarımız bulunmakta. Bu fotoğraflara ulaştığımda ailesine göndermeyi düşünüyorum.

Kobani'ye 19 Eylül'de giriş yaptık. Sınırda 3 kişi giriş yaptık. Paramaz da bizimleydi. Paramaz güler yüzlü bir insandı. Demezdi; sen Kürtçe biliyorsun, ben Türkçe biliyorum. Kürtçe bilmemesine rağmen herkesi dinlerdi. Yanımızdan kalkıp başka yere gitmezdi. Kürtçe'yi öğrenmeyi çok istiyordu. Farklı bir zamanda şehit düşen bir arkadaşla sohbetlerinde ben onlara tercümanlık yapmıştım.

Paramaz, İngilizce ya da Rusça biliyormuş. Bize çevirmenlik yaptığını, üniversitede yüksek lisans yaptığını hiç anlatmadı. Sivil hayatından bahsetmiyordu. Önceki yaşamını geride bırakıp sade bir savaşçı olmaya karar vermişti. Gemileri yakıp gelmişti yani. Sadece bilgisayardan iyi anladığını hatırlıyorum. Bilgisayar bozulunca tamirini o yapmıştı.

“YERDE SÜRÜKLESEYDİM BELKİ ŞEHİT DÜŞMEZDİ”

Paramaz Heval (Yoldaş), benim sırtımda şehit düştü. Daha önce benden görüntülü röportaj vermemi istediler, vermeyeceğimi söyledim. Ben halen kendimi suçlu hissediyorum. Onu sırtıma almayıp yerde sürükleseydim belki şehit düşmezdi. Yerde sürükleseydim iç organları zarar görebilecekti ama yine de kendimi suçluyorum. Sırtıma almadan önce böbreğinden bir kurşun yemişti. Benim de dizim yaralıydı. Sırtıma alıp taşımaya başladıktan sonra Paramaz'ın bel kemiğine bir M16 kurşunu geldi. Mermi Paramaz'ın göğsünden çıkıp beni yaraladı. Onu şehit eden mermi hala benim bedenimde. Hatırası olsun diye çıkartmadım mermiyi.

Miştenur'da bayram arifesi, akşam saat 20.00'de başladı çatışmalar. Bayramın 2. gününe kadar devam etti. DAİŞ bize biksi (makineli bir tüfek) ile saldırıyordu. 6'şar kişilik gruplarla saldırıyordu. Nöbet tuttuğumuz, bizim taburun olduğu yere gelemediler. Bir kadın yaralandığında, Paramaz, kadın arkadaşı görmeye gidiyor. Geldiğinde "Galiba ben çatışmaya giremem, psikolojim kaldırmaz" diyordu. Paramaz'ın yanında bir kurşun patlattım. Onun silahının emniyeti açıkmış. Heyecanla tetiğe bastı. Silah patlayınca "Artık çatışabilirim" dedi. Ben o an Heval Paramaz'ın artık canı gönülden savaşacağını anladım. Çünkü savaş biraz da psikolojiktir.

Düşman bize dockalar, havanlar ve tanklarla saldırıyordu. Ama biz 2 gün boyunca mevzimizi bırakmadık. Paramaz şehit düştüğünde Miştenur'da biz 4 kişi kalmıştık. Arkadaşların geleceğini öğrenmiştik. Fakat arkadaşlar gelene kadar düşman bizim arkamızı sarmıştı. Öne ve arkaya gitmemiz düşman tarafından engelleniyordu. Paramaz yaralanmadan önce ben dockanın üzerindeydim. Bana yardım etmesini, şeridi tutmasını söyledim. "Ben şeridi doldururken sen keleşinle ateş edersin" dedim. "Tamam" deyip gözlüklerini çıkardı. "Daha rahat olurum" dedi. Gözlüğü bendeydi fakat kaybettim. Beraber kullanıyorduk zaten.

Ben Miştenur'a 17'sinde geldim. Onu Miştenur'a takviye olarak gönderdiler. Mühimmatları ve yaralıları taşımak için gelmişti. Çatışmaya sokmayacaklardı. Sonradan duyduk ki çatışmaya girmiş. Bize şehit düştüğü haberi geldi. Komutanla bu durumu tartıştım. "Çatışmaya sokulması yanlıştır. Daha yeni şervandır" dedim. Sonra bizim tabura birileri geldi. Benim yerimde biri yatıyordu. Battaniyeyi çektim. Paramaz'ı gördüm. 3 gündür uyumamıştım. Çatışmanın etkisi var zannettim. 4-5 tane çete öldürmüştüm. Heval Paramaz'ın öcünü aldım diyordum. Arkadaşlara seslendim, "İçeride Paramaz yatıyor" dedim. "Yok. Paramaz şehit düştü" dediler. Bir arkadaş gelip battaniyeyi kaldırdı. Gerçekten de Paramaz'dı. Paramaz uyandı. "Durun iki dakika yatalım" dedi. Gülümsüyordu. Herkes onun şehit düştüğünü zannediyordu. "Şehitler konuşabiliyormuş" dedim. "Yok daha şehit düşmedim. Kobani'yi özgürleştirmediğimiz sürece şehit düşmeyiz" dedi. 3 kişi beraber yattık orada. Yarım saat sonra çatışma başladı.

“KARNINDAN DEĞİL, AYAĞINDAN YARALANDIĞINI ZANNEDİYORDU”

Çatışmada yoğunlukla ağırlık bizdeydi. Sabit durduğumuz için düşman bize doğru ilerliyordu. Mevzide Paramaz ve diğer 3 heval birer metre arayla duruyordu. Biz ise 3 kişiydik. Düşman Paramaz'ın olduğu mevziye gelmedi. Taşların olduğu bir yer var. Düşman oradan 7 kişi ile sızma yapıyor, bir kadın heval oraya el bombası atınca 4'ü ölüyor. Geriye kalan 3 kişiden biri heval Paramaz'ı yaralayandır. Böbreğinden çıkıyor mermi. Orada bana "Heval Mazlum" diye sesleniyor. Kafamı kaldırdığımda onu gördüm. "Yaralandım" dedi. Çatışmanın sıcaklığı ile karnından değil, ayağından yaralandığını zannediyordu. Karnından akan kan bacağına ve ayaklarına yayılmıştı. Bu sebeple ayağından vurulduğunu düşünüyordu. Karnındaki yarayı fark etmesin diye ayağını bezle bağladım. "Ayağından vurulmuşsun bir şey olmaz" diye teselli ettim. "Beni ayağa kaldır, sırtına alma" dedi. Kabul etmedim.

“KURŞUN PARAMAZ'IN SIRTINDAN GİRİP BENİ YARALADI”

Sırtıma aldığımda kan kaybından bilinci gitmek üzereydi. Biraz konuşturunca kendine gelmeye gülümsemeye başladı. "Mazlum heval ikimiz de buradan çıkamayacağız" dedi. İçine doğmuştu sanki. Bizim kadın bisvingci Sozdar Kobane, aşağı bölgede yaralıydı. "Git ona yardım et. Ben biliyorum burada şehit düşeceğim" dedi. "Saçmalama" dedim. O sırada benim yaralı bacağım uyuştu. Yere düştüm. Yerde onu biraz daha sürükledim. Ben Paramaz'ı sürüklerken ayakları yerdeydi. O sırada çetelerin suikastçısı bize M16 ile ateş etti. Kurşun Paramaz'ın sırtından girip beni yaraladı. İlk yarasını böbrekten, ikincisini sırtından aldı. Bir çukur vardı Paramaz'ı oraya taşıdım. Arkadaşlara seslendim. Onlar Paramaz'ı biraz daha geriye getirirken ben öne geçip onları savundum. Miştenur'da beyaz bir okul var, orada durdum. Takım komutanımız Heval Tekoşin geldi. Kadın bir komutandı. Rolünü oynadı. Bizi orada yalnız bırakmadı.

Hemen hemen tüm takım ve tim komutanları ya yaralı ya da şehit düşmüş. Bizim takım komutanı mevzileri gezip takviye gerekiyormuş diye kontrol ediyordu. Ben, Paramaz ve bir arkadaş takviye olarak gidiyorduk zaten.

Çok özgüvenliydi. Katılımı çok değerliydi. Ben bilmiyordum MLKP'den katılım olacağını. Tahmin etmiyordum. Görünce biraz sohbet ettim. Kürtçe bilmiyordu. Heval Sozdar ona Kürtçe, o da ona Türkçe öğretiyordu. Heval Sozdar Arapça bildiği için bize çetelerin koordinatlarını veriyordu.

“YERDEKİ İZMARİTLERİ TOPLARDI”

Taburdaki yaşamı bireysel değildi, komünaldı. Gülüp eğlenen bir insandı. Kürtçe bilmemesine rağmen herkesle iletişimi iyiydi. Biz bazen Kuzeyliler ve Kobanililer anlaşamıyorduk. Orada arkadaşlarla konuşup moral veriyordu. Sorunları çözüyordu. Ben ile Paramaz hep beraberdik. Yemek yapar bulaşık yıkardık. Paramaz sigara içmezdi. Bize içtiğimiz ve izmaritleri yere attığımız için kızardı. Paramaz yerdeki izmaritleri toplardı. Düzeni disiplini mükemmel biriydi. Sivildeki yaşamını bilmiyorum ama bizde bıraktığı izlenim böyleydi.

Silah temizlemeye gittiğimizde tüm arkadaşların silahını Paramaz temizlerdi. "Siz iyi temizlemiyorsunuz. Çatışmada bile bana getirin ben temizlerim" diyordu.

Askeri duruşu mükemmeldi. Askeri eğitimlerde ilk gösterilen kişi oydu. Komutanlar onu örnek gösteriyordu. Bizden bir adım öndeydi.

MLKP'li olduğunu sonradan öğrendim. Bize hiç anlatmamıştı. Keşke bize söyleseydi. Daha çok gurur duyardık.

Miştenur'da Paramaz bir hafta kaldı. Gündüz eğitim alıp gece bir saat nöbet tutuyorduk. Her gün bizden önce kalkar, kahvaltı hazırlardı. Ben Miştenur tepesinde 4 gün savaştım. Ayın 2'sinden ayın 5'ine kadar oradaydım. Kodum Mazlum Tekman.

Bence Paramaz, 3 halkı temsil ediyor; Ermenileri, Alevileri ve Türkleri.

Paramaz bir günlük tutuyordu. Günlüğüne ne olduğunu bilmiyorum.

Sivil hayatını anlatmıyordu. Bilgisayardan iyi anladığını biliyorum. Bir gün nizamiyenin bilgisayarı bozulunca Paramaz gidip tamir etmişti.

Paramaz'ın yazar olduğunu tahmin etmiştim. "Ne yazarı. Benim gözüm görmüyor" demişti.

Paramaz'ın çalışma yaptığı Kadıköy'de ben kağıt topluyordum. Onunla orada nasıl karşılaşmamışız diye çok şaşırıyorum."