Şimdi bazı aileler Avrupa’daki hayatlarını bırakıp geri dönüyor. Yeni evlerde, yeni bir hayat kuran Süryanilerle görüştük…

 

SEBASTIEN DE COURTOIS / Fotoğraflar BÜNYAMİN AYGÜN / MİDYAT / Milliyet

 

İbrahim bana “Ayrılmak zorunda kaldığımız zamanı çok iyi hatırlıyorum” diyor. O, Türkiye’de yaşamak için geri dönen Süryanilerden biri... “1984 yılıydı, 10 yaşındaydım, babam hayatımız ve geleceğimiz için korkuyordu, Hıristiyanlar artık kabul edilmiyordu! Bu kalbimde hiçbir zaman kapanmayan bir yara. Ülkemi ve içinde yaşayanları seviyorum...”

 

İbrahim, 8 erkek ve kız kardeşi ile Türkiye’nin güneydoğusundaki İdil adlı küçük bir ilçede doğdu. Suriye ve Irak sınırına çok yakın, Dicle Nehri’ne ve Hakkâri dağlarına varmadan az önce karşınıza çıkan bu bölgenin Süryaniler için Antik Çağ’dan kalma başka bir ismi var: Tur Abdin.

 

200 AİLE VARDI

İbrahim Türkçe, Arapça, Süryanice, Kürtçe, Almanca ve İngilizce dahil birçok dil konuşuyor. İdil’den ayrıldıktan sonra İsviçre ve Almanya’da yaşamış. Ama köklerinden uzakta, onu üzen bir yaşam... 2000 yılında ailesinin karşı çıkmasına rağmen doğduğu köye, geriye ne kaldığını görmeye geldiğinde burada yaşamak aklından geçmiyordu. O günkü şaşkınlığını “Geldiğimde tam bir şok yaşadım. Evler yıkılmış, taşlar çalınmıştı, hayvanlar kilisede uyuyordu. Sadece üç Hıristiyan aile kalmıştı. Oysa daha 1984 yılında İdil’de 200 aile yaşıyordu!” sözleriyle anlatıyor. İbrahim bu ziyaretin ardından geri dönerek aile evini restore etmeye ve Hıristiyan mahallesi ile ilgilenmeye karar verdi. Ben onu bu dönemde, “Süryaniler” adlı kitabımı yazdığım 2002 yılında tanıdım. O günden bu yana üç aile daha bu cesur örneği takip etti ve yaşam eskisi gibi olmaya başladı.

 

ÇATIŞMADAN KAÇTILAR

İbrahim’in durumu istisna değil. Onun hikayesinin binlerce benzeri var. Yurtdışına gitmiş tüm Süryaniler Türkiye nostaljisiyle yaşıyor. Üstelik korku ve şiddet yıllarının, özellikle de 1980 ve 1990’ların, binlerce Süryaniyi alelacele kaçmaya zorlayan koşullarının hatırasına rağmen! Bu acılar tabii ki yalnızca onlara özel değildi, PKK’ye karşı verilen savaşta çok insanın canı yandı. Ancak diğer gruplardan farklı olarak Süryaniler, Müslüman olmadıkları için yabancı ve gâvur sayıldılar. Kendilerine en çok bunun dokunduğunu söylüyorlar. Bu bölgede Yezidi Kürtler de yaşadıkları yeri terk etmek zorunda bırakıldı.

 

50 FAİLİ MEÇHUL VAR

Muhafazakarlık ve feodalizmin büyük izler bıraktığı bu bölgede aşiret ve ağalık yasaları halen geçerli. Hıristiyanlara karşı işlenen suçların büyük kısmı halen çözülmedi, toplamda 50 kadar faili meçhul cinayet var. Saldırılar topluluğun seçkin kısmı yani doktorlar, din adamları ve muhtarları hedef almış. İbrahim “Örneğin İdil’in Hıristiyan belediye reisi Şükrü Tutuş 17 Haziran 1994’te öldürüldü. Onun ölümünden sonra son kalan Hıristiyanlar da bölgeyi terk etti. Bizi topraklarımızı almak için kovdular, başka köylerden de Kürt aileler bizim ilçemize getirildi, evler ya yıkıldı ya da yasadışı şekilde işgal edildi” diyor.

 

EN KUTSAL BÖLGE

Süryanilerin geri dönüş hikayesinde toprak sorunu çok önemli. Süryanilerin gitmesinin ardından binlerce hektar toprak, devletin ya da Ankara ile siyasi bağları olan ağaların inisiyatifiyle başkalarına devredildi. Yasalar Süryanilerin haklarına sonuna kadar ve tartışmasız saygı duyulmasını istiyor. Ancak sorun yalnızca para değil. Söz konusu olan ahlak ve tarihe saygı, özellikle de azınlıkların atalarının topraklarında yaşama hakkına saygı. Çünkü Türkiye’nin doğusundaki bu bölge Süryaniler için rastgele seçilmiş bir yer değil. Burası kökleri 15 yüzyıl öncesine kadar uzanan tinsel ve kültürel bir merkez. Mardin ve Cizre arasında yer alan bu bölgenin ismi Süryaniler için Tur Abdin. Süryanice “inananların dağı” anlamına geliyor. Zira Hıristiyanlık tarihinin en önemli kilise ve manastırlarından bazıları bu bölgede bulunuyor.

 

Burası Hıristiyanlığın çok erken bir dönemde, Doğu Roma İmparatorluğu sırasında yayıldığı kutsal bölge sayılıyor. Örneğin Nusaybin’deki Mar Yakup kilisesi M.S 325 yılında inşa edildi, Mar Gabriel Manastırı 397 yılında kuruldu. Bu yapılar hiç şüphesiz Süryanilerin dini mirası, Türkiye’nin kültürel tarihi ve dünya mirasına ait sanat şaheserleri. Şu an aktif olan 5 manastır var, bunlar Türkiye’deki son manastırlar. Ayrıca Süryani ailelerin yaşadığı 20 kadar köy kaldı. Denge çok hassas, zira bu tepelerde en fazla 2 bin 500 kişi yaşıyor. Nüfusun geri kalanı ise Kürt. Bu yüzden 2004 ve 2005 yıllarında yaklaşık 30 Süryani ailenin geri dönüşü topluluğun geleceği adına cesaretlendirici ve güçlü bir işaret oldu.

 

ECEVİT ÇAĞIRMIŞTI

Ailelerin geri dönme kararında Bülent Ecevit’in 2001 yılında Oslo’da yaptığı çağrı ve güvenliğin artması etkili oldu. Bu Türkiye’de benzeri görülmemiş bir olay. Süryanilerin dönüşü bölgede ekonomik canlanmayı da beraberinde getirdi. Ağaçlandırılmış geniş sokaklarla, taşlarla geleneksel şekilde inşa edilmiş evlerle geçmişte kötü bir ünü olan bölgenin tinselliğinin ve turistik albenisinin yeniden hayat bulmasına katkı sağlıyorlar. İbrahim, “Burada daha iyi bir yaşamın mümkün olduğunu gösterdik, yeni bir dinamik başlattık. Şimdi insanlara eğitim ve umut getirmek gerekiyor” diyor.

 

50 AİLE DAHA TAŞINMAYA HAZIRLANIYOR

Tur Abdin’e şimdiye kadar dönen 30 kadar Süryani aileye yenileri eklenecek. En az 40-50 ailenin daha ev inşa etmek için döneceği konuşuluyor. Arbo köyünden İbrahim Diri veya Bsorino’dan din adamı Saliba gibi bazıları şimdiden yerleşmeye karar verdi. Onlar hem burada ekonomiyi canlandırmak hem de Kürt komşuları ile dostça bağlar kurulmasını amaçlıyor. Bazı aileler ise bir ayaklarını yurtdışında bir ayaklarını burada tutmak istiyor. Bölgeye tatillerini geçirmek için geliyorlar. Yurtdışında doğan çocukların bölgeyi ve güzelliklerini tanımaları, kültürü öğrenip buraya dair anılara sahip olmaları hayati önem taşıyor.

 

10 YILDIR TÜRKİYE’DE SÜRYANİLERİ YAZIYOR

Fransız gazeteci Sebastien de Courtois, Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde hukuk ve tarih eğitimi aldı. Türkiye’ye ilk kez 1999 yılında gelen de Courtois, üç yıldan beri İstanbul’da yaşıyor. Le Figaro Magazine için yazan ve France Culture radyosu için bir kültür programı yapan Courtois bugüne kadar aralarında Yapı Kredi Yayınları tarafından Türkçesi yayımlanan “Süryaniler” isimli eserinin de olduğu 6 kitap yazdı. Anadolu’nun Hıristiyan tarihi ve kiliseleri konusunda sayılı uzmanlar arasında gösteriliyor. Courtois zamanını Paris ve İstanbul arasında geçiriyor.

 

İSVİÇRE’DE HER ŞEYİ SATIP KÖYE DÖNDÜK

Yakup Bey, eski köyü Kafro’ya 2002’de ilk kez döndüğünde yalnızdı. Gençliğini geçirdiği köyü, en azından geriye kalanı görmek istiyordu. Ancak köy harabe halindeydi. “Kafro’dayken tüm bölgenin en iyi terzisiydim, insanlar uzaklardan kıyafet, gömlek, pantolon dikmem için gelirdi. O zamanlar mutluyduk. Daha sonra şiddet fırtınası, olaylar başladı. 1975 yılında İsviçre’ye gitmek için ayrıldım... Eşim ise 1979 yılında ailesiyle birlikte ayrıldı” diyor. İkimiz kanapede oturuyoruz, bana eski fotoğrafların bulunduğu bir albüm gösteriyor, eski yaşamından fotoğraflar. “Ayrılmak zorunda bırakıldık, köyde insanlar öldürülmüştü, tek başımızaydık, bizi koruyacak kimse yoktu” diye anlatıyor.

 

İLK BAŞTA TEHDİTLER ALDIK

Yakup Bey ve eşi 2006 yılında temelli döndü. Dönme kararlarını anlatırken “İsviçre’de sahip olduğumuz her şeyi burada yeni bir ev inşa etmek için sattık. Yeni bir hayat!” diyor. Şimdi Yakup Bey’in “Yeni Kafro” dediği köyde hayat yavaş yavaş eski haline dönmeye başlıyor. Köyün girişinde, düzenli kaldırımlara sahip geniş bir sokakta 18 yeni villa sıralanıyor. Evler çevre köylerden Kürt işçiler ve ustalarla, toplanan taşlarla inşa edilmiş. “Dönüşümüz çok kolay değildi, başta iyi karşılanmadık, gözdağı verildi, tehditler geldi. Ama dönmemiz çok normal, burası benim ülkem, burada yabancı değilim” diye ısrar ediyor.

 

YAŞLILAR İÇİN HUZUREVİ YAPILIYOR

Eşi bize Türk kahvesi getirip yanımıza oturuyor. Bana, gelecek projeleri, inşa edilecek 5 yeni villa ve yurtdışından Türkiye’ye dönen yaşı ilerlemiş Süryaniler için kurulacak bir huzurevinden bahsediyor. “Onlar için kolay değil. Korkunun ve uykusuz, nöbet tutarak geçmesi gereken gecelerin anısını taşıyorlar... Burada gençlerimize de iş düşüyor” diyor. Sonunda gururlu bir şekilde bana evini, mutfağını gezdiriyor. Bahçesinde zeytin, kiraz ağaçları ve üzüm asmaları var. Bana gülerek “Benim için tek sorun sağlık, küçük bir kalp rahatsızlığım var. O yüzden yazları İsviçre’ye çocuklarımın yanına dönmek zorunda kalıyorum” diyor.

 

KENDİ ŞARAPLARINI ÜRETİYORLAR

Midyat’a dönen Süryaniler burada yaşarken bölgenin ekonomisini de canlandırmak istiyorlar. Hayatı normale döndürmenin tek yolu bu... Gabriel ailesi bu konuda başı çekiyor. Bölgede bir otel açan ailenin ikinci işi şarap üretimi. Romalılardan beri şarap üretimi olan bölgede endüstriyi yeniden canlandırmak için küçük bir fabrika açmışlar. Bölgede yetişen Öküzgözü üzümleriyle Shiluh (barış) isimli bir şarap üretiyorlar. En büyük yardımcıları Bordeaux’da eğitim görmüş bir Türk onolog.

 

Bay Gabriel “Amacımız her yıl daha iyi şarap üretip bir gün tüm Türkiye’de satışa çıkarmak” diyor. Süryani Şarapçılık’ta yalnızca Hıristiyanlar değil, Kürtler de çalışıyor. Gabriel ailesi ve ortakları bu fabrikada 12 kişiye istihdam sağlıyor.