İstediğiniz kadar yöneticilerin uyguladığı yönteme dair eleştiriler ve öneriler getirin. İstediğiniz kadar mimarlığın (kültürün, sanatın...) bir beğeni meselesi olmadığını, düşünsel bir iş olduğunu söyleyin. Hatta söylemekle de kalmayın, uğraşıp didinerek alternatifleri göstermeye çalışın...

 

Yönetiminizin ne yazık ki kulakları daima tıkalı, gözleri kapalı. Mesele halkın meşru temsilcilerine karşı bir takım züppelerin kendi beğenilerini dayatması, iktidar talebi olarak gibi algılanıyor. İstanbul gibi bir şehir yaratıcı şehircilik deneyimlerine kapatılıyor, fikir üreten kişiler dışlanıyor. Bu ayrıcalıklı çevreler ister sağda olsunlar, ister solda, kente reva gördükleri yöntemler hiç değişmiyor.

 

Eğer bu sorun yalnızca biz mimarları, sanatçıları, yazarları ilgilendiriyor olsaydı, o zaman hiç sesimizi çıkarmayabilirdik.

 

Ama bu durumdan İstanbul ve kent halkı zarar görüyor.

 

Bir takım çevreler köşe başlarını tutmuş. Bu nedenle nereye gitseniz, nerede bağımsız bir görüş belirtseniz, anında karşı kampa dahil oluyorsunuz. Ne yapsanız nafile. Böylece bu işlerle uğraşanların siyasal tercihlerine göre farklı pozisyonlar almaları yeterli oluyor. Başka bir şey yapmaya, düşünmeye, sorgulamaya gerek kalmıyor. Böylece meselenin asıl can alıcı noktası kamusal nitelikli bir müdahalenin zorunlu katılım koşulları ihmal edilebilir, askıya alınabilir hale geliyor. Bu işte bir gariplik yok mu?

 

Bu durumun kente yapılan bir haksızlık olduğunu düşünüyoruz.

 

Siz bu durumdan memnun musunuz?

 

Yönetimle ilişkilerinizi kendiniz için bir fırsata dönüştürmüyorsanız, kendi çıkarlarınızı kollamıyorsanız, hemen dışlanıyorsunuz. Ama herhangi bir konuda yöneticilere hata yaptırmak için takla atan, yalakalıktan başka bir şey bilmeyen, kendi çıkarlarını kollamaktan başka iş yapmayan ne kadar tüccar kılıklı profesyonel varsa, onların hepsi, her dönem baş köşede!

 

Bu durumda sizin yönetiminizin İstanbul'a uygun göreceği, geleceğe bırakacağı yeni mimarlık eserleri Taksim'de inşa edilmek istenen Topçu Kışlası'nın replikası gibi hiç düşünsel çaba içermeden inşa edilen, mimarı bile belli olmayan yapılar olmalı.

 

Sizin bir mimar olarak tercihiniz bu mu?

 

Eğer İstanbul gibi bir kentte yönetiminiz Taksim meydanı gibi önemli bir kent parçasına bile hiçbir yaratıcı çalışma olmadan müdahale etmeyi planlayabiliyorsa, bunun arkasında yalnızca yöntem bilmezlik değil, başka bir şey olmalı.

 

Bugün Taksim'deki böylesine kapsamlı bir kamusal programı eskiden olduğu gibi bu çevrelerle birlikte kapalı uçlu bir modele dönüşme kolaylığı ile onu demokratik ve çoğulcu bir modele dönüştürme çabasının zorluğu kent yönetiminin temel problematiğini oluşturuyor.

 

Geçmişte de çeşitli iktidarlar döneminde defalarca gündeme gelen Taksim projesinin arkasında köktenci (radikal), kentin merkezini otoyollarla alt üst edecek bir girişim vardı. Nedense bu karar tartışma konusu bile olmadı. Kentin caddelerini dalış rampaları, istinat duvarları ile yok edecek, meydanın bağlantılarını tıkaca dönüştürecek proje yalnızca ulaşımla ilgili bir karar olarak görüldü. Tartışılan yegane konu meydanın üzerinde nasıl bir simgenin yer alacağıydı.

 

Çünkü bu eskimiş siyaset sahnesinde katılım, müzakere gibi kavramlara yer yok. Eleştiriler ise belirttiğimiz gibi, yalnızca farklı siyasal tercihler olarak algılanıyor. Bu nedenle işin içinden çıkmak giderek zorlaşıyor. Bu zihniyet dünyası içinde bugüne kadar kamusal alanlar sahipsiz kalıyor, yönetilemiyor, kent hayatına katılamıyor. Kamusal alan dediğimizde karşımıza ya resmi kullanıma dair bir takım işlevler, bürokratik kararlar öne çıkarılıyor, ya da bu alanlar piyasa ilişkilerine terk ediliyor. Oysa bugün kamudan beklenen yeni bir enerji yaratması...

 

Bu nedenle sizden farklı bir şey yapmanızı bekliyoruz:

 

Acaba Taksim Meydanı projesi nasıl bir yönetim istediğimizi gösterebileceğimiz yeni bir deneyimi somutlaştırma fırsatı olamaz mı ? Bu simgesel kamu alanı geçmişteki tepeden inmeci zihniyetle, çekişmelerle arasına mesafe koyacak, bir vizyon değişikliği yaratacak yeni bir deneyime örnek teşkil edemez mi ?

 

Sizden beklentimiz bu defa farklı bir şey yapılması, geçmişteki yöntemleri tekrarlamak yerine kamusal alanı mimarlığın, düşünce üretiminin yaratıcı enerjisine açmanız.