Şamanizm’in ortaya çıkışı, son yıllarda yapılan araştırmalara göre Üst Paleolitik Dönem’e kadar tarihlendirilebiliyor.

Üst Paleolitik dönem sanatının gizemli yanlarından biri de mağaralara çizilmiş çok çeşitli hayvan resimlerinin arasına çizilen çizgisel ızgaralar, benekli çizgiler ve geometrik desenler.

Bu esrarengiz çizimlerin, transa geçmiş Şamanlarca resmedilen düşsel ürünleri olduğu ileri sürülmekte.

Şamanizm’in tarihteki anayurdunun Orta Asya Türkleri ve çevrelerindeki diğer halklar olduğu düşünülse de, Çin, Tibet, Japonya, Avustralya, Endonezya yerlilerinde ve hatta Amerika’da görülen Şamanizm’in tarihte ilk ortaya çıkışını bilmek biraz zor.

Fakat Şamanizm’in ortaya çıkışı, hala devam eden araştırmaların neticelerinde Paleolitik Döneme kadar tarihlendirilebiliyor.

Yine de Türklerin kültüründe çok eski zamanlardan itibaren görülen Şamanizm, binlerce yıldır süre gelen yolculuğunda, günümüzde de hala gözlemleyebileceğimiz tüm gelenek ve öğretileriyle devam etmekte.

Şamanizm inancında, ayin ve kutsal ritüelleri düzenleyen, Tanrılar-Ruhlar ve insanlar arasında aracılık yaparak bağlantı kuran insana ‘şaman’ ya da ‘kam’ denir.

Bir Şaman’ın amacı; ruhlar alemi ile iletişimi sağlaması ve ruhların insanların kaderlerine olan etkisini artırmak olarak nitelendirilir.

‘Şaman’ kelimesinin kökeni hakkında birçok görüş ayrılığı bulunsa da, kelimenin anlamının ‘büyücü’, ‘sihirbaz’, ‘kahin’, ‘rahip’ manalarıyla kullanıldığı biliniyor. Şamanlar çoğunlukta erkeklerden seçilse de, tarihin farklı ve ilk safhalarında kadın Şamanlar da vardı.

Hatta kimi araştırmacılar, eski zamanlarda şamanlığın tamamıyla kadınlara ait bir sanat olduğunu savunuyor. Bu görüşlerini ise, şamanların özel bir kıyafetleri olmadığı zamanlarda kadın kıyafeti giymesine ve saçlarının uzun olmasına bağlıyorlar.

Şamanlar üç farklı yolla bu mertebeye ulaşırlar: İlki; bu sanatın kalıtsal olarak yani babadan oğula geçmesiyle, ikincisi; içten gelen bir çağrı yahut ruhlar tarafından kişinin seçilmesiyle, üçüncüsü ise; kişinin kendi isteği ya da klanın isteği doğrultusunda gerekli eğitimleri almasıyla.

Fakat kişi her ne şekilde seçilirse seçilsin, yalnızca Esrime (rüyalar, translar gibi) düzeyinde ve Gelenekler (ruhların adları, şaman yöntemleri gibi) düzeyinde aldığı eğitimlerin sonunda şaman olur.

Tüm bu evrelerden geçen bir şamanın başlıca görevleri; en yüce tanrı olan Bay Ülgen adına düzenlenen törenleri yönetmek, gelecekten haber vermek, insanların dualarını öteki dünyadaki ruhlara ulaştırmak, insanların rahatsızlıklarını ve salgın hastalıkları tedavi etmek, klan üyeleri arasındaki anlaşmazlıkları düzenlemek, gerektiği durumlarda yağmur yağdırmak, arada kalmış ölülerin ruhlarını öteki dünyaya ulaştırmak gibi görevlerdir.

Şaman kültürüne göre Evren; Gök, Yeryüzü ve Yeraltı olmak üzere 3 bölümden oluşmakta. Evreni oluşturan bu bölümlere ait olan sayısız tanrılar; gökyüzüyle bağlantısı olan tanrılar ve ruhları, yer- su tanrıları ve ruhları ve Yer altıyla bağlantılı olan tanrılar ve ruhları olmak üzere üçe ayrılır.

Türkler genel olarak gökyüzüne ait ve tüm alemlerin sahibi olan Gök Tanrı’ya inanırdı. Farklı kabilelerde Tengri, Tengeri, Töngere, Tingir, Tangara diye adlandırılan bu büyük Gök Tanrı’nın emrinde ve aşağı katmanlara mensup oğulları ya da kızları vardır. İşte şamanlar bu ulaklarla sıkı ilişki ve temas halindedir.

“Evrende üst üste üç büyük katman veya bölge vardır; bunlar merkezlerinden geçen bir eksenle birbirlerine bağlı oldukları için de birinden ötekine geçilebilir.

Doğal olarak bu eksen bir açıklıktan, bir ‘delikten’ geçer; tanrılar yeryüzüne, ölüler de yeraltına bu delikten geçerek inerler, esrik şamanın ruhu da göğe ve yeraltına yaptığı mistik yolculukta yine bu geçidi kullanırlar.”

Şamanlar genellikle çadırlarını da bu tasvirdeki gibi tasarlayıp, kullanıyorlardı. Kozmik dünyayı temsil eden çadırların ortasındaki direk, kozmik dünyanın ortasında yer alan ‘göğün direği’ni simgeliyordu. Ve çadırın üstündeki açıklık sayesinde şamanlar ve öteki alemdeki varlıklar, bu üç dünya arasında gidip geliyorlardı.

Şamanist ayinler genellikle gece ya da gün doğumundan önceki vakitlerde yapılırdı. Öteki dünyaya ait ruhlar genellikle gece vakitlerini sever, kendilerini ve hünerlerini karanlıkta sergilemeyi tercih ederlerdi.

Türk şamanlarının törenlerinde ritüeller bazen kurban vererek, bazen de kurbansız gerçekleştirilirdi. Herhangi bir sunu olmadan, bir tören gerçekleştirilmezdi. Kurban verilmeden yapılan ritüellere ‘saçı’ denir.

 Saçı içki, kımız, süt, yiyecekler gibi sunuların, mistik alanlara bırakılması yahut da saçılmasıyla gerçekleştirilir. Ritüellerde tanrılara sunulan kurban genellikle atlardır. Çünkü şaman, atın ruhuna gökte kılavuzluk ederek Bay Ülgen’e ulaşacaktır. Kurban için, attan sonra gelen diğer hayvanlar ise koyun, geyik, koç gibi hayvanlardır.

(Kaynak: Arkeofili/ Pelin Şen)