RUKEN ADALI / ANF

Ermeni yazar ve halk ozanı Pakrat Estukyan, Ermeni soykırımına ilişkin artık Türkiye'de bir farkındalık yaratıldığını ifade ederek "Yalın gerçeklik kaba inkarlarla örtülemez hale geldi. Soykırımın 98. yılında beni en çok etkileyen; artık mızrağın çuvala sığmayacağı bir saate gelmemizdir" dedi.

Ermeni halkı ve dostları, 98. yılında 1915 Ermeni Soykırımı'nda katledilen insanları anma hazırlığında. Yazar ve halk ozanı Pakrat Estukyan da bu topraklarda yaşayan her Ermeni gibi soykırım hikayeleri ile büyüdü. Çocukluk anılarının üzerine ninelerinden, dedelerinden dinlediği soykırım hikayelerinin gölgesi düştü. Kalabalık nüfuslu ailesinden geriye birer ikişer kişinin kalması da soykırımı somutladı.

Estukyan, 98. yılında soykırımın kendini için ne anlama geldiğini ANF'ye anlattı.

Ermeni soykırımı konusunda Türkiye'de gittikçe farkındalık yaratıldığını belirten Estukyan, özellikle soykırımın 90. yılından itibaren daha görünür olduğu görüşünde. Son 4 yıldır kamusal alanda da anma etkinliklerinin düzenlendiğini hatırlatan Estukyan, bu yıl ise anma etkinliklerinin daha da yaygınlık kazandığını söyledi.

'GERÇEĞİN ÜZERİ ARTIK ÖRTÜLEMİYOR'

Çok sancılı biri sürecin ardından bu noktaya gelindiğini anlatan Pakrat Estukyan, şunları söyledi: "Türkiye'de sistematik olarak inkar politikası benimsenmişti. Ve bu politika da devletin hala resmi duruşu sürüyor. Hala devletin resmi tezini savunan tarihçiler 1915 diye bir şeyi anmak istemiyorlar. Buna bağlı olarak bir kamuoyu oluşturuyorlar. O kamuoyu son yıllarda 1915'e alternatif olacak çağrışımların altını çizmeye çalışıyorlar. Mesela 1915 tarihli Çanakkale Savaşı'na vurgusu yapıyorlar. Son yıllarda da bir misilleme olarak Hocalı gündeme getiriliyor. 'Bu Hocalı'yı yeni mi fark ettiniz?' diye insan sormadan edemiyor. Bunlar sistematik çabalar. Geçen yıl yapılan Hocalı mitinginde gördüğümüz gibi devletin maddi kaynakları seferber edilse bile yine de 1915 Ermeni Soykırımı gerçeğinin örtülmesine artık yetmiyor. Bu gerçeklik toplumun da gündemine geldi. Konuşuluyor, konuşuldukça da bu Türkiye'nin sorunu haline dönüşüyor."

'SOYKIRIMI EV İÇİNDE KONUŞURDUK'

Ermeni soykırımına ilişkin farkındalığı yaratan etmenlerden birinin Hrant Dink'in katledilmesi olduğunu belirten Estukyan, "Çünkü Hrant Dink'in öldürülmesinden sonra o tepki dalgası içerisinde o güne kadar kimliğini gizlemek zorunda kalan insanlar 'Ben de Ermeni'yim' diyerek görünür olmaya başladılar. Ciddi sayılara ulaştı bu. Böylece tartışmalar bir kez daha şekil değiştirdi. Yeni gerçekliklerle karşı karşıyayız" dedi.

"Düne kadar biz de 1915'i Ermenilerin kendi iç tarihleri gibi algılıyorduk" özeleştirisinde bulunan Estukyan, "Soykırım hikayeleriyle büyüdüm. Ancak soykırımı ev içinde konuşurduk. Kamusal alanda konuşmazdık. Okullarımızda bunun bahsi geçmezdi" şeklinde konuştu.

'YALIN GERÇEKLİK KABA İNKARLARLA ÖRTÜLEMEZ'

Soykırımın görünmesinde bir başka etmenin de Türkiye'de bazı şeylerin artık konuşulabilmesi olduğunu söyleyen Estukyan, şunları söyledi: "Bu konuda yayınlar yapılmaya başlanması. İnsanların bedel ödeyerek elini taşın altına koyması. Çünkü bu konuda ilk yayınları yapan insanlar hapislerde yattılar. 'Ermeni Tabusu' kitabını bastığı için Ayşe Nur Zarakolu, Ragıp Zarakolu hüküm giydi ama yine de yılmadılar, bu konuda yayınları sürdürdüler.

İnsanlar yazılar yazmaya başladı. Sonra resmi tezin dışında da tarihçiler çıktı, Taner Akçam, Halil Berktay çıktı. Ezberlerimizin dışında şeyler söylediler. Bütün bunlar bir iklim oluşturdu ve o iklimden sonra artık yalın gerçeklik kaba inkarlarla örtülemez hale geldi. Soykırımın 98. yılında beni en çok etkileyen; artık mızrağın çuvala sığmayacağı bir saate gelmemizdir. Artık mızrak çuvala sığmaz."

'HER BİR SUÇ BİR SONRAKİ SUÇUN ZEMİNİNİ HAZIRLADI'

Patrak Estukyan, Türkiye'de Ermeni soykırımıyla yüzleşememenin yeni katliamların zeminini oluşturduğuna dikkat çekerek "Hesaplaşılmayan her bir suç bir sonraki suçun zeminini hazırlıyor. Türkiye'de 1915'ten beri sistematik olarak usul haline getirilmiş bir suç işleme temayülü var. Bunun belki de anımsayacağımız en son örneği de Robosî katliamıdır. 1915'te vakti zamanında hesaplaşsaydık, 1938'i yaşamayabilirdik. 1938 ile hesaplaşsaydık 33 kurşun yaşanmazdı. 33 kurşunla hesaplaşsaydık Maraş, Çorum, Sivas katliamlarını yaşamayabilirdik. Cezasız kalan her suç bir sonraki suçun zeminini hazırlıyor" dedi.

Estukyan, "Soykırımla hesaplaşmama günlük yaşamı nasıl etkiliyor?" sorusuna ise şu yanıtı verdi: "Hala ajandamızda Cumartesi günü saat 12.00'de Galatasaray Meydanı'na gitmek gibi bir program bulunabiliyor. Hala festivallerimizde göstereceğimiz filmler bu hesaplaşamadıklarımız üzerinden oluyor. Kötü mü olurdu çiçeklerden, bahardan konuşmak. Biz niye Roboskî'yi konuşalım? Neden 34 insan, çoğu çocuk savaş uçakları tarafından parçalansın ve biz bunun adalet arayışında olalım. İnsan olarak sınırlı bir süre içinde tamamlayacağımız ömrümüzde daha güzel gündemlerimiz olabilirdi. Benim bahçemin çimenleri niye daha güzel değil? Bunları dert edinseydik. Keşke kaygılarımızın sınırı bunlarla kalsaydı. Ama öyle değil biz çok daha yaşamsal, çok daha insan onurunu kurtaracak kaygıların içerindeyiz."