Oyuncu, senarist, yazar ve hekim Ercan Kesal, son dönemde polisin tırmandırdığı şiddetle anılan, ‘Alevi mahallesi’ olarak mimlenen, ‘kentsel dönüşüm’ adı altında ranta açılan Berkin Elvan’ın mahallesini “17 yıllık süreçte gördüğüm ve şahit olduğum şu; buradaki insanların etnik kimlikleri ve tercihleri bence sınıfsal olarak yaşadıkları problemlerin çok gerisinde. Benim nazarımda buradaki insanların asıl dertleri ekonomik. Burası yoksul bir semt. Sıkıntı burada aslında. Burada onlarca fason atölye var, tekstilde sigortalı sigortasız yüzlerce insan çalışıyor. Bir insanı yaşam boyu yoksulluğa mahkûm etmek ona uygulanacak en büyük şiddet değil midir?” cümleleriyle anlatıyor.

Mahallede 15 yıl önce Özel Okmeydanı Hastanesi’ni kuran Kesal’ın hayatının büyük bir bölümü halen Okmeydanı’nda geçiyor.
Hürriyet gazetesinden Cansu Çamlıbel’e konuşan Kesal, bölgede yaşayanlar uzun süre önce göç etmiş olmalarına karşın halen geldikleri yerle ilişkilerini kaybetmediklerine dikkat çekiyor: “Hâlâ sorduğunuzda Erzincanlı olduklarını, Sivaslı olduklarını, Giresunlu, Alucralı olduklarını söylüyorlar. Ama çoğu uzun yıllardır memleketlerine gitmemiş oluyor. Yine de kendisini öyle tanımlıyor. Beyoğlu hemşeri derneklerinin en yoğun olduğu bölgelerden birisi.”

Okmeydanı’nı ranta açacağı gerekçesiyle tartışmalara yol açan belediyenin ‘riskli alan’ kararını değerlendiren Kesal’a göre, kimsenin kıymet vermediği dönemlerde mahalleye yerleşenleri şimdi ikinci bir içgöç bekliyor.

Riskli alan ilanı için Bakanlar Kurulu’na gözlem yetiyor, teknik rapora ne gerek var?

Kesal’ın tespitleri şöyle: “Onlar önce Alucra’dan, Sivas’tan geldiler. Kimsenin kıymet vermediği, çamurlar içindeki, yolu izi olmayan Okmeydanı’na yerleştiler. 2000’li yıllarda ‘E artık burası çevre yoluna, Haliç’e yakın, Taksim’e 300 metre. Buyrun sizi artık ikinci bir göç bekliyor. Sizi Beylikdüzü’ne, Esenyurt’a, Halkalı’ya alalım. Buraları çok kıymetli, artık boşaltın’ deniyor. Kavga biraz bu.”

Kesal, bölgenin örgütlerle devlet arası çatışmalara sahne olan ‘Gazi Mahallesi’ gibi bir mahalle olup olmadığı sorusuna ise şu yanıtı veriyor: “17 yıllık süreçte gördüğüm ve şahit olduğum şu; buradaki insanların etnik kimlikleri ve tercihleri bence sınıfsal olarak yaşadıkları problemlerin çok gerisinde. Benim nazarımda buradaki insanların asıl dertleri ekonomik. Burası yoksul bir semt. Sıkıntı burada aslında. Burada onlarca fason atölye var, tekstilde sigortalı sigortasız yüzlerce insan çalışıyor. Bir insanı yaşam boyu yoksulluğa mahkûm etmek ona uygulanacak en büyük şiddet değil midir?”

İç göçle birlikte İstanbul’a gelenlerin Anadolu’daki bağlarını, kimlik farklılıklarını da taşıdıklarını, ‘kentlileşme’ adı verilen sürecin tamamlanamadığını savunan Kesal, Okmeydanı’nın ‘Alevi mahallesi’ olarak tanımlanmasına şu sözlerle tepki gösteriyor: “İnsanları siz etnik ya da siyasal kimliklerle tanımlamaya, bölmeye başladığınız zaman sınıfsal düşünmekten de uzaklaşıyorsunuz. Benim için yerin yedi kat dibindeki bir fason atölyede sigortasız çalışan bir kızın Kürt mü, Alevi mi, Sünni mi, Türk mü olduğunun ne önemi olabilir?”