Serkan Doğan / Demokrat Haber

Yol yabancı değildir, yol evi gibi gelir gezgine. Bu fikir ve hevesle, üçüncü defa Hindistan’a gittim, bu sefer yepyeni bir rotayla...

Salsette adası üzerinde kurulu olan Mumbai, Maharashtra eyaletinin başkenti, Hindistan’ın en büyük şehri ve aynı zamanda Hindistan’ın ticaret, finans ve kültür başkentidir. Üstelik 20 milyona dayanan nüfusuyla dünya üzerindeki en kalabalık şehirlerden biri olarak da gösterilir. Ünlü Bolywood endüstrisi burada doğmuştur ve dünyanın bu ülkeye açılan kapısıdır. Bu nedenle 1970’li yıllardan beri ülke içinden de yoğun göç almaya devam ediyor. Kaos ve düzensizlik bakımından Delhi ile boy ölçüşemese de, sefaletle gösterişin bir arada bulunabildiği bir şehir izlenimi veriyor (Oscar ödüllü “Slumdog Millionaire” adlı film burada çekilmiştir).

İstanbul’dan Mumbai 7 saat kadar sürüyor. Mumbai’nin Chatrapati Shivaji  Havaalanı, şehir merkezine ve turistlerin genellikle rağbet ettiği Colaba bölgesine 30 küsur kilometre uzaklıkta. Havaalanında indikten sonra hemen para bozdurmalı (çünkü şehirde genelde dolar kabul etmiyorlar ve en iyi döviz kurunu havalimanında bulabiliyorsunuz) ve ön ödemeli (prepaid) taksi ofisine gideceğiniz yerin adresini vererek ve parasını ödeyerek, taksi fişi almalısınız. Bu en ucuz ulaşım yolu, dışarıda ön ödemeli taksileri sarılı ve siyahlı renklerinden ve nispeten eski model araçlarından kolayca tanıyabiliyorsunuz.

Şehirde yemek ve ulaşım çok ucuz, buna karşın, yoğun nüfustan dolayı konaklama fiyatları (tabii ki yine alışıldık Hindistan standartlarına göre) biraz pahalıca. Ulaşım araçları arasında otobüs, tren, taksi, tuktuk, feribot, motosiklet, bisiklet ve hatta özellikle Gateway of India önündeki ana caddelerde boy gösteren rengârenk faytonlar sayılabilir.

Şehre 16. yüzyılda gelen Portekizliler, ‘güzel körfez’ anlamında “Bom Bahia” adını verirler. Daha sonra bu isim değişerek, Bombay olur. 1995 yılından sonra ise, bu devşirme isim millileştirildi ve Hint tanrıçası Mumba’ya atıfla, “Mumbai” oldu. İsim halen tam anlamıyla yerleşmiş değil fakat elbette Hintliler “Mumbai” denilmesinde ısrarlılar. Nedense 1960-70’li yılların İstanbul’una benzettim, en azından eski Türk filmlerinden gördüğümüz kadarıyla.

İstanbul’a “yedi tepeli şehir” denildiği gibi, Mumbai de aslında yedi ada üzerine kurulu. Adalar şehre yedi köprüyle bağlanmıştır. Zamanla bu adaların arası toprakla doldurularak birbirine bağlanır. Böylece alanı ciddi oranda genişler, işlevselliği artar ve ticaret merkezine dönüşmesi hızlanır. Bu noktada, şehrin kış sayılan aylarında bile sıcaklığın 30’C civarında olduğunu hatırlatalım.

Şehri baştanbaşa yavaş ve hızlı tren hatları ile gayet ekonomik ve konforluca gezebilirsiniz. “Gateway of India” adındaki kapı şehrin başlıca simgesidir. Söz konusu eser  İngiltere Kralı V. George'un 1911 yılındaki Hindistan'ı ziyaretini ölümsüzleştirmek üzere 1924 tarihinde yapılmıştır ve Delhi’deki India Gate ve İstanbul’daki İstanbul Üniversitesi kapısına benzer niteliktedir. Geçmişte Hindistan’a önce bu noktadan ayak basılırmış. Bir başka sembolik önemi ise, Hintlilerin sömürge döneminin son İngilizlerini 1948 yılında bir daha geri dönmemek üzere uğurladıkları kapı olması. (Bizim Yunan’ı İzmir’de denize dökmemiz veya Çanakkale Anıtı ile ölümsüzleşen başarı dolu mücadele gibi). Hemen yanındaki devasa Taj Mahal Otel de önemli ve dikkat çekici bir yapı. Gujarat ve Gotik tarzların birleşimiyle, sarı bazalt taşından yapılan dört katlı orijinal ve gösterişli binanın hemen arkasında, çok daha fazla katlı ve modern bir versiyonu da inşa edilmiş.

Gateway of India önünde yer alan iskeleden (Eminönü gibi düşünün), mağaraları ile meşhur Elephanta Adasına neredeyse saatte bir feribot seferleri yapılıyor. Feribot dediğime bakmayın, bizim şehirhatları vapurları ile boğaz motorları arasında bir deniz aracından bahsediyoruz. Adaya 1 saatte ulaşabiliyoruz. Güzellik ve görünümü bizimkini aratmakla birlikte, Büyükada’ya benzer bir manzarası vardır. Balıkçılıkla iştigal eden 1000 küsur sakini dışında, önemli bir turistik çekim merkezi olmakla birlikte, ada çok bakımlı sayılmaz. Özellikle kutsal kabul edilen ineklerin haricinde, kedi köpek gibi sokak hayvanları insan kalabalığı ve yoğun sıcak arasında ciddi sıkıntı ve açlık çekiyorlar.

Mumbai kıyısından 10 km uzaklıkta konumlu olan ve 16 km2 yüzölçümüne sahip bulunan adaya indikten sonra, mağaralara tırmanacağınız merdivenlere kadar ister yürüyerek, isterseniz de renkli bir oyuncak treni vasıtasıyla erişebilirsiniz. Tahtırevan seçeneği de mevcut. Mağaralara çıkan merdivenli yokuşun başında birkaç restoran bulunuyor, burada bir soluklanmak mümkün. Sonrasında, yokuş boyunca hediyelik eşya satan tezgâhlar arasından geçiyorsunuz. Portekizlerin yağmasından ve müzelerine aldıklarından geriye bırakılan, Şiva’ya adanan mağara tapınak kalıntıları yan yana farklı büyüklükteler. Bunların inşasının Milattan sonra 450-750 yılları arasında tamamlandığı tahmin ediliyor ve bölge şu anda UNESCO Dünya Mirası Listesinde bulunuyor.

Eski adı “Gharapuri” olan adı, sonrasında Portekiz istilasıyla birlikte sahilde bulunan büyük fil heykeli nedeniyle “Elephanta Adası” olarak isimlendirilir. Portekizliler tabii bir ellerinde kılıç diğer ellerinde haç tutarak geldikleri adada rahat durmazlar ve heykelleri tahrip ederler. 1814 yılında bu dev fil heykeli parçalanarak taşınır ve 1912 yılında Mumbai’de bulunan Victoria Gardens müzesinde yeniden birleştirilerek ziyarete açılır. Ada şu anda belki fillerin ve Portekizlilerin değil ama maymunların ve seyyar satıcıların işgali altında...

Adadan akşam olmadan dönmek mantıklı görünüyor. Şimdi kısa bir şehir turu atmanın ve birbirinden lezzetli Hint yemeklerinden tatmanın vaktidir... Colaba bölgesi, Gateway of India ve Taç Mahal oteli yürüme mesafesindeyken, merak edeceğiniz diğer noktalar için elinizde bir harita bulundurmakta fayda var. Mumbai’den aktarma için tren ve otobüs rezervasyonlarını bizzat terminal ve otogarlara giderek veya şehrin her yerinde rastlayabileceğiniz ve bulabileceğiniz seyahat acenteleri vasıtasıyla ufak bir komisyon ödeyerek ama elinize biletinizi almış olarak yapabilirsiniz.

Heyecan yeni başlıyor. Boşuna “Incredible India” (İnanılmaz Hindistan) dememişlerdir herhalde umudunu koruyarak, Ravi Shankar ve Shantanu Moitra’ın melodileriyle, bol baharatlı hayallere dalmak çok güzel...