Makale: Hrant Kasparyan

15 Temmuz’un ardından ilan edilen OHAL günlerinde Resmi Gazete’de yayımlanan kanun hükmünde kararname ile kapatılan harp akademileri, askeri liseler, astsubay hazırlama okullarının nasıl kullanılacağı, kamu hizmetine nasıl sunulacağı merak konusu.

Başbakan Binali Yıldırım’ın kapatılan askeri okullara ilişkin olarak, “Piknik alanı ve güzel mekânlar yapılacak” açıklamasına rağmen bazı arazi ve binalarla ilgili geçmişten beri “imara açma planları” olduğu öne sürülüyor.

İstanbul Çengelköy’deki Kuleli Askeri Lisesi’nin de, içinde bulunduğu araziyle birlikte “imara açılacaklar listesinde” yer aldığı iddia ediliyor.

İstanbul Boğazı’na neredeyse sıfır konumunda olan ve tepeleri lüks villalı sitelerle dolu olan semtin en değerli arazisine sahip bu tarihi okulun özelleştirilerek otel yapılacağına dair iddialar, şu ana dek resmi ağızlardan kesin bir dille yalanlanmadı.

Yaklaşık olarak 500 yıllık bir tarihe sahip olan Kuleli Askeri Lisesi, tıpkı Haydarpaşa Tren Garı gibi Türkiye’deki azınlıklar açısından da ayrıcalıklı bir hafıza mekânı.

Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin tesis edilmesi ve geliştirilmesine katkı sunmak amacıyla düzenlenen uluslararası bir proje kapsamında Ermenistan’dan ve yurtdışından Türkiye’ye gelen misafirleri, 15 Temmuz’un bir önceki akşamı düzenlenen bir tekne gezisinde ağırlıyorken, İstanbul’un siluetini belirleyen, kentin karakteristik binalarını parmağımla işaret ederek tarif ediyordum.

YETİMLER VE YETİMHANELERLE KESİŞEN BİLİNMEYEN TARİH

Kentte Ermeni mimarların inşa ettiği estetik yapılar arasında Kuleli Askeri Lisesi de bulunuyor. Fakat bu tarihi okulun yetimler ve yetimhaneler ile kesişen pek de bilinmeyen tarihçesi hakkında birkaç kelam ettiğimde, Türkiyeliler de dahil olmak üzere etrafımdaki herkes şaşkına dönmüştü.

Evet, bugünkü görünümüyle yüksek kuleli kâgir binası, Sultan Abdülaziz’in talimatıyla Osmanlı’nın Ermeni saray mimarlarından Garabed Amira Balyan tarafından 1863’te inşa edilen Kuleli Askeri Lisesi, Ermeni Soykırımı sürecinde ebeveynleri öldürülen Ermeni yetimlere 1915’ten sonra bir dönem ev sahipliği yapmıştı.    

Kuleli Askeri Lisesi, Birinci Dünya Savaşı sırasında bir dönem Büyükada’da devlet tarafından el konulan Rum Yetimhanesi’ne taşındı. Yaklaşık olarak yüz yıl önce mülkiyetine el konulan ve daha sonraki süreçlerde devletin resmi kurumları arasında el değiştiren Büyükada Rum Yetimhanesi, ancak Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde azınlık haklarına ilişkin yapılan kısmi iyileştirmeler ve Ekümenik Patrik Bartholomeos’un pes etmeden sürdürdüğü hukuki mücadelenin ardından nihayet 2010 yılında Rum halkına iade edilebildi.

Bir halkın yetimlerini ve ihtiyaç sahibi çocuklarını ağırlayan Büyükada Rum Yetimhanesi’nin işlevine ilk ve kalıcı darbeyi vuran Kuleli Askeri Lisesi, daha sonraki süreçte tarihinde bir ilk yaşayacak, bu kez Çengelköy’deki asli binasında Ermeni yetimleri istemeyerek de olsa bizzat ağırlayacaktı.  

Birinci Dünya Savaşı sonrasında, 5 Kasım 1920’de İngilizlerin Mondros Mütarekesi’ne dayanan talepleri üzerine Kuleli Askeri Lisesi binası boşaltılıp İngilizler tarafından Ermeni yetimlere tahsis edildi.

Mayıs 1915’te kabul edilen “tehcir kanunu” ile yasal zeminde resmileştirilen Ermeni Soykırımı sürecinde hayatta kalmayı başaran ve kendi memleketlerinde “mülteci ve göçmen” konumuna getirilen Ermeniler için de, bir daha dönmemek üzere ayrılacakları ülkelerindeki son durak yine Kuleli Askeri Lisesi’ydi. Hayata tutunabilmek için ülkeyi terk etmeyi artık tek çıkar yol olarak görmeye ikna olan ve yaşam zemini bırakılmayan pek çok soykırım mağduru, konsolosluklardaki evrak işlemleri tamamlanana dek memleketteki son günlerini Kuleli Askeri Lisesi’nin odalarında, koridorlarında geçirdi.

KULELİ MERKEZ YETİMHANESİ!

Ermenistan’ın başkenti Yerevan’da bulunan Ermeni Soykırımı Müzesi-Enstitüsü’nün Direktörü Hayk Demoyan’ın 2009’da yayımladığı “Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni Sporu ve Jimnastiği” başlıklı kitapta Kuleli Askeri Lisesi’ne yerleştirilen Ermeni yetimlere ilişkin dikkat çeken veriler yer alıyor.
Kitabın 11. bölümünde şu ifadeler yer alıyor:

“Medz Yeğern (Ermeni Soykırımı) yıllarının ardından Ermeni ve yabancı devletlerin sivil toplum kuruluşlarının çabalarıyla Osmanlı sınırları dahilinde yüzden fazla yetimhane açılmıştı. Bu sayede soykırımdan kurtulabilen Ermeni yetimler, barınacak güvenli bir çatı bulmuş, bu kurumlarda zor şartlarla hayatta kalma mücadelesi vermiş ve yetenekleri şekillendirilerek olgunlaşmıştı.

Yetimhanelerde çocukların sağlık dahil tüm temel ihtiyaçlarıyla yakından ilgilenilmiş, bireysel yetenekleri doğrultusunda azim ve rekabet duygusu aşılanarak eğitim görmüşlerdi. Bu bağlamda yetimlerin yaşamında beden eğitimi ve sporun kökleşmesine önem verilmiş, düzenlenen çeşitli yarışma ve oyunlar sayesinde bedensel ve ruhsal gelişimleri şekillenmişti.

Taşradan İstanbul’a getirilen binlerce Ermeni yetim çocuk, Ermeni toplumunun kurumlarınca, başkentin yetimhanelerine yerleştirildi. Beylerbeyi, Yedikule, Arnavutköy, Hasköy, Karagözyan, Aramyan, Bezazyan ve Mıhitaryan yetimhaneleri kuruldu. Sonraki yıllarda bu yetimhanelerin tek bir çatı altında toplanmasına karar verilerek, yetim çocuklar Kuleli Merkez Yetimhanesi’ne taşındı.”

Dönemin kaynaklarında “Kuleli Merkez Yetimhanesi” olarak anılan Kuleli Askeri Lisesi’nde en az 1500 Ermeni yetimin ağırlandığı kaydedilen kitapta, okulun yetimhaneye dönüştürülme sürecine ilişkin şu ifadeler yer alıyor:

“İstanbul’da bulunan İngiliz Askeri Kuvvetler Komutanlığı’nın emriyle, devlete ait olan Kuleli Askeri Okulu’nun geniş binası Ermeni yetim çocukların iaşesine ve eğitimine tahsis edilmiş olması özgün bir durumdu. Alınan bu karar üzerine, milliyetçi Türk kesimler protestolar düzenlemiş, binayı kuşatma girişiminde bulunmuş ve taşkınlıklar yapmıştır. Fakat, alınan tedbirlerle bu kesimler geri çekilmek zorunda kalmıştır.”

TARİHİ GÖRÜNMEZ KILMAK VE KENT HAFIZASI

Kuleli’de günlerini geçiren çocuklar neler hissetti? Neler yaşadılar?

Neden bu kadar çok yetimhane açılmıştı?

Niçin yetim kalmışlardı?

Hayatta kalarak “mülteci” konumuna getirilen ve Kuleli’ye geçici bir süreliğine yerleştirilenler neden ülkeyi terk etmek zorunda bırakıldı?

Bu sorular veya bu sorulara ilişkin herhangi bir ifade elbette ne Kuleli Askeri Lisesi’nin tarihçesinde, ne de kent hafızasının muhafaza edildiği herhangi bir merkez veya müzede yer almıyor. Ülke tarihinin kırılma noktası olan 1915’e dair önemli tanıklıklar ve hafıza kayıtları böylelikle görünmez kılınıyor.

Tıpkı 24 Nisan 1915’te İstanbul’da tutuklanan Ermeni aydınlarının Haydarpaşa Tren Garı’ndan ölüme gönderildiklerini bilmeyen, bilmek de istemeyen kitle gibi, içinde yaşadığımız kentte Kuleli Askeri Lisesi’nin böyle bir mazisi olduğunun farkında olmayan, bilmek de istemeyen kitleye mi dahil olacağız?

Türkiye’de içi boşaltılan pek çok kavram gibi, “yüzleşme süreci” dediğimiz bu dönemi hakkıyla, kent hafızasını bütünüyle ortaya koyarak mı yürüteceğiz, yoksa sadece yüzleşiyor gibi mi yapacağız?

Yoksa, “Şimdi sırası değil, darbecilerle uğraşıyoruz” diyerek ülkenin ana sorununu yüreksizlik ve yüzeysellikle yine mi geçiştirmeye çalışacağız?

İster otel yapın, isterseniz Başbakan Yıldırım’ın ifadesiyle “piknik alanı” yapın. Sıradan bir yurttaş olarak “yapmayın” deyince, bunun zaten bir şeyi değiştirmeyeceğini, önemsiz ve değersiz olacağını net görebildiğimiz günler yaşıyoruz.

Ama ahde vefa edin. Kuleli Askeri Lisesi’nin en azından bir bölümünü, kenti “İstanbul” yapan Ermeni mimarların tanıtımına ve Balyan Ailesi’ne ayırın.

Hakkaniyetli yaklaşımınız varsa, yüzleşme kavramının içini boşaltan değil, zaten var olan gerçek kent tarihinin tamamıyla, sürecin içini dolduran adımlar atın.

Kuleli’de bir dönem istemeyerek de olsa kimlerin gelip geçtiği ve neden orada bulunmak zorunda olduklarıyla yüzleşerek doğruları insanlara eksiksiz aktarın.