Ekindüzü, Türkiye'nin son Keldani köylerinden. Ancak köyde artık hiç Keldani yaşamıyor. Köyde Keldanice'yi konuşan sadece iki kişi var.

BBC Türkçe'den Hatice Kamer, köye gitti ve Keldanice konuşan Nevzat Kızılay'dan, artık yok olmaya yüz tutan bu dilin ve Keldanilerin hikayesini dinledi.

Siirt'in Pervari ilçesi yolundayız. Oldukça engebeli ve sarp bir yoldan sonra, güvenlik kontrolü için aracımız durduran jandarmaya Ekindüzü Köyü'nü soruyoruz, karşıdaki köyü işaret ediyor.

Jandarma "Hertevince konuşanlar var mı?" sorusunu "Çok var" diye yanıtlıyor. Ama durumun öyle olmadığını köye vardıktan sonra öğreniyoruz.

Bu köye geliş amacımız, Hertevince olarak adlandırılan eski Keldanice'yi Türkiye'de konuşan son kişilerle görüşmek.

Boşuna Ekindüzü denmemiş buraya, yokuş, engebeli yol ve arazilerde sonra köyün kurulduğu düzlük alan bizi şaşırtıyor. Köyün arkasında görünen Herekol Dağı'nın doruklarında hala kar var.

Ekindüzü Köyü, Türkiye'deki son Keldani köylerinden biri, ancak köyde artık hiç Keldani yaşamıyor.

Köydeki eski, bakımsız taş evlerin tamamı, köyün eski sahipleri Keldanilerden kalma.

Keldanice adı Ertun/Arton olan, Kürtçe Hertevin denen Ekindüzü'nün şimdiki sakinleri Kürtler.

Hertevince olarak adlandırılan ama aslında Keldanice olan bu dil, Kuzeydoğu Arami dillerinden Süryanice'nin bir lehçesi olarak kabul ediliyor ve katolik Keldaniler tarafından konuşuluyor.

Türkiye'de Siirt'in Pervani ilçesinin Ekindüzü (Ertun/Arton/Hertevîn) Köyü'nde yaşayan Keldaniler tarafından konuşulduğu için Hertevinî (Hertevince) olarak adlandırılmış.

BABİL İMPARATORLUĞU'NUN HAKİM SINIFI

Bazı tarihi kayıtlarda Hertevin dışında Siirt merkezde Koçlu Köyü, Kurtalan'a bağlı Yürekveren (Binof), Eruh'a bağlı Bağgöze (Benkof), Pervari'ye bağlı Taşdibek (Piroz) ve bugünkü adları bilinmeyen Borem ve Arganis gibi köylerin eskiden Keldani yerleşimi olduğu yazılıyor.

Keldani nüfusunun kalmadığı Siirt ve çevresinde 20. yüzyılın başında yaklaşık iki bin Keldani/Asuri'nin yaşadığı kaydediliyor.

Türkiye'de sayıları çok azalan Keldaniler, tarihte Babil İmparatorluğu'nun hakim sınıfı olarak biliniyor. Batı Sami kavimlerinden Aramilerin bir kolu olan, Asurlular ve Süryanilerle aynı kavimden olan Keldaniler, bazı bilimsel araştırmalarda Doğu Süryanileri olarak adlandırılıyor.

Süryani olup, 431 yılında toplanan "Efes Konsülü" kararını tanımayan ve aforoz edilen dönemin İstanbul Patriki Nestorius'un görüşünü kabul edenlere Nesturi ya da Asurî deniliyor.

1553 yılı itibarı ile Nasturilerin bir bölümü Katolikliği benimser ve Papa'nın otoritesini kabul ederler. Katolikliği benimseyen Doğu Kilisesi Hristiyanlarına Keldani deniyor.

Bazı kaynaklarda ise Keldani adının Güney Mezopotamya halkı olan Kaldeilerden geldiği yazılıyor.

ABD orijinli dünya dilleri ile ilgili SIL İnternational adlı internet sitesinde Hertevince için Kuzeydoğu Arami dillerinden biri olan Süryanice'nin bir lehçesi olduğu, Katolik Keldaniler tarafından konuşulduğu ifade edilmiş.

Ancak Keldaniler, Keldanice adlandırmanın önüne çıktığı için "Hertevince" kullanımına karşı çıkıyor.

Köyde, Hertevince denen Keldaniceyi konuşabilen iki kişiden biri olan Nevzat Kızılay ve Kadri Selvitepe'yi ziyaret etmek istiyoruz.

Yaşlı ve hasta olduğu için Kadri görüşemiyoruz. Nevzat ise başta görüşmeye hevesli değil.

"BENİ KORUMA ALTINA MI ALACAKLARMIŞ NE? 

Köy meydanı denilen yerde görüştüğümüzde "Keklik Avına çıktım" diyerek bizi atlatmaya çalıştığını da gülerek itiraf ediyor.

Medyanın ilgisinden sıkılmışa benziyor. Niğde Üniversitesi'nden bir öğretim görevlisinin bu dille ilgili kendisiyle görüşmek istediğini anlatıyor.

Nevzat Kürt, ama bu köyde doğmuş ve Keldanilerin içinde büyümüş. Bu yüzden de Keldaniceyi konuşabiliyor.

"Beni üniversiteye davet ediyorlar, koruma altına mı alacaklarmış ne" diyerek gülüyor.

"Şu an Türkiye'de ben ve kuzenim dışında bu dili konuşabilen kimse kalmamış. Ama tek başıma gitsem bir şey ifade etmeyecek, çünkü karşımda konuşan biri olmayınca onlara ne anlatabilirim ki?" diye soruyor.

"ALMANYA'DA CUMHURBAŞKANI GİBİ KARŞILANDIM"

Geçen yıl Almanya'ya gittiğini ve köyden göç eden Keldani tanıdıklarıyla görüştüğünü anlatıyor.

"Cumhurbaşkanı gibi karşılandım" diyerek anlatmaya devam ediyor.

"En az 50 arabayla gelip beni karşıladılar. Çok iyi ağırladılar. Biz çok iyi anlaşıyorduk, birbirimizi çok özlemiştik" diyor.

Keldanilerden kalma iki odalı eski bir evde eşi, iki çocuğu ve yaşlı kayınvalidesi Reyhan ile birlikte yaşıyor.

Nevzat, kayınvalidesinin Keldani bir papazın kızı olduğunu anlatıyor.

93 yaşındaki yaşlı kadın yatalak ve bakıma muhtaç.

"Babası Gevro köyün papazıymış. Amcamla evlenince Müslüman olmuş. Ailesi karşı çıktı ama aynı köyde farklı dinlere inanarak bir arada yaşadılar. İki çocuğu oldu, eşim ve kardeşi. Eşimin akrabaları Avrupa'da ve kendi inançlarına göre yaşıyorlar. Ama farklı dinden olmaları akrabalıklarına engel değil. Hala görüşüyorlar" diyor.

Hertevince olarak adlandırılan Keldanice'yi köyün sahiplerinden nasıl öğrendiğini anlatıyor.

"Bu dili onlardan öğrendik, iç içe yaşıyorduk. Kardeş gibiydik, sadece arada din farkı vardı onun dışında bir farkımız yoktu. İş, güç hepsini beraber yapardık, ekine, çapaya beraber giderdik. Ben bu köyde doğup büyüdüm, dedemler kan davası meselesinden Eruh'tan buraya gelmişler, Bu köy kapılarını açmış aileme. Keldaniler arasındaki tek Kürt aile bizdik, haliyle biz de bu dili öğrendik."

Geçen yıl Almanya'da bir ay kaldığını hatırlatıyor. Kendine emin bir şekilde "Orda bir ay kaldım, dankeşoyu (dankeschön) öğrendim, yani merhaba nasılsın demekmiş Almancada. Eğer Almanlar arasında büyüseydim Almanca öğrenirdim ama Süryaniler (Keldaniler) arasında büyüdüm onların dilini öğrendim" diyor.

Hertevin Köyü'nde yaşayan son Keldani aileler, 80'li yılların başında gördükleri baskılar ve yaşadıkları güven probleminden dolayı önce Mersin'e sonra da Avrupa'nın birçok ülkesine göç etmişler. Köyde artık hiçbir Keldani yaşamıyor.

Nevzat, bundan birkaç yıl öncesine kadar yıkıntıları duran kilisenin olduğu yere bizi götürüyor.

Okul ile karakolun arasındaki bu boş arazide mezar taşları dışında herhangi bir yapının izine rastlanmıyor artık. Kilisenin yerini sorunca, eliyle karakolun olduğu karşı tepeyi gösteriyor.

Nevzat, "Eşimin papaz olan dedesinin mezarı da buradaydı ama hangisi onun mezarı, bilmiyorum" diyor.

10 yıl öncesine kadar kilisenin kalıntılarının durduğunu söylüyor. Gösterdiği yerde tarlada biten otlar ve karşıda duran karakol dışında dışında herhangi bir kalıntı görülmüyor.

Muhtar, Ramazan Kızılay'ın marketinde röportaja devam ediyoruz. Muhtar, yaşlı kuşakla beraber bu dilin de unutulduğunu anlatıyor ama demeç vermek istemiyor.

Kadri Selvitepe hasta olduğu için Keldaniceyi konuşacak kimse yok.

Bunun üzerine Nevzat, Hertevin'in eski sakinlerinden olan ve 80'de Almanya' ya göç eden Hanna Keyik'i telefonla arıyor. Görüntülü olarak Hanna ile Keldanice sohbet etmeye başlıyorlar.

Nevzat'a "Heci izit kikvani? ( Keklik avına gittin mi?) diye sorunca, Nevzat, gülerek röportaj vermemek için uydurduğu keklik avı bahanesini Hanna'ya da anlatıyor. Kendi aralarında Keldanice sohbet ediyorlar.

Telefon görüşmesinden sonra Nevzat bizi Hanna'nın ailesine ait olan tarlaya götürüyor. Tarladaki buğdayın yeni biçildiğini anlatıyor.

"Köydeki arazilerin hepsi Keldanilerin, biz sonra geldik. Hepsi gitti ama her şeyin sahibi onlar. Şu an biz işletiyoruz ama geldikleri gün tüm arazilerini geri vermeye hazırız" diyor.

Tarlanın bir metreyi aşan otlar arasında tek tük seçilen taşların, Keldanilere ait ikinci mezarlık olduğunu öğreniyoruz.

Nevzat ile yaptığımız görüşmeden sonra, Hanna Keyik ile telefonla görüşüyoruz.

Hanna, köydeki arazilerin tapularının kendilerinde olduğunu söylüyor.

"Tüm arazilerin tapusu elimizde" diyerek bölgedeki tek Keldani Köyü olmalarından dolayı çevre baskısından gitmek zorunda kaldıklarını iddia ediyor.

"Biz maddi sıkıntılardan dolayı gitmedik, aksine bölgede ziraatten, zanaate birçok alanda öne çıkan köylerden biriydik, zengin bir köyümüz vardı. İnsanlarımız çok çalışkandı, bu yüzden her zaman bütün gözler üzerimizdeydi. Yaklaşık 30 haneydik. Köyümüzdeki tek Müslüman aile Nevzatın ailesiydi. Dedesi kan davasından Eruh'tan kaçınca köyümüze sığınmış. Bir süre köyümüzün yakınına çadır kurmuşlar, dedem ve dayım da onlara sahip çıkıp köyden ev vermişler. Bizden biri gibi yaklaştık, çok iyi anlaşırdık, iç içe büyüdük "diyor.

"Müslümanların olduğu bu bölgede tek Hristiyan köy olunca haliyle sıkıntılar yaşıyorduk" diyen konuşan Hanna, bir başka köye gittiklerinde Hristiyan olduklarını gizlediklerini belirtiyor:

"Keldaniyiz demeye çekiniyorduk. Malum, 1915'lerde bölgede Ermeni, Süryani, Keldaniler büyük bir kıyımdan geçti. Anlatılan hikayeler hafızalarımızda taze. Benim babaannem de katliamdan kurtulanlardan. Üzerimizdeki çevre baskısı vardı, korkuyorduk bize bir zarar verecekler diye. Önce gençlerimiz Mersin'e çalışmaya gitti, sonra da yaşlılarımızı da alıp Avrupa'ya göç ettik."

Hanna Keyik, Hertevin Köyü'nün 'Mala Çelebi' ve Mala Nesmu ve Mala Manu adında 3 aileye ait olduğunu belirtiyor.

"Çelebiler, dayımlar olur. Köyün tapusu hala bize ait. Ama maalesef ortada 'Dağdan gelip, bağdakini kovmak' gibi bir durum söz konusu çünkü Pervari'de tapu kayıtlarımız bir şekilde kaybedilmiş. Atalarımızın, dedelerimizin mezarı hala orda.

"Konuştuğumuz dil Keldanice ama Hertevince denerek bunu da kaybetmeye çalışıyorlar. Hertevince diye bir dil yok aslında, bu Keldanicedir ve yaşayan bir dildir. Diğer bölgelerde konuşulan Keldanice'den biraz farklı olsa da biz Keldanice konuşuyoruz. Ninova'da, Irak'ta, Avrupa'nın birçok yerinde yaşayan Keldaniler var, Fransa başta olmak üzere Belçika, Almanya, Hollanda'da konuşuluyor."

Hertevince ile ilgili daha önce yapılan haberlerin dezenformasyon yaptığını savunuyor.

"Bazı haberlerde 'Dünyada bu dili konuşan 4 kişi kaldı' diye yazılmış, bu yanlış. Tabi dilimizin tehlike altında ama dünyada sadece 4 kişinin konuştuğu bir dil değil. Ayrıca dilin yeni nesillere aktarılması için Fransa'da kiliselerimizde çocuklarımıza Keldanice eğitim veriliyor. Ne yazık ki Türkiye'de Keldanice konuşan çok az insan kaldı, Hertevin Köyü'nde Keldani kalmadığı için bu dili konuşan kimse de kalmadı. Ama Keldanice yerine Hertevince kullanımına karşıyız" diyor.

Hanna, 1915 olaylarından önce Hertevin'in çok büyük bir köy olduğunun söylüyor. Bölgedeki birçok Hristiyan köyü gibi, olaylar sırasında da Ertun'dan (Hertevin) birçok erkeğin öldürüldüğünü iddia ediyor.

1915 olaylarında küçük bir çocuk olan babaannesinin kafasına yediği darbenin iziyle bir ömür yaşadığını anlatıyor.

"Babaannem ve ailesi, Eruh'taki Kürt bir ağanın yardımıyla hayatta kalıyorlar. Uzun bir süre ağa onları kendi evinde saklıyor."

Hanna, köyde Meruhanna, Merishek, Mergivergis ve Merhusa adında 4 kilisenin olduğunu anlatıyor.

"1915'den önce köyümüz çok büyükmüş, içinde dört kilise varmış. Ama biz yetiştiğimizde sadece Merhusa Kilisesi kalmıştı. 1915 olaylarında yaşanan trajedileri büyüklerimiz anlatırdı. O olaylar hafızamızda derin bir iz bıraktı, bu yüzden hep tedirgin yaşadık. Benzer saldırılar yaşarız korkusuyla köyümüzü bıraktık, yoksa atalarımızın, dedelerimiz içinde yattığı toprakları neden terkedelim?" diye soruyor.

Hanna, köyün girişindeki Karakolun, köydeki son kilise Merhusa'nın yerine yapıldığını söylüyor.

"Merhusa Kilisesi, Merhusa adındaki din adamının mezarının olduğu yere yapılmış. Her yıl 15 Ağustos'unda Keldaniler Merhusa'nın mezarına gelip kurban keserdi, bayram kutlamaları yapılırdı. Kilisenin olduğu yerde yaklaşık 20 Keldani din adamının mezarı da bulunuyordu. Orası Keldaniler için kutsal bir yerdi. Ama Merhusa Kilisesi'nin olduğu yere 1986'da karakol yapıldı ve kilisenin duvarlarındaki taşların, karakolun inşaatında kullanıldığını öğrendik."

Hanna, köydeki birçok Keldani gibi, gittiği günden beri bir daha geri gelmemiş. Ama en büyük hayalinin, bir gün köyüne dönüp barış ve huzur içinde yaşamak olduğunu söylüyor.