İşçi aileleriyle birlikte “gayri resmi” olarak Türkiye’de yaşayan Ermenistanlı çocukların, “misafir öğrenci” olarak, azınlık okullarına alınabileceği haberi herkesi bir nebze de olsa sevindirdiği gibi, geçen yıl Erdoğan’ın “Ülkemde, 170 bin Ermeni var; 70 bini benim vatandaşımdır.

Ama yüz binini ülkemizde idare ediyoruz. Yarın, gerekirse bu 100 binine 'Hadi siz de memleketinize' diyeceğim" sözlerinin hatırlanmasına sebep oldu. Bu sözler ile Türkiye 'Ermenistanlı kaçak işçi' konusu ile daha da yakından tanışmıştı. Ankara, 15 yılı geçkin mazisi olan Ermenistanlı işçiler meselesini Türk-Ermeni ilişkilerinde kullanmaya aslında çok önce başlamıştı. [1]

GAYRI RESMİ ERMENİSTANLI İŞÇİLER

Bugüne kadar Ermenistanlı işçiler sadece yabancı parlamentolarda soykırım tasarıları gündeme geldiğinde hatırlandı ve bir koz olarak kullanıldı. Konuyla ilgili istatistiksel bilgi verenler ve basında yer alan haberlerin yazarları, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın sözlerini referans alıyorlar. 2006 yılından bu yana, ‘Ermenistanlı kaçak işçiler’ [2] olgusu üzerine yürüttüğüm çalışma için yaptığım kişisel görüşmelerde, hükümet yetkililerinden hiçbiri, sayıları içeren bir rapor ya da inceleme sunamadı; ayrıca böyle bir çalışma yapıldığı yönünde, kesin bir yanıt da veremedi. Aksine, yüksek makamlardaki hükümet yetkilileri, samimiyetle “Bizim kesin bilgimiz yok, siz sayının ne olduğunu düşünüyorsunuz?” diye sordular. Bunun yanında, konuya ilişkin çok ’sağlam ve gizli’ bir rapor olduğunu düşünenler de yok değil.

Ermenistanlı işçilerin çocukları, konunun belki de en can alıcı yönü. Bu çocuklardan Türkiye’de doğanlar Türkiye ve Ermenistan vatandaşlığına geçemiyorlar ve dolayısıyla, anne-babaları gibi onlar da ‘kaçak’ durumundalar. Oturma izinleri bulunmadığı için ne devlet okuluna ne de Milli Eğitim’e bağlı Ermeni okullarına gidebiliyorlar. Fakat son gelişmelere göre Milli Eğitim Bakanlığı, Ermeni Cemaati’ne bağlı azınlık okullarını, aileleriyle birlikte “gayri resmi” olarak Türkiye’de yaşayan Ermenistanlı çocuklara açtı. Erdoğan’ın onayını alan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, çocukların, 2011- 2012 eğitim öğretim yılında misafir öğrenci olarak Ermeni azınlık okullarında okumaları için izin verdiğini ve Türkiye Ermeniler Patrikliği Patrik Genel Vekili Ateşyan’ın mücadelesinin mutlu sonla bittiğini söylemekte. Patriklik hiçbir kaynağa dayanmadan bin çocuk olduğunu durmadan vurguluyor, anlaşılan sayı konusunda referans alma gereği duymamak azınlık kurumlarına da bulaşmış durumda.

BODRUM KATTAKİ KÜÇÜK SINIFLAR

İki senedir Ateşyan’ın yaptığı resmi başvurular aşikar olsa da, fotoğrafa dikkatli bakanlar bu çocukların eğitimi ile ilgili pratik mücadele edip onları bir eğitim çatısı altına uzun yıllar önce toplayanların varlığını görmekteler.

2003′ten beri, Heriknaz Avagyan’ın yönetiminde, Gedikpaşa Protestan Kilisesi’nin bodrum katında faaliyetini sürdüren, ‘okul’ diyebileceğimiz eğitim yuvasında 70 öğrenci ve 7 öğretmen var. Çocuklar o kadar neşeli, o kadar masum ki, onları gördüğünüzde havasız bir bodrum katında olduğunuzu da, çocukların meçhul geleceğini de unutuyorsunuz. Okulda bir anasınıfı ve ilkokulun ilk 5 sınıfı var ve eğitim mümkün mertebe Ermenistan’daki müfredata paralel şekilde veriliyor. Heriknaz Avagyan tam anlamıyla bir modern zaman kahramanı. İnsan onu dinlerken, birkaç idealist insanın çabaları ve aldıkları riskler sonucu 70 çocuğun kazanılmasının ne büyük iş olduğunu anlayıp, mutlu oluyor.

Ermenistanlı kadınlar tarafından ilk başvuru Ermenistanlıların en yoğun yaşadıkları bölgede bulunan Bezciyan Ermeni Okulu’na yapılmış. Okul yer veremeyeceğini belirttiğinde Gedikpaşa Protestan Kilisesi yöneticilerinden Krikor Ağabaloğlu, 2003 yılında, çocuklara yer vermeyi kabul etmiş. Avagyan o günlerden beri bu bodrum katta bir şeyler yapmaya çabalıyor: “Yerevan’da sınıf öğretmeni olarak çalışmıştım, mesleğimi yapacağım için mutlu oldum. Derli toplu bir okul, sınıflar, öğrenciler, karatahta bulacağımı düşünmüştüm. Buraya geldim, 7 çocuk vardı bu bodrum katta, başka hiçbir şey. O an anladım, burası okul olacaksa, onu ben yapacaktım. Çocuklar o zaman aralarında Türkçe konuşuyorlardı, oyun dilleri Türkçeydi. Sokak arkadaşları Türk ve Kürt çocuklardı. İlk geldiklerinde küçüktüler, birlikte oyun oynuyorduk. Sandalyeleri diziyor, tren yapıyorduk; başta oturan ‘Bu tren, Ermenistan’a gider!’ diyordu. Yolcular Ermeni’ydi, Tren Ermenistan’a gidiyordu ama biz Türkçe konuşuyorduk…”

Bu çocukları sokaktan kurtarıp, devletten ya da herhangi bir kurumdan yardım beklemeden onları bir sınıf çatısı altına toplayan Gedikpaşa Protestan Kilisesi olmuş oysa İstanbul Ermenilerinin çoğu Havariler kilisesine bağlı. Geçmişte Ermeni kilisesi bir şeye ihtiyaçları olup olmadığını sormuş. Yer sorunları olduğundan, yer talep etmişler. Birçok konuda çekinceleri olan vakıf yöneticileri önce çocukların çantalarıyla gelmelerinin tehlikeli olacağını, kitaplarını poşete koymaları gerektiğini talep etmişlerse de, sonunda vakıfın sorunlar yaşayacağını düşünüp yardım etmekten vazgeçmişler.

Çocukların geleceği için bir şeyler yapmaya çalışan bu okul maalesef Diploma verememekte. Dolayısıyla, üniversite bu çocuklar için bir hayal. 5. sınıfı bitiren her öğrencinin annesine “Çocukları Ermenistan’a gönderin, eğitimlerine devam etsinler” diyor okul görevlileri. Görünen o ki, bu çocukların hayalleri gerçekleşmiyor, kimse onlara ‘Ne olmak istiyorsun?’ diye sormuyor. Erkekler ya kuyumcu ya da fabrika işçisi oluyorlar, kızların durumu ise çok daha kötü.

DİPLOMASIZ EĞİTİM HAKKININ YETERSİZLİĞİ

Bu durumdaki çocuklar ve çaresiz aileler için kuşkusuz Türkiye’nin aldığı karar çok yerinde ve takdire şayan. Fakat diploma verilemeyeceğinden dolayı eksik ve yetersiz. Bilindiği gibi Özel Öğretim Kurumları Kanunu 1965 yılında 625 Sayıyla çıkarıldı, siyasi olayların etkisiyle bu kanunla yabancı öğrencilerin azınlık okullarına alınması yasaklandı. Daha sonra yapılan değişikliklerle azınlık okullarına sadece aynı azınlık mensuplarının gidebileceği şeklinde yapılan değişiklikle, diğer Hıristiyan grupların Ermeni okullarında okumaları engellendi. Kısa bir süre sonra bu hüküm 5580 Sayılı kanunda da yer aldı. Aslında Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve Lozan Antlaşmasına aykırı olan bu uygulama şimdi bu çocukların azınlık okullarına alınsalar bile diploma almalarını engelleyecek.

Diğer taraftan Ermeni Cemaati’nin bir kısmı bu haberden sonra yine tereddütlü bir ruh haline bürünmüş durumda. Halihazırdaki TC vatandaşı Ermeni öğrencilere eğitmen ve eğitime dair eğitim materyali hazırlamakta sıkıntı çektiklerinden de, devletten hakları olduğu halde yardım alamadıklarından dem vuruyorlar. 14′ü ilköğretim, beşi lise statüsünde olan Ermeni okullarda şu an bile ciddi bir öğretmen sıkıntısı olduğunu, faaliyet gösteren yeni nesil öğretmenlerin “alaylı Ermenicesi” konuştukları, branş derslerinin çok azının Ermenice verildiği işin en can sıkıcı taraflarından, yenilenemeyen CD, kitap gibi eğitim materyallerinde eksiklikler geçen sene Milli Eğitim bakanlığının 40 yıl aradan sonra Ermenice hazırlattığı kitaplar ile giderilmeye niyet edildiyse de, Ermenice dil kitaplarda topu hala Ahmet’in Ali’ye atması, çocuk kahramanlara Garo ve Kirkor diyememe cesaretsizliği trajikomikti.

AZINLIK OKULLARININ YAŞAM MÜCADELESİ

Azınlık okulları Vakıf Okulu olduklarından dolayı, okulları cemaat çekip çeviriyor, ne yazık ki öğrencilerden talep edilen okul bedeli veliler için azımsanmayacak bir meblağa olsa da, bütçeleri dolduramıyor, senede birkaç kere yapılan Cemaat yemekleriyle, uzun senelerdir aynı hayırseverlerin verdikleri büyük yardımlar sayesinde okullar yaşam mücadelesi vermekteler. Okulların devlet yardımı alamaması ve bu anlamda cemaat yetkililerin “misafir öğrencilerden” önce kendi öğrencilerine bile yeterli eğitim veremediklerini dile getirmeleri anlaşılır. Ama ben Heriknaz’ın “Türk okulu, Ermeni okulu fark etmez, yeter ki bu çocukları gerçek okullara gönderebilelim. Pazar okulları yaparız, dillerini unutmazlar. Batı veya Doğu Ermenicesi de sorun değil, Ermenice Ermenicedir” dediğini hatırlıyorum ve AK Parti hükümetinin bu çocukların geleceği için yaptığı pozitif ayrımcılığı onlara diploma da vererek tamamına erdirmesini diliyorum. Bu diploma onlara Ermenistan’a döndüklerinde üniversite kapılarını açacak, ya da Türkiye’de kalmaya karar verdiklerinde onlara anne-babalarının kaderlerinden kurtulmalarına yardım edecek. Bu diploma onlara Ermenistan’a döndüklerinde üniversite kapılarını açacak, yada Türkiye’de kalmaya karar verdiklerinde onlara anne-babalarının kaderlerinden kurtulmalarına yardım edecek. Kendi arzularıyla Türkçe öğrenip, iyi Türkçe konuşabilecek, Türkiye’yi basından yapılan propaganda yayınlarından değil, bizzat yasayarak tanıyıp öğrenecek komşu ülke çocuklarına bir diplomayı çok görmemek gerekir…

 

[1] 2000 yılında, DYP lideri Çiller, ABD'de yine bir soykırım tasarısının gündemde olduğu günlerde, "Bu iddialara tepki olarak hükümetin 30 bin Ermenistanlı yasadışı işçiyi sınır dışı etmesi gerekir" demişti. 2005 yılında, Dışişleri Bakanı Gül, Türkiye'deki Ermenistanlıların sayısının 40 bin olduğunu ve bunun Türkiye'nin iyi niyetinin bir göstergesi olduğunu söylemişti. 2006 yılında, AKP milletvekili Yaşar Yakış ile CHP milletvekilleri Elekdağ ve Öymen, bu tip yasa tasarılarının yasalaşmasının önlenmesi için, 40 bin Ermenistanlının sınır dışı edilmesinin doğru olacağını söylediler. 2007'de, Yakış bu teklifi tekrar gündeme getirip sayıyı 70 bin olarak telaffuz etti. Geçen yıl, Başbakan Erdoğan'ın demeciyle sayı 100 bine yükseldi. Bu sayının gerçekten hayli uzak bir şekilde yükseltilmesi, büyük ihtimalle, siyasilerin, Ermenistanlı göçmenler ile Türkiyeli Ermenileri karıştırmasından ileri geliyor.

[2]http://www.epfound.am/files/summary_report_on_state_of_armenian_irregular_migrants_in_turkey_1.pdf

Alin Ozinian / Kaynak: Zaman Gazetesi