İnsanlar olarak bir şekilde özel olduğumuza inandık. Fakat insanlara mahsus olduğunu düşündüğümüz birçok özelliği aslında hayvanlarla paylaşıyoruz.

Kanzi iyi bir damak tadına sahip. Portakalı, kirazı ve üzümü seviyor. Lexigram (kelimeleri sembollerle gösteren bilgisayara bağlı dokunmatik ekranı olan bir cihaz) kullanarak ne istediğini gösterebiliyor. Kanzi 500 kelime kullanabiliyor ve onunla konuşulduğunda birkaç bin kelimeyi anlayabiliyor. Aynı zamanda marshmallow (bir çeşit şekerleme) seviyor. Kibrit çakarak ateş yakıyor ve sonra bir çubuk üzerinde bu şekerlemeleri ısıtıyor.

Kanzi bir insan değil. O bir insansı maymun türü olan bonobo (cüce şempanze). Bonobolar şempanzeler içinde bizim en yakın yaşayan akrabalarımız.

Bizim gibi konuşamamasına rağmen primat akrabalarımız hakkındaki düşüncelerimizi ve dolayısıyla kendimiz hakkındaki düşüncelerimizi değiştirdi.

Bir zamanlar kendimizi duygulara, ahlaka ve kültüre sahip tek canlılar olarak görüyorduk. Fakat hayvanlar alemini daha çok araştırdıkça bunun doğru olmadığını görüyoruz. Birçok bilim insanı, insanoğluna mahsus olduğu düşünülen bu özelliklerin aynı zamanda hayvanlarda da bulunduğuna ikna oldu.

Eğer haklılarsa bu demek oluyor ki bizim türümüz sandığımız kadar da eşsiz değil.

Tanım gereği herhangi bir tür eşsizdir. Bu mantıkla insanlar da tıpkı farelerin olduğu gibi eşsizdir. Fakat biz insanoğlu eşsizdir dediğimizde aslında bundan daha fazlasını kastediyoruz. Tarih boyunca insanlar, bizim ve Charles Darwin bu fikre ilk karşı çıkanlardan biriydi. İnsanın Türeyişi’nde (The Descent of Man) Darwin şu şekilde yazmıştır: de yazmıştır: “İnsan ve yüksek memeliler arasında zihinsel yeti bakımından önemli derecede bir farklılık yoktur” ve bütün farklılıklar “türde değil sınıftadır”. Kendisi daha sonra insanların ve hayvanların yüz ifadelerinde benzerliklerini kapsamlı bir şekilde belgelemiştir.

“Eğer genç bir şempanze gıdıklanırsa, çocuklarımızda olduğu gibi bir kıkırdama veya gülme sesi çıkıyor ” diye belirtmiştir. Aynı zamanda şempanzeler güldüğünde gözlerinin kırıştığını, parladığını ve daha da büyüdüğünü gözlemlemiştir.

Darwin’in düşünceleri daha sonra unutuldu veya görmezden gelindi. 1950’lere kadar hayvanlar sadece içgüdülere sahip duygusuz makineler olarak kabul edildi.

Davranış bilimci BF Skinner bütün hayvanların hemen hemen aynı olduklarını düşünüyordu. “Güvercin, fare maymunu, hangisi olduğu fark etmez.” Öğrenme kurallarının hepsi için geçerli olduğunu söyledi.

O zamanlarda hayvanların zekaya sahip olmadığını savunan yaygın bir düşünce söz konusuydu. Atlanta’daki Emory Üniversitesi’nden Frans de Waal, hayvanlara duygu yüklemeye karşı bir tabu olduğunu söylüyor. 1960’ların başlarında primatolog Jane Goodall, vahşi şempanzeler üzerinde çalışmaya başladığında yavaş da olsa bu durum değişmeye başladı. Amacı tarih öncesi insan atalarımızı daha iyi anlayabilmek için şempanzeleri izlemekti. Afrika’da geçirdiği zamanın başından beri şaşırtıcı bir biçimde insansı davranışlar gözlemledi.

Araştırmasının ilk zamanlarında şempanzelerden insanlar için kullanılan zamirleri (she, he) kullanarak bahsetti. Aynı zamanda akademik camiada daha önce görülmemiş bir durum olarak onlara isimler verdi ve onların özgün kişiliklerini anlatmaya başladı. Daha önce sanıldığı gibi vejetaryen olmadıklarını ve et yediklerini keşfetti. Ve bunun için alet kullanıyorlardı. Termit yakalamak için ince dal kullandıklarını gördü.

Bu, özünde çığır açan bir bulguydu. O zamana kadar alet kullanımı sadece insan yetisi olarak düşünülüyordu. Projesinin o zamanki lideri, paleoantropolog Louis Leakey, “Şimdi bu durumda ya alet konseptini yeniden tanımlamalıyız, ya insanı yeniden tanımlamalıyız veya şempanzeleri insan olarak kabul etmeliyiz” diye söyledi.

Bu zamanlarda de Waal, Hollanda’da bulunan Arnhem Hayvanat Bahçesindeki şempanzeleri gözlemliyordu. Birçok anlaşılması güç olan sosyal davranış görmüştü. Fakat onları açıklayabilecek çalışmaların yoksunluğu yüzünden engellenmişti. Kendisi “Biyoloji kitaplarım işe yaramaz” demişti.

Darwin’in de 100 yıl öncesinde yazdığı gibi özellikle de Waal de gıdıklanan genç bir şempanzenin çocuklardaki aynı gülümsemeyle tepki verdiğini belirtmiştir. Mayıs 2015’te yayınlanan bir çalışma, şempanze ve insanların gülümsemesinde aynı kasların sorumlu olduğunu gösteriyor.

Bizim inanılmaz sayıdaki yüz ifademiz eşsiz olabilir, fakat bir şempanzenin yüzüne yeterli sürede bakın ve benzer gülme ve kahkahadan oluşan karmaşık repertuarı görmeye başlayacaksınız. Biliyoruz ki onlar birbirlerinin yüz ifadelerini okumakta çok başarılılar. Maymunlar da öyle. Şempanzelerin sosyal yetenekleri eşsiz bir şekilde insanlara ait olduğu düşünülen başka bir davranışın temelini oluşturuyor: ahlak.

adaleti, empatiyi ve fedakarlığı kapsadığı söylenebilir. Ahlak kurallarımız insanlık kavramı için yüz yıllardır çok önemli bir konuma sahip. Uzunca bir süre, ahlaki muhakeme ve empati yeteneğimizin bizi canavarlardan ayırdığına inandık.

Çocukların küçük yaşlardan itibaren güçlü bir adalet anlayışına sahip olduğunu biliyoruz. Örneğin zararda bile olsalar çocuklar elindekileri arkadaşlarıyla paylaşırlar . Aynı zamanda doğuştan fedakar gözüküyorlar: 14 aylık kadar küçük çocuklar bile düşmüş objeleri herhangi bir teşvik olmadan kaldırırlar. Fakat diğer hayvanlarda da adalet anlayışı vardır.

2013 yılında de Waal, kapuçin maymunlarının adil olmayan ödemeye nasıl tepki verdiklerini gösteren araştırmayı yayınladı. İki maymun aynı görevi tamamladıktan sonra ikisi de salatalığı mutlu bir şekilde ödül olarak kabul ettiler. Ama birine daha lezzetli olan üzüm ödül verildiğinde diğer maymun bu durumdan hoşlanmadı ve salatalığı reddetmeye başladı.
Şempanzeler de buna benzer biçimde davranıyor. Peki ya bu ödülü, deneyi yapan insan değil de şempanzenin kendisi kontrol etseydi nasıl oldurdu?

Biliyoruz ki eğer söz konusu olan yemekse şempanzeler bencilce davranıyorlar. Rakiplerinden çalma ve saklamalarıyla ünlüler. 2013 yılından bir çalışma şempanzelerin işbirliğinin önemini bildiklerini ve yemeklerini paylaştıklarını ortaya çıkardı. Bu çalışma insanların yaptığı gibi ödüllerini eşit bir şekilde paylaştıklarını ortaya koydu. Görevlerin birinde ise şempanzeler tıpkı insanların parayı paylaşması gibi muzlarını paylaşıyorlardı.

Şempanzeler içgüdüsel olarak yardım severler. Tıpkı küçük çocuklar gibi şempanzeler insanların ulaşılamaz olan nesnelere ulaşmalarına yardımcı olurlar. Aynı zamanda birbirlerine de yardım ediyorlar. Kendilerine yemek kazandırmasa da eşlerinin yemeğe ulaşmasını sağlayacak olan kapıyı açacaklardır. Doğal ortamda araştırmacılar şempanzelerin engelli grup üyelerine yardım ettiklerine de tanık oldu. Bu yardımlaşma akraba olmadıkları yetimleri evlat edinme ve kaçak avcıların kapanlarından kaçmaları için arkadaşlarına yardım etmeyi içeriyordu.

Fedakarlık anlayışı hayvanlar aleminde daha derinlerde bulunuyor olmalı. Çünkü ıslanmalarına sebep verse bile sıçanlar da arkadaşlarını ıslanmaktan kurtarıyorlar. Çalışmalar gösteriyor ki bu işbirliği birçok tür için kullanışlı bir hayatta kalma özelliği olmakta. Eğer insanlar, şempanzeler ve sıçanlar işbirliği yapabiliyorsa hepsinin ortak atası da yapıyor olmalı.

Harvard Üniversitesi’nden Felix Warneken diyor ki “Şempanzeler sosyal olarak zengin bir ortamda yaşarlar ve birbirlerine bağımlıdırlar. Başkalarını önemsediğimiz köklü bir algıyı ortaya çıkarmak için sosyal normlara sahip büyük bir topluma ihtiyaç yok.”

De Waal, uzun süreli görüş olan şempanzelerin bencil ve acımasız oldukları artık geçerli değil diyor. “İnsanlar ahlakın tanrıdan, dinden geldiğini söylüyor.” ama biz açıkça görüyoruz ki ahlakın kökeni bir çok türde yatıyor.
Tabi ki iyiyle beraber kötü de geliyor. Şempanzeleri sadece yardımsever, ahlaklı canlılar olarak düşünmek yanlış bir yargı olur. Bizim gibi onların da kötü yanları var. Birçok kavga, cinayet ve yeni doğan çocukları öldürmek gibi, toplumları karmaşık, hiyerarşik sosyal bir dünyanın üzerine kurulu. Burada arkadaşlarını yakınında tutmak önemli. Bu da demek oluyor ki şempanzeler manipülatif olabiliyorlar. Bu bulgular şempanzelerin sosyal olarak farkındalığa sahip olduğunu ve birbirlerinin davranışlarını anlayabildiğini öne sürüyor. Peki bunda ne kadar başarılılar?

İnsanlar başkalarının ruhsal durumunu algılayabilirler ve bu beceriye psikologlar tarafından “zihin teorisi” denir. Başkalarının ne düşündüklerini ve ne niyete sahip olduklarını anlayabiliriz ve başka birisinin ne bilip bilmediğini tahmin edebiliriz.

Çocuklar bunu yapmayı küçük yaşta öğreniyorlar ve birçok kanıt gösteriyor ki büyük insansı maymunlar da bu zihin okuma yeteneklerinden bir çoğuna sahipler. Örneğin, alt sınıf bir şempanze, tadı güzel olan bir muzu yalnızca daha dominant bir şempanze tarafından görülmediği müddetçe yiyebilir.

Şempanzeler de insan zihnini anlayabilme yetisine sahipler. Onlara yemek vermeye istekli olmayan bir insan ile yemek verme imkanı olmayan biri arasındaki farkı anlayabilirler.

Bu alandaki en son araştırmalardan biri gösteriyor ki, yiyecekleri onlardan uzaklaştırıldıktan sonra şempanzeler, deney yapan kişinin içini göremediği kutudan yiyeceğini geri çalıp, içi gözüken bir kutuya bırakıyorlar.
Almanya, Leipzig’deki Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nde bu çalışmanın başındaki araştırmacı olan Katja Karg, başkalarını amaca, niyete ve bakış açısına sahip olan bireyler olarak düşünenler sadece biz değiliz diyor. Karg’a göre sonraki adım orangutanların aynı yetilere sahip olup olmadığını incelemek. İnsanlar olarak orangutanlardan 14 milyon yıl önce ayrılıyoruz ve bu da zihin okuma yeteneklerimizin çok eskiye dayandığı anlamına geliyor.

Birisinin ruhsal durumunu bilebilmek aynı zamanda kendi bilinçli farkındalığını da gerektiriyor. Bu da gösteriyor ki şempanzeler de kendilerine göre bir bilinçli farkındalığa sahipler. Bu durum yalnızca şempanzeler için geçerli değil. Diğer insansı maymunlar, yunuslar, Asya filleri ve Avrupa saksağanı gibi birçok farklı türde de bu beceri bulunuyor.

Şempanzeler kendi kültürlerine bile sahipler. Evet, senfoniler bestelemiyorlar, fakat bu kültürü bilgi ve alışkanlıkların taşınması ve bir jenerasyondan sonrakine aktarımı şeklinde tanımlayabiliriz. Bir şempanzeyi yakın arkadaşları işin lezzetli bir yemek pişiriyorken görmeyeceğiz, ancak önemli bir noktayı kaçırıyoruz. De Waal şempanzelerin yaşamlarının tamamıyla kültürel ve sosyal öğrenmeye bağlı olduklarını savunuyor.

Bu konu hakkında fazlasıyla kanıt bulunmakta. Vahşi şempanze toplumları sonraki nesillere geçen çeşitli alet kullanımı, kur yapma ve tımarlama davranışları geliştirdiler.

Laboratuvar ortamında şempanzeler, diğerleriyle aynı şekilde davranarak uyum içinde olurlar. Araştırmacılara göre bu uyumluluk insan kültürünün en ayırıcı özelliklerinden birisidir. Başka bir tekniğin uygulanması daha da kullanışlı olsa da şempanzeler, gruplarındaki sosyal normlarına uygun davrandılar.

Yakın zamanda, teşvik edilmeye ihtiyaç duysalar da şempanzelerin yemek pişirmeyi öğrenebildikleri ortaya çıktı. Büyük ihtimalle içki içmeyi de seviyorlar: 17 yıllık bir araştırmanın sonuçlarına göre şempanzeler alkol içeren fermente palmiye özünü içmeye meyilliler ve sarhoşluk belirtileri gösterecek kadar da içiyorlar. Birdenbire şempanzelerin lezzetli yemekler hazırlaması çok da uçuk bir fikir gibi gelmemeye başladı.

Ahlak, bilinç ve kültürün bir zamanlar sadece insanlara mahsus olduğu düşünülüyordu, fakat şempanzeler de hepsine sahipler. Öyleyse başka ne kaldı?

Tabi ki de dil yetisi. Bizler herhangi bir konu üzerinde kitaplar yazabiliriz ama şempanzeler yazamaz. Onların gözlerinin içine bakıp nasıl olduklarını sorup sözlü bir karşılık bekleyemeyiz.

Yine de şempanzelerin karmaşık bir iletişim sistemine sahip oldukları aşikar.

Bizim yaptığımız gibi sesler çıkarabilmeleri için gerekli olan vücuttaki vokal yapılar şempanzelerde eksik. Fakat dil yetisi kelimeleri söyleyebilmekten daha fazlasını kapsar. Bu konuda jestler ve yüz ifadeleri büyük bir öneme sahip. Bu şekilde düşündüğünüz de şempanzeler dil yetisi anlamında çok da başarısız değiller.

Şempanzeler bizim sahip olduğumuz ileri düzeydeki yeteneklere sahip değiller, ancak dil yetisinin birçok farklı oluşumuna sahipler. Bir bonobo (cüce şempanze) olan Kanzi, dil becerisiyle birlikte olağanüstü bir örnek ve kendisi insanlar tarafından eğitildi. Fakat bunu kendi aralarında gerçekleştirebilen birçok şempanze var. Örneğin, bir çalışma şempanzelerin bizimle aynı şekilde vücut dillerini kullandıklarını gösterdi. Başka bir çalışma ise hepsinin bir anlam ifade ettiği 66 farklı jest tanımladı.

İskoç hayvanat bahçesinde bir grup Hollandalı şempanze misafir edildiği zaman “elma” kelimesi için bile kültürel farklılığa sahip oldukları keşfedildi.

Açıkça görülüyor ki şempanzeler ve birçok farklı tür kendi aralarında iletişim kurabilmek için karmaşık yöntemlere sahipler. Bizim hatamız ise ne dediklerini anlamakta çok yavaş olmamız.

İnsanlar ve bu akrabalarımız arasındaki benzerlikleri araştırdıkça daha fazla şey ortaya çıkarıyoruz. De Waal diyor ki “Biyologlara göre bizler birçok türden sadece bir tanesiyiz”.

De Waal insanların da barışmak için yaptıkları gibi şempanzelerin de kavgadan sonra nasıl öpüşüp kucaklaştığını gösteriyor. “Eğer çok farklı bir davranış olduğunu söylemek istiyorsanız, şempanzeler ve insanların yaptıklarında neyin farklı olduğunu açıklama yükü size kalıyor.”

Hiç şüphe yok ki insan becerileri şempanzelerinkinden daha da gelişmiş durumda, özellikle de dil yetisinde. Ama önemli olan şu ki farklılıklar sert ve mutlak değiller ve araştırmaya devam ettikçe daha da anlaşılması güç hale geliyorlar.

Bu şekilde düşündüğümüzde, insanlar diğer hayvanlardan daha eşsiz değiller.

KAYNAK: