Hrant Kasparyan / Demokrat Haber

2007 yılından bu yana Türkiye’deki Protestan toplumunun durumunu ortaya koyan izleme raporları hazırlayan Protestan Kiliseler Derneği, 2014 Hak İhlalleri ve İzleme Raporu’nu açıkladı. Rapora göre Hıristiyanlara yönelik nefret suçları, Protestanlara ve kiliselerine yönelik fiziksel saldırılar, zorunlu din dersi ile “İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük” başlıklı ders kitabında yer alan ifadelerden kaynaklanan sorunlar 2014’te de devam etti.

İbadet amaçlı yerlere yönelik kapatılma veya kundaklama girişimlerine yer verilen raporda ayrıca, 2007 yılında Malatya’daki Zirve Yayınevi’nde üç Hıristiyan’ın öldürülmesi ile ilgili davanın belirsiz bir şekilde devam ettiği, olay yerinde suçüstü yakalanan beş fail sanığın serbest bırakılmasının travma etkisi yarattığı ve adalete olan inancın sarsıldığı vurgulandı.

“MALATYA DAVASI SONUÇSUZLUĞA TERK EDİLDİ”

Raporda, Zirve Yayınevi davasının gidişatına ilişkin şu ifadeler yer aldı: “2007 yılında Malatya’da üç Hıristiyan’ın acımasızca katledilişinin üzerinden neredeyse sekiz yıl, davanın başlamasının üzerinden yedi yıl geçmiştir. 25 Aralık 2014 itibariyle 100 duruşma yapılmıştır.

Mart 2014’de çıkarılan, tutukluluğu beş yıl ile sınırlayan yasa ile olay yerinde suçüstü ve suç aletleri ile yakalanan beş zanlı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştır. Bu durum Protestan toplumunda büyük bir travmaya neden olmuş ve adalete olan inancı sarsmıştır. Katil zanlısı sanıkların serbest bırakılması ile aynı anda mahkeme heyetinin bütünüyle değişmesi 140 bin sayfayı aşan dosya büyüklüğü düşünüldüğünde Protestan toplumu açısından dava sürecinin uzatılarak davanın sonuçsuzluğa gitme endişesi yaşanmaktadır. Süreç içinde endişeler başta Adalet Bakanlığı olmak üzere gerekli yerlerle paylaşılmıştır. Süren davanın maddi gerçeği ortaya çıkararak kısa sürede sonuçlanmasını, gerek aileler, gerekse Protestan toplumu beklemektedir.”

BEŞ KENTTE ON AYRI SALDIRI

Türkiye’deki Hıristiyanlara yönelik nefret suçlarının kaydedildiği 2014 raporunda, kilise ve üyelerine yönelik sözlü, fiziksel ve internet yoluyla tehdit ve saldırı olayları şöyle sıralandı:

-19 Ocak 2014’te, İstanbul Ataşehir Yeni Umut Kilisesi’nin üyelerinin toplantı yaptığı evin kapısına tehdit notu asılmıştır. Yıl içinde kilise binasının tabelası üç defa kırılmıştır.

-9 Mart 2014’te, İstanbul Kadıköy Uluslararası Kilisesi’nin camları kırılmıştır. Olay, Malatya Zirve Yayınevi Davası sanıklarının tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmasının hemen ardından gerçekleşmiş ve tedirginliğe neden olmuştur.

-28 Nisan 2014’te, Mardin Artuklu Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan bir kişi, kardeşinin Hıristiyanlığı seçmesi nedeniyle Mardin’deki Protestan Kilisesi önderine küfür ve hakaretlerde bulunarak tehdit etmiştir. Söz konusu şahıs, kilise önderinin uyarılarına rağmen hakaret ve tehditlere devam etmiş, hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur.

-23 Mayıs 2014’te, sosyal medya aracılığıyla İstanbul Bahçelievler Presbiteryen Lütuf Kilisesi’ne saldırı yapılacağı tehdidinde bulunulmuştur. Konu emniyet yetkililerine bildirilmiş fakat tehdidin kaynağı ortaya çıkarılamamıştır.

-28 Mayıs 2014’te, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) bir milletvekili Diyarbakır Kilisesi’nin internet sitesine girmek istemiş ancak girememiştir. Sebebini araştırdığında TBMM internet ağında Diyarbakır Kilisesi ile birkaç kilisenin de internet sitelerinin “pornografik” içerik nedeni ile sansürlendiği ortaya çıkmıştır. Kilise sitesinin sansürlenmesi ve yanı sıra böyle bir niteleme, Protestan toplumunu incitmiştir.

-15 Haziran 2014’te, Kayseri Erciyes Üniversitesi’nde bir Hıristiyan öğrenci, sosyal paylaşım sitelerinde yazdıkları ve Hıristiyanlık propagandası yaptığı gerekçesi ile bir kısım okul öğrencisi ve öğrenci olmayan başka kişilerce tehdit edilmiştir. Söz konusu kişiler öğrenciyi bir arabaya bindirmeye çalışmış ve tehdit etmişlerdir. Konu savcılığa bildirilmiş ancak bir gelişme olmamıştır. Söz konusu öğrenci, tehditler ve okula adapte olamaması nedeni ile okulu bırakmıştır.

-07 Aralık 2014’te Kadıköy Uluslararası Kilisesi ve Kutsal Kitap Bilgilendirme Derneği’nin bulunduğu binada akşam saatlerinde yangın çıkmış, yangının çıktığı katta büyük maddi hasar oluşmuştur. İtfaiye yangının kaza sonucu çıktığını belirtse de, daha sonra izlenen kamera görüntülerinde şüpheli bir şahsın görünmesi ve daire kapısının zorlanmış olması kundaklama şüphesini güçlendirmiş ve suç duyurusunda bulunulmuştur. Ancak şüpheli şahıs hâlâ yakalanamamıştır.

-Temmuz 2014’te Mardin’de biri dört yıl, diğeri altı yıldır Kilise’ye katılan iki kişinin JİTEM tarafından Kilise’ye yerleştirildikleri ve istihbarat faaliyetlerinde bulundukları, kişilerden birinin itirafı üzerine ortaya çıkmıştır. Kişiler bu durumu itiraf edip topluluktan ayrılmıştır. Bu kişilerin verdikleri yanlış bilgilerle cemaat üyelerinin fişlendiği, bazı yabancı uyruklu kilise üyelerinin sınır dışı edildiği anlaşılmıştır.

-2014 yılında, Mardin’de Diyarbakır Protestan Kilisesi, Mardin Temsilciliği’ni gösteren tabelalar kimliği belirsiz kişilerce beş kez kırılmıştır. Durumun önüne geçebilmek için güvenlik kameraları yerleştirilmiştir. Aynı kilisenin Ağustos, Eylül aylarında bir sinemada “İsa Mesih’in Yaşamı” adlı filmin tanıtımı için astıkları afişlerin büyük kısmı yerlerinden sökülerek yırtılmıştır.

-2014 yılında, Samsun’daki Agape Kilisesi’nde kimliklerini gizleyerek, kendilerini Hıristiyan olarak tanıtan bazı kişiler, topluluk üyesi kişilerin görüntülerini ve kimlik bilgilerini almış ve bu bilgileri, topluluk üyelerinin aileleri ve işyerleri ile paylaşarak baskı oluşturmuşlardır.

“İBADETHANE KURMA HAKKI ENGELLENİYOR”

Raporda, din ve inanç özgürlüğünün önemli bir parçası olan yasal olarak ibadet yeri kurma konusundaki engellemelerin 2014 yılında da devam ettiği kaydedildi. 

Bu kapsamda, Avrupa Birliği Uyum Paketi çerçevesinde yapılan değişikliklerin, uygulamada somut bir karşılığı olmadığı belirtilen raporda, belediyelerin oy kaybetme korkusu ve idarecilerin “kilise yapılmasını onaylayan kişi” olmak istememesi nedeniyle, ibadet yeri başvurularının reddedilmesi veya bürokratik süreç içinde sonuçsuzluğa terk edilmesi, ibadet yeri edinme konusundaki önemli sorunlardan biri olarak gösterildi.

İbadethane sorununun dernekler kurularak veya var olan dernek ya da vakfın temsilciliğini alarak aşmaya çalışıldığı belirtilen raporda, “ibadet yeri” olarak tanınmayan ve dernek yeri olarak kabul edilen bu mekânların, ibadet yeri statüsüne sahip mekânlar için sağlanan kolaylık ve avantajları kullanamadığına dikkat çekildi.

Raporda, uzun yıllardır yaşanan benzer tecrübelerin, hukuki prosedürü izleyerek Kilise kurma veya inşa etme hakkının pratikte mümkün olmadığı, bu hakkın sadece kağıt üzerinde kaldığına işaret edildi. 

“DERS KİTAPLARI ÖNYARGILARI KÖRÜKLÜYOR”

İlköğretim 8’inci sınıf, “İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük” ders kitabının, “Ulusal Tehditler” kısmında yer alan “Misyonerlik Faaliyetleri” başlıklı bölümünde inanç yaymanın “tehdit” olarak yer almaya devam ettiği kaydedilen raporda, Milli Eğitim Bakanlığı ile yazışmalar yapılmasına rağmen bu konuda ilerleme sağlanamadığı belirtildi. Bu ve benzeri bölümlerin, toplumda Hıristiyanlara karşı hoşgörüsüzlüğü arttırdığı, çeşitli saldırılara yol açtığı ifade edilen raporda, zorunlu din dersi konusunda da yaşanan sorunlara değinildi.

Raporda, 2014 yılında zorunlu din dersi ile ilgili muafiyet hakkını kullanma konusunda bildirilen şikâyetlerde geçen yıla göre artış olduğu kaydedildi. İstanbul, İzmir, Antalya’da birden çok vakada Hıristiyan çocukların muafiyet hakkını kullanmada zorluk çıkarıldığı belirtilen raporda, çocukların din dersine katılması konusunda zorlandığı ve derse giren öğrenciye Kelime-i Şahadet getirtme gibi haksız uygulamalara dair ebeveynler tarafından iletilen şikâyetler de yer aldı. 

AYRIMCILIK VE TEMEL SORUNLAR ÇÖZÜM BEKLİYOR

Hıristiyan din görevlisi yetiştirilmesine ve bu doğrultuda dini eğitim verecek okul açılmasına imkân verilmemesi, azınlık ve dini toplulukların tüzel kişiliklerinin devlet tarafından resmen tanınmamasından ötürü kaynaklanan sorunların 2014 yılında da çözüme kavuşmadığı belirtilen raporda, “Hıristiyanlara yönelik ayrımcılık, hem bireysel hem de topluluk düzeyinde devam etmektedir” denildi.

Kimliklerde yer alan din hanesinin kaldırılması talep edilen raporda şu ifadelere yer verildi: “Kimliklerdeki din hanesi, kişileri inançlarını açıklamaya zorlamakta ve yaşamın her alanında ayrımcılıkla karşılaşma riskini artırmaktadır. İnancın kimliğe yazılmasının seçmeli olması da sorunu çözmemektedir. Örneğin, din derslerinden muafiyet hakkını kullanmak isteyenler, bu haneyi boş bırakma olanağına sahip değildir, çünkü bu kişiler çocuklarının din derslerinden muaf olması için Hıristiyan olduklarını kanıtlamak zorundadırlar. Yeni oluşturulacak kimliklerde din hanesinin olmamasını talep etmekteyiz.”

Önyargıların aşılması ve sorunların çözülmesine katkı sunulabilmesi için hükümet veya kamu kuruluşlarının Protestan toplumu ile diyalog halinde olması çağrısı yapılan raporda, öneri ve tavsiyeler şöyle sıralandı:

•Hıristiyanlara karşı hoşgörüsüzlük ve nefret suçlarının 2014 yılında da devam etmiş olması üzücüdür. Nefret suçlarının (hangi topluluklara yönelik olduğu da dahil olacak şekilde) Adalet Bakanlığı’nca etkin bir şekilde kaydedilmesi ve her şeyden önce bu suçların işlenmesine zemin hazırlayan nedenlerin ortadan kaldırılması gerekmektedir.

•Nefret Suçları Yasası çıkartılmalı, etkin soruşturma yapılmalı ve nefret suçlarında cezasızlık yaygın hale gelmemelidir.

•Ayrımcılığa karşı geniş kapsamlı ve etkili bir yasa çıkarılmalıdır.

•Türkiye’de tarihsel olarak kilise binaları bulunmayan Protestan toplumu için ibadet yeri kurma sorunu, yıllardır devam eden ve bir türlü çözüme kavuşturulamamış, dini dışa vurma hakkının temel bir unsuru olarak, güncelliğini korumaktadır. Bu konuda acil olarak merkezi ve yerel yetkililerin gereken adımları atmaları gerekmektedir. Hıristiyanların da mescit benzeri küçük ibadet yeri kurulabilmesinin önü açılmalıdır. Belediyeler, Kültür Bakanlığı ve diğer resmi kuruluşlar, ellerinde bulunan ve amacı dışında kullanılan kilise binalarını en azından pazar günleri ve/veya dini bayramlarda kilise cemaatlerinin kullanımına açmalıdır.

•Her zaman ayrımcılık riski oluşturan, kimlik kartlarındaki ve kayıtlardaki din hanesi kaldırılmalıdır.

•Güvenlik kuvvetleri, inanç yayma hakkı ve Müslüman olmayan vatandaşların hakları konusunda bilgilendirilmeye devam edilmeli, temel hak ve özgürlüklerin “misyonerlik yapılıyor” gerekçesiyle kamu görevlileri veya başka kişiler tarafından gasp edilmesine izin verilmemelidir.

•Yabancı uyruklu Kilise üyelerine yönelik, “misyonerlik yapıyor” gerekçesiyle, vize yenilememe ve sınır dışı etme uygulamalarına son verilmelidir.

•İnsan Hakları eğitimi çerçevesinde, ilgili kamu görevlilerine din ve vicdan özgürlüğü hakkının içeriği konusunda eğitim verilmelidir.

•Okul kitaplarında, özellikle “misyonerlik” başlıkları altında yer alan ayrımcı ifadelerle dolu, Hıristiyanlara karşı nefret ve önyargı oluşturan bütün veri ve açıklamalar kaldırılmalı, bir arada yaşamaya ve inançlara saygıya dayalı kültürün gelişmesi konusunda temenninin ötesinde adımlar atılmalı ve uygulama denetlenmelidir.

•Milli Eğitimin Bakanlığı’nın, Hıristiyan ailelerin ve çocukların maruz kaldıkları ve maruz kalma riskleri bulunan sosyal baskıyı ve damgalanmayı göz önünde bulundurarak, şikayet edilmesini beklemeden, okullarda ve sınıflarda gayrimüslim öğrencilerin haklarını gözetmesi ve okulları muafiyet konusunda düzenli olarak bilgilendirmesi beklenmektedir.

•Seçmeli derslerle ilgili düzenlemeler yapılırken, okullardaki gayrimüslim öğrenciler de dikkate alınarak, İslam dini içerikli olmayan seçmeli derslere yer verilmelidir.

•Toplum içinde farklı dinlere mensup kişilere karşı anlayış ve bu kişilerin de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak eşit haklara sahip olduğu fikri ve bir arada yaşama kültürü, başta Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla olmak üzere, merkezi ve yerel yönetimlerce aktif olarak gündeme getirilmeli ve teşvik edilmelidir.

•İfade özgürlüğü sınırları içerisinde, medyada yer alan hoşgörüsüzlüğe ve ayrımcılığa neden olabilecek yazılı ve görsel yayınlar hakkında, hızlı ve etkin bir şekilde denetim mekanizması kurulması ve medyanın kendi içinde bir ‘etik yayıncılık kodu’ oluşturması gerekmektedir.