Mihri Belli'nin cenazesi perşembe günü saat 16:30'da Şişli Camii'inde alınarak Feriköy Mezarlığı'nda toprağa verilecek.

Türkiye sosyalist hareketinin kurucu liderlerinden, enternasyonalist, devrimci Mihri Belli'nin cenazesi yarın (18 Ağustos perşembe günü), ikindi namazının ardından, saat 16:30'da Şişli Camii'inde alınarak toprağa verilecek.

Mihri Belli, yoldaşları Şefik Hüsnü Değmer, Reşat Fuat Baraner ve Şevki Akşit'in de yattığı Feriköy Mezarlığı'na gömülecek.

Mihri Belli, Akşam’dan Özlem Köyoğlu’nun söyleşisinde şunları anlatmıştı:

BİR YOLDAŞ: KAPETAN KEMAL

28. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde gösterilecek en ilginç yapımlardan biri, Yunanlı yönetmen Fotos Lamprinos’un ‘Kaptan Kemal, Bir Yoldaş’ adlı belgeseli. Film, Türk solunun efsane ismi Mihri Belli’nin 1947′deki Yunan İç Savaşı’nda komünist arkadaşlarıyla dağlarda verdiği mücadeleyi anlatıyor.

Bu yıl 28′incisi düzenlenen Uluslararası İstanbul Film Festivali, tüm hızıyla devam ediyor. Pek çok türden 150′den fazla filmin sinemaseverlerle buluştuğu festivalin bu yılki en renkli bölümlerinden biri de kuşkusuz NTV Belgesel Kuşağı. Çevre kirliliğinden sanata, felsefeden spor ve siyasete pek çok farklı konuda çarpıcı filmlerin yer aldığı bu kuşağın en ilginç yapımlarından biri ise Yunanlı yönetmen Fotos Lamprinos’un ‘Kaptan Kemal, Bir Yoldaş’ı. Usta belgeselci Lamprinos filminde Türk solunun en önemli isimlerinden Mihri Belli’nin Yunan İç Savaşı’nda Trakya’nın kuzeydoğusundaki dağlarda Yunanlı komünistlerle beraber verdiği mücadeleyi anlatıyor. Bugün 19:00′da ve 18 Nisan’da saat 21:30′da izleyicilerle buluşacak bu film için Mihri Belli tam 62 yıl sonra bir zamanlar savaştığı dağlara geri dönmüş ve partili arkadaşlarıyla bir araya gelmiş. ‘Kaptan Kemal, Bir Yoldaş’ belgeselini Mihri Belli ve filmin yönetmeni Fotos Lamprinos’la konuştuk.

‘Kaptan Kemal, Bir Yoldaş’ adlı belgeseli seyretme imkanınız oldu mu?

Bir kere başlığın ‘Kapetan Kemal’ olması lazım, Yunanca’da ‘Kapetan’, kaptan değil kumandan anlamına gelir. O zamanlar henüz İspanyolca’dan gelen gerilla sözcüğü yoktu. Gerillalara ‘andart’, gerilla şeflerine de ‘kapetan’ denirdi. Filmi, bundan birkaç ay önce seyredebildim ama son hali miydi bilmiyorum. ‘Hiç gençlik resmimi koymamışsınız’ demiştim. Acaba koydular mı? Ama o döneme ait bir resmimi bulmak zor biraz çünkü dağda resim çektirmezdik. İşgüzar bir adam vardı resim çeken. Onun çektiklerini imha etmiştik. Adam sonradan casus çıktı.

Fotos Lamprinos’la film için birlikte bir çalışma yaptınız mı?

Fotos belgesel fikrinden bahsettiğinde ‘Bir sürü insan öldü, biz tesadüfen ölmedik, belgesel yapma işi bize kaldı’ diye düşündüm. Tanıştık ancak hiç beraber çalışmadık. Gerçi sorsalardı fikrimizi söylerdik. Ama biz bu film işlerinden anlamayız.

Yunan İç Savaşı’na gerillaların yanında katılmanız nasıl gerçekleşti biraz anlatabilir misiniz?

1944′te İleri Gençlik Birliği davasından hapse düştüm. O zaman İstanbul İktisat Fakültesi’nde meşhur hoca Neumark’ın asistanıydım. Nurosmaniye Camii’nin iki minaresi arasına ‘Saraçoğlu faşisttir’ yazılı mahya (pankart) asmıştık. Beraber olduğumuz arkadaş Tahsin Berkem düşerek yaralandı. Polis kan izini sürerek bizi buldu. Bizi İleri Gençlik Birliği Davası’na soktular… 9 ay o zaman 1. Şube’nin bulunduğu Sansaryan Han’da gözaltında tecritte kaldım. Sonra Harbiye Cezaevi’nde 2 yıl… Çıkışta sürgüne gidecektim ama Amerika’dan kaptan arkadaşım Tom Criton gemisiyle İstanbul’a gelmişti. ‘Paris’e gidiyorum’ diye laf çıkarıp, onun gemisi ile Marsilya’ya sonra da Paris’e kaçtım. Paris’te Yunan Komünist Partisi’nden arkadaşlar Türkçe gazete çıkarabilecek birini arıyorlardı. Bana teklif ettiler, kabul ettim. Türkiye’de tutuklamalar başlamıştı zaten. Yurda dönüp, aktif bir görev yapabilme olanağımız yoktu. Sofatya üzerinden Batı Trakya yani Rodop dağlarına ulaştık. Savaşta beni grup kumandanı yaptılar, grubun adını da Osmanlı taburu koydular.

Komünistlerin dağda verdiği bu mücadelenin sebebi neydi peki?

Neler yaptığımızı uzun uzun ‘Gerilla Anıları-Rigas’ın Dediği’ adlı kitabımda anlattım. Yunanistan’daki bu ordu aslında Hitler Almanya’sının işgaline karşı oluşmuştu. Zaferden sonra Yunanistan İngilizlere kaldı ve İngilizler ‘Andartlar komünist’ diyerek Alman işbirlikçiliği yapıp faşistlere silah dağıtanlardan oluşan bir nizami ordu kurdular. Bu ordu evlerine dönmüş olan direnişçileri tek tek evlerinde avlamaya başladı. 1 Mayıs mitinginde de bir provokasyonla yüzlerce insan öldürülünce parti dağa çıkma kararı aldı. Tüm Yunanistan’da kırsal bölgeler ve dağlar tamamıyla bizim elimizdeydi. Gümülcine’ye, İskeçe’ye girip çıkabiliyorduk.

Kaptan Kemal ismini almanızın özel bir nedeni var mı?

Bu adı Kuzey Bölgesi siyasi kumandanı Lambros koydu. ‘Burada Türkler, Pomaklar Kemal adını severler, adın Kemal olsun’ dedi. Mustafa Kemal’i kastediyordu.

Belgesel için Yunanistan’a geri dönüp savaştığınız yerleri ve o dönemdeki arkadaşlarınızı gördüğünüzde neler hissetiniz?

Hayatta olanlardan bazılarını gördük. Eski günleri yadettik. Gerillaya yardım eden afacan çocuklar vardı, şimdi 70′lik olmuşlar… O yıllarda durup düşünecek, hatta uyuyacak vaktimizin olmadığını, dağların güzelliğini seyretmeye fırsat bulamadığımızı düşündüm. O 2 yıl boyunca sanırım 2 saatten daha uzun bir uyku hiç uyumamıştım. O iki yılda ayak yıkamak dışında hiç bot çıkarmadım.

O dönemden arkadaşlarınız da hala sizin gibi inançlarından taviz vermeden mi yaşıyor?

Benim karşılaştıklarım ediyorlar. Ama yıllara yenilip alakası kesilenler de var. Yine de hepsi partili…

-Türkiye her zamankinden daha bağımlı-

Türkiye’nin şu andaki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ülkenin görece bağımsız olduğu çocukluk ve gençlik dönemlerimizden sonra Türkiye 1950′lerden beridir peyk. Bugün her zamankinden daha fazla bağımlı. Tekeller ve emperyalistler işine gelmeyecek hükümeti 1 günde ekonomik olarak devirecek kadar güçlü.

Günümüzde genç insanların politika ile ilgilenmemesi Türkiye’nin geleceği açısından bir dezavantaj oluşturuyor mu sizce?
12 Eylül rejimi hala devam ediyor. Halkın üzerinde büyük bir yıkım bıraktı, özellikle en bilinçsiz kesimlere de büyük korku saldı. Siyasetten uzak gençler bunun eseri. Türkiye’de nesiller 30 yıldır 12 Eylül tezgahının bedelini ödüyor. Bu gidişle daha da ödeyecek. Genç nesli pasifize edip güdük ve kadersiz bırakmak ancak 12 Eylül gibi işbirlikçi ve emperyalist çıkarlara hizmet eden bir düzenin ürünü idi. Gençleri siyasetten korkutarak ülkenin geleceğini ipotek altına almak vatanı satmaktan, farklı bir şey değil.

-Belli’nin hikayesini tesadüfen öğrendim-

Fotos Lamprinos / Yönetmen

Kaptan Kemal yani Mihri Belli’nin Yunan İç Savaşı’na katılmasıyla ilgili hikayeyi Mayıs 2007′de bir arkadaşımdan tesadüfen öğrendim. Kısa bir süre sonra da bu konuyu belgesel olarak işlemeye karar verip çekimlere başladım. Çekimlerin bir bölümünü İstanbul’da yaptık bir bölümünü de Mihri Belli ile onun savaşa katıldığı bölgelere giderek gerçekleştirdik. Belli filmde bize hem olayları anlattı hem de bu olayları anlattığı anı kitabından bölümler okudu. Ayrıca bu çekimler boyunca o dönemlerde birlikte olduğu bazı arkadaşlarını da gördü. Benim için filmin en ilginç yanlarından biri Yunanistan’daki gösterimlerde izleyicilerin verdiği tepkilerdi. İzleyicini geri dönüşü çok etkileyiciydi. Çok iyi izlenimler aldık ve herkes belgeseli çok beğendi.

‘Obama benim tanıdığım zencilerden değil’

1915 doğumlu Mihri Belli, Marksist düşünce ile ilk kez 1936 yılında eğitim almak için gittiği Amerika’da tanıştı. Amerika’da bulunduğu dönemde Belli oradaki gençlik ve işçi hareketlerine katıldı, zencilerin özgürlük mücadelesi eylemlerinde yer aldı. Bu dönemleri ilk elden gören Belli, geçtiğimiz hafta Türkiye’yi ziyaret eden Amerika’nın ilk siyahi başkanı Barack Obama ile ilgili çok da olumlu düşüncelere sahip değil. ‘Obama benim tanıdığım zencilerden değil tabii!’ diyen Mihri Belli, onun başkanlığını ise şu sözlerle değerlendiriyor: ‘Obama müthiş bir reklam kampanyası ile el üstünde tutularak hayatımıza girdi. Filmlerden ve dizilerden izlediğimiz kadarı ile çok uzun süredir buna hazırlanıldığı belliydi. Ben aslında bir zenci başkanı bu kadar erken beklemiyordum ama zaten Obama’nın gelişiyle Amerika’daki zencilerin durumunun çok değiştiğini söylemek doğru olmaz. ABD’de 6 milyon tutuklu var ve bunun çoğu zenci. Toplam nüfusun yüzde 3′üne yakın bir rakam bu. Zencilerde okuma-yazma oranı çok düşük, işsizlik oranı da çok yüksek. Bir de uyuşturucu kullanma oranı fazla. Çünkü, 1960′larda Kara Panter Örgütü ortaya çıktığında, fakir mahallelerde zencileri uyuşturucuya alıştırmak bir devlet politikası olarak uygulandı.Bunun sonucu olarak da birkaç yılda uyuşturucu bağımlısı sayısı 300 binden 4 milyona çıktı. Bakalım Obama bu oranları ne kadar değiştirecek? Bence Obama’nın Türkiye’ye gelişi ve sözleriyle anlatmaya çalıştıkları belli: ‘Var sen Osmanlı topraklarına geri dön, şu İsrail’in beceremediğini becer. Filistin’e gir ve düzene sok. Suriye ile ticareti geliştir, sınırları aç, kontrol altına alalım. Gerekirse Lübnan’a gözdağı ver ve İsrail’i güvence altına al. ABD senin arkanda! Bu arada İran’la savaşın acelesi yok, hele bir işler öteki tarafta düzene girsin, Türkiye bir tava gelsin, sonra, bakalım savaştan kaçınabilecek misin?’