Kır Kent Ağı bileşenleri 19 Eylül 2020’de, kentte birlikte öğrenme etkinliğini gerçekleştirmek amacıyla Yıldıztepe Kooperatifi’nin organizasyonu ile Eskişehir’in şirin beldesi Mihalıççık’ta buluştular. Etkinliğe Kır Kent Ağı bileşenlerinden YerDeniz Kooperatifi, Göztepe Kooperatifi, Değişim Kooperatifi, Yıldıztepe Kooperatifi, Zonguldak Arıcılar Birliği, Devrek Güneşi Kooperatifi ve Bizim Değirmen Kooperatifi katıldı. Mihalıççık Kadın Kooperatifi’nin işlettiği belediye tesislerindeki köy kahvaltısından sonra etkinliğe geçildi.

Gıdanın, suyun, havanın kirletilmesinden ve büyük çıkarların konusu haline getirilmesinden kaygı duyan kooperatiflerin katılımıyla KIR KENT AĞI kurulmuştu.

2 YENİ KOOPERATİF

Açılışı Yıldıztepe Kooperatifi’nden Hüseyin Barış yaptı. Ardından Belediye Başkanı Haydar Çorum, “Mihalıççık beldesinin yerel dilde Maliç olarak söylendiğini, beldenin 350 ile 1850 rakım arasında yer alması vesilesiyle zengin bir florası olduğunu belirtti. Özellikle kirazıyla meşhur beldede 600 bin kiraz ağacı bulunduğunu ve kirazın neredeyse tamamının yurtdışına ihraç edildiğini söyledi. Çorum, bölgede ekonomik ve toplumsal dayanışmayı yükseltmek amacıyla, bu sene 2 yeni kooperatif kurduklarını belirtti. Çorum ayrıca kadın kooperatifinin Kültürhane içindeki kafeteryayı işlettiğini, turizm kooperatifi için de benzer bir yapı düşündüklerini anlattı. Ölümünün 700. Yıldönümü vesilesiyle 2021 yılının Yunus Emre yılı ilan edildiğini hatırlatan Çorum, Yunus Emre’nin doğduğu ve mezarının da bulunduğu Sarıgöl köyünde anma etkinlikleri olacağını ifade etti.

DAYANIŞMA EKONOMİLERİ

Daha sonra söz alan Zeynep Özsoy dayanışma ekonomilerini kavramlar üzerinden ele alarak, yerel ve dünya deneyimleri üzerinde durdu. Dayanışma ekonomilerinin sisteme alternatif bir ekonomi olduğunu belirten Özsoy, özellikle kendi hayatları üzerinden, tabandan başlayan bir ekonomidir dedi. Özsoy, dayanışma ekonomilerinin, üretim ve tüketimdeki yabancılaşmayı ortadan kaldırdığını, tedarik zincirindeki halkaları kısalttığını, ekonomik ilişkilerin demokratikleşmesini sağladığını, sürekli öğrenme ve eğitim sağladığını, sosyal adaletin sağlanmasında ve çevrenin korunmasında etkili olduğunu, yerelliğe ve insana değer verdiğini, rekabete değil dayanışmaya dayalı bir sistem olduğunu belirtti. Kapitalist ekonomik sistemin dayattığı kemer sıkma politikalarına karşı orta sınıfların farklı bir arayışa yönelmeleri sosyal dayanışma ekonomilerinin ortaya çıkmasına neden oldu diyen Özsoy, enformal hiyerarşinin olması, çıkar çatışmalarının varlığı, özveri eksikliği ve yerel yönetimlerle ilişkilerde özerkliğin korunamaması gibi sebeplerle dayanışma ekonomilerinin sürekliliğinin sağlanamadığının altını çizdi…

“GIDANIN EL DEĞMEMİŞ OLMASI SAĞLIKLI OLDUĞUNU GÖSTERMEZ”

Ufak bir aradan sonra Abdullah Aysu aldı sözü. Farsça bir kelime olan Merhaba ile sözüne başlayan Aysu gıdanın üzerinde bir araç olarak kullanılan kavramları anlatmakla başladı konuşmasına. Gıda güvencesi, ailenin, köyün, kasabanın, ülkenin tamamının kendine yeterliliğidir diyen Aysu gıda güvenliği ise gıdanın sağlıklı olmasıdır diyerek şöyle devam etti:

“Bu iki kavramı en çok gıdanın sevk ve idaresini ele alan sermaye kullanıyor. Gıdanın el değmemiş olması sağlıklı ve kaliteli olduğunu göstermez. Gıda egemenliği ise ne üretileceğine, nasıl üretileceğine, ne zaman üretileceğine, ne kadar üretileceğine ve kim için üretileceğine karar verme hakkıdır. Gıda güvencesi ve gıda güvenliği gıda egemenliğinin alt başlıklarıdır. Gıda egemenliği ise üç ayak üzerine oturur. Birincisi tohumdur, sermaye tohumu ele geçirirsek tarımı ele geçiririz dedi, tohumu hibrit hale getirdi, tohumu özelleştirerek tarımı ele geçirdi. İkincisi üretim biçimidir. Doğa ve ekoloji gübre ve ilaç ile bozuluyor, toprak tahrip oluyor. Endüstriyel üretim ve pazarlama sisteminde gıda üretimi iklim değişiminin %70’inden sorumlu. 1940’da işlenen tarım arazisi 123 milyon dönümdü, şimdi 23 milyon dekar. FAO’nun 57 ülke 1127 değişik alanda yaptığı bir çalışmaya göre küçük aile çiftçiliği ile bazı ürünlerde %50, bazı ürünlerde %150 verim elde ediliyor. Bilge çiftçi toprağın ihtiyacını bilir, azot eksikse bakliyat eker mesela. Endüstriyel tarıma geçişin tek vebali sermaye değil vebalin büyük kısmı da aydınlarda. O dönem makinalaşmayı desteklediler.  O dönem zeytinden sabun yapılmaz denildi, zeytin fideleri sökülüp vita yağları getirildi. Sonrasında yaşanan panikle bu kez sermaye organik tarım tanımını ortaya attı. Devlet de organik tarım yasasını çıkardı ve sertifikayı şirketlere devretti. Üretimle ilgili kararları organik sertifika veren şirketler alıyor, çiftçiler tarla bekçisine dönüşüyor. Organik tarım ülke tarımının %1’i iken bunun da ancak %1’i iç piyasaya sürülüyor. Organik tarımda üretici ile tüketici arasında temassız bir ilişki var. Temaslı sistemde ise Bilge Köylü Üretim (ekolojik tarım veya agroekoloji) ve Katılımcı Onay Sistemi (KOS) olmalı. Bilgiye, bulguya dayalı, yerel tohumları kullanan bir tarım olmalı.  KOS sistemi ile üretilen ürünleri kullananlar tüketici olmaktan çıkıp bilinçli ürün kullanma, üretim sürecine destek verme ya da katılma ile yarı-üretici oluyor, böylece negatif çağrışımları olan tüketici kavramının yerine yarı-üretici kavramı geçiyor. Üçüncü olarak, ürünlerin insanlarla buluşturma tarzı ise aracısız olmalı. semt pazarları, kooperatifler gibi...”

“DAYANIŞMA EKONOMİLERİ BİR HAYATTA KALMA ARACI”

Öğle yemeği arasından sonra sözü Çetin Durukanoğlu aldı. Bileşenlerden örgütlenme üzerine önemli gördükleri deneyimlerini paylaşmalarını istedi. Devrek Güneşi Kooperatifi ihtiyaç üzerine örgütlendiklerini ifade etti. Yıldıztepe Kooperatifi temas kurmanın çok önemli olduğunu bu süreçte deneyimlediklerini söyledi. Değişim Kooperatifi ise birlikte hareket etmenin ve insanları bu sürece dahil etmenin sabır gerektirdiğini belirtti. Durukanoğlu ihtiyaç, temas ve sabrın örgütlenmedeki önemi vurgulayarak, “Ben de konuya girsem bu başlıkları anlatacaktım” dedi ve ekledi: “Böylece kolektif emek ve zekanın aslında çözümcü olduğunu görüyoruz. Her birimiz farklı coğrafyalarda, farklı kültürel ve yaşamsal değerlerle örgütlenme deneyimleri biriktiriyoruz. Hayata bakışta ortak ve farklı noktalarımız olduğunu, farklı olduğumuz noktaları değil ortak olduğumuz noktaları öne çıkarak çalışmamızın hepimizi geliştireceğini görüyoruz. Farklılıklarımızı vurgulamanın birlikte çalışma ve örgütlenme sürecini sekteye uğrattığını görüyoruz”.

Son yıllarda ana eğilimin farklılıkların vurgulanması olduğunu belirten Durukanoğlu, kooperatifçilik hareketinin yüz yüze olduğu sorunlara da değindi. Tarım Kredi Kooperatifleri ve Bakanlık ile hükümetin, 10 büyükşehir belediyesini kazanan CHP’nin kooperatifçiliğe yöneldiğini, ayrıca kendilerinin de içinde yer aldığı dayanışma ekonomilerinin de bu alanda çalışma yaptığını belirtti. Özellikle taban örgütlenmeleri üzerinden gelişen dayanışma ekonomilerinin bir hayatta kalma aracı olarak şekillendiğinin altını çizen Durukanoğlu kooperatiflerin kar ve sermaye eksenli olanlar ve dayanışma eksenli olanlar olarak ayrıştığını ifade etti.

Soru ve cevaplarla zenginleşen kentte birlikte öğrenme etkinliği dilek ve temennilerin dile getirilmesiyle sona erdi. Etkinlik sonrası Yunus Emre’nin doğduğu Sarıgöl köyüne ve Mihalıççık Beldesi’nde yer alan gölete ziyaret yapıldı. Ertesi gün ise Kaymazyayla köyüne gidildi. Burada Kaymazyayla Köyü Kooperatifi’nin kadın üreticileri ile sohbet edildi, üretim süreçleri hakkında bilgi alındı. Ardından Eskişehir’e doğru yola çıkıldı ve ev sahibi Yıldıztepe Kooperatifi’nde bir araya gelinip etkinlik değerlendirildi. İki gün süren etkinlik boyunca ulaşımdan, konaklamaya her türlü ihtiyaç dayanışma ile karşılandı.

Deniz Güneş / Demokrat Haber