İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), Ege Denizi'nde silahlı ve maskeli kişilerin mültecileri taşıyan botları kullanılmaz hale getirdiğini bildirdi.

HRW’nin görüştüğü dokuz tanık, maskeli -ve genellikle silahlı- saldırganların Türkiye'den Yunanistan adalarına sığınmacıları ve göçmenleri taşıyan botları durdurarak kullanılmaz hale getirdikleri sekiz ayrı olay anlattı. Tanıkların aktardıkları olaylardan son ikisi, 7 ve 9 Ekim 2015'te meydana gelmişti. Tanıklar, saldırganların tekneleri, motorları tahrip ederek veya içindeki benzini çıkartarak, şişme botların da gövdelerini delerek kasıtlı olarak kullanılmaz hale getirdiklerini anlattılar. Bazı vakalarda ise tekneler Türkiye karasularına doğru itilmişlerdi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü Yunanistan uzmanı Eva Cossé, “Ege'de tekneleri tahrip etmek, zaten tehlikeli olan bir yolculuğu daha da ölümcül hale getiriyor. Bu suç eylemlerine karşı, Yunanistan makamlarının acilen tepki vermesi gerekiyor” dedi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü ayrıca, Yunanistan sınır muhafızlarının sığınmacı ve göçmenleri kısa yoldan, Türkiye'yle kara sınırının olduğu Meriç Nehri üzerinden Türkiye'ye geri gönderdiği yeni vakaları da ortaya çıkardı.

9 Ekim günü, İnsan Hakları İzleme Örgütü çalışanları aşırı kalabalık bir şişme botun, bir grup İspanyol gönüllü cankurtaranın kendi botlarıyla kurtarmasına kadar, Türkiye ile Yunanistan'ın Midilli (Lesbos/Lesvos) Adası arasındaki sularda bir saatten fazla sürüklendiğine tanıklık ettiler. Kurtarma operasyonundan hemen sonra Afganistanlı 17 yaşındaki Ali, İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne, kadın , erkek ve çocuk dolu botun sekiz saat önce Türkiye'nin Assos kasabasından Midilli'ye doğru yola çıktığını söyledi. Ali, yola çıktıktan yarım saat sonra, aniden, içinde siyahlar giymiş, yüzleri kar maskeli ve ellerinde tabanca olan beş kişinin bulunduğu bir sürat motorunun içinde bulundukları lastik bota çarptığını anlattı.

Ali, İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne “Yaklaşmaya başladıklarında, önce bize yardım etmeye geldiklerini düşündük. Ancak, hareketlerinden yardıma gelmediklerini anladık. Son derece saldırgandılar. Bizim botumuza geçmediler, ama botun motorunu aldıktan sonra hızla uzaklaştılar” dedi.

Ali, maskeli adamların büyük bir hızla üç bota daha saldırdıktan sonra Yunanistan sahiline doğru çabucak uzaklaştıklarını söyledi. Botların, çoğu Afganistan, Suriye ve Irak'tan gelen sığınmacılarla tıka basa dolu olduğunu kaydeden Ali, adamların üzerindeki siyah giysilerde hiçbir işaret olmadığını ifade ederek, “Anlamadığım bir dilde konuşuyorlardı ama kesinlikle Türkçe değildi. Biz Afganlar biraz Türkçe biliyoruz” dedi.

Ali, bir Türkiye Sahil Güvenlik teknesinin yaklaşarak şişme bottaki üç kadın ve altı çocuğu aldığını ve erkekleri de almak için geri geleceklerine dair söz verdiklerini, ama dönmediklerini anlattı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü ekibi ayrıca Yunanistan Sahil Güvenlik (YSG) güçlerine ait bir başka teknenin de Ali'nin bulunduğu bota yaklaşarak etrafında tur attıktan sonra hızla uzaklaştığını gördü. Ertesi gün ikinci bir botla Midilli'ye gelen Afgan sığınmacılar İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne, bir önceki gün saldırıya uğrayan diğer üç bottan birinde kendilerinin olduğunu doğruladılar.

Yukarıda tarif edilen üç olay da, İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne birden fazla kişi tarafından aktarıldı. Tanıkların ifadeleri arasında birçok benzerlik bulunuyordu. İki olayda, tanıklar maskeli kişilerin olduğu botların daha büyük bir gemiden indirildiğini gördüklerini söylediler. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün belgelediği olayların üçünde de görüşülen kişiler, maskeli adamları taşıyan botta Yunanistan bayrağı gördüklerini kaydettiler. Altı olayda, tanıklar maskeli kişilerin botlarının motorunu aldıklarını veya bozduklarını ya da motordan benzini tahliye ettiklerini söylerken, vakalardan ikisinde de botların delindiğini anlattılar. Vakaların üçünde, sığınmacı ve göçmenler Türkiye sahillerine doğru sürülmüş ve vakaların tamamında, tahrip edilen botlar içindekilerin güvende olup olmadıklarına bakılmaksızın terk edilmişlerdi. Vakaların dördünde ise sığınmacı ve göçmenler dövülmüş veya çeşitli türden şiddete tabi tutulmuşlardı.

8 Eylül günü CBS tarafından yayınlanan videoda, kimliği belirsiz maskeli kişilerin bir bota yaptıkları saldırıda neler olduğu görülüyor. Videoda CBS muhabiri, aynı gün içinde sığınmacı ve göçmenleri taşıyan altı bota saldırıldığına tanık olduklarını söylüyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne gönderdiği 9 Ekim tarihli mektubunda YSG, benzer iddiaların kendilerine de ulaştığını belirterek bu iddialarda “YSG'nin Özel Tim ekibinin üniformalarını andıran polis giysilerinden söz edildiğini” ifade ediyor.

Mektupta, Sahil Güvenliğin “Yunanistanlı özel kişilerin göçmen nüfusu istismar ederek, botlarını ve malzemelerini yasadışı bir biçimde ele geçirmek amacıyla kolluk gücü gibiymiş gibi davrandıkları vakalara ilişkin defalarca soruşturma açıldığı” kaydediliyor.

Sahil Güvenlik tarafından yazılan mektupta, 30 Temmuz günü, kolluk güçlerinin üniformalarını andıran giysiler giymiş maskeli üç Yunanistan vatandaşının yakalanarak “yargı önüne çıkarıldığı” ve bu kişilerin sahil güvenlik mensubu olmadığının belirlendiği de ifade ediliyor. Ne var ki, yakalanan bu kişilerin hangi suçlamayla yargılandıkları veya mahkum edilip edilmedikleri açıklanmıyor.

Cossé, “Bu tehlikeli vakaları sonlandırmak, Yunanistan Sahil Güvenlik güçleri ve diğer kanun uygulayıcı kurumların önceliği haline getirilmelidir. Yapılacak tüm ciddi soruşturmalarda bu vakalara sahil güvenlik görevlilerinin karışmış olma ihtimali de incelenmelidir” dedi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü ve diğer hükümet dışı kuruluşlar daha önce de, Yunanistan sınır muhafızlarının Türkiye sınırında sığınmacı ve göçmenleri toplu olarak sınır dışı ettiklerini ve geri ittiklerini belgelemişti. Yunanistan hükümeti bu uygulamayı kınasa da, Türkiye'yle Yunanistan arasındaki Meriç kara sınırında aynı uygulamanın halen devam ettiğine dair kanıtlar mevcut.İnsan Hakları İzleme Örgütü, Mayıs ila Ekim ayları arasında, en yenisi 7 Ekim'de olmak üzere, Meriç bölgesinde Yunanistan sınır polisi tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen dört ayrı toplu sınır dışı etme vakasını daha belgeledi. Bu vakalardan biriyle ilgili olarak, 21 yaşındaki Suriyeli Mahmud, 13 Mayıs'ta Yunanistan'ın Didimoticho sınır polis karakolunda dokuz Suriyeli ve 25 Afganla birlikte gece saat 11.30'dan erkesi gün akşam 8.00'e kadar gözaltında tutulduklarını, sonra da otobüsle Meriç nehrine götürülerek bir bota konulduklarını ve Türkiye'ye geri itildiklerini anlattı. Benzer iddialar Uluslararası Af Örgütü ve Yunanistan medyası tarafından da duyuruldu.

Yunanistan Polisi, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün araştırmasına yanıt olarak gönderdiği 25 Eylül tarihli mektubunda, Ağustos ayında Yunanistan Ombudsman'ı tarafından bildirilen, aralarında çocuk ve kadınların da olduğu 30 Suriyelinin Türkiye'ye geri itildiği iddialarına dair bir vakayı soruşturduklarını bildirdi. Mektupta “[m]üteakiben Orestiada Polis Müdürlüğü tarafından yürütülen soruşturmalarda herhangi bir usul kusuruna rastlanmadığı” belirtiliyor.

Yunanistan polisi kendileriyle 16 Ekim'de yapılan telefon görüşmesinde de, aralarında İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün de bulunduğu insan hakları grupları tarafından bildirilen ve Yunanistan polisinin ülkeye Türkiye'yle kara sınırından geçerek giren Suriyeli sığınmacıları soyarak zorla geri gönderdiğine dair 20 iddiayı araştırdıklarını doğruladı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Yunanistan makamlarının, Yunanistan sınır muhafızlarının Meriç bölgesinde toplu sınır dışı etme eylemlerine karıştıklarına dair defalarca dile getirilen iddiaları şeffaf, kapsamlı ve tarafsız bir biçimde, vakit geçirmeksizin soruşturmaları gerektiğini bildirdi. Bu tür yasadışı fiillere karışmış tüm memurların yanısıra amirlerine de disiplin cezası verilmesi ve uygun görüldüğü takdirde bu kişilerin cezai soruşturmaya da tabi tutulmaları gerekir.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, bir sahil güvenlik teknesinin denizde geri itme yaptığına ilişkin daha önceki iddialar üzerine, Ocak 2014'te YSG'nin faaliyetleriyle ilgili bir meclis araştırması yapılması için çağrıda bulunmuştu. İnsan Hakları İzleme Örgütü açıklamasında böylesi bir araştırmaya olan ihtiyacın halen sürdüğü tekrar vurgulandı. (Radikal)