Yazar Ali İhsan Aksamaz, “Anadilleriyle ilgili insanların, söyledikleri hamaset dolu lâfların içini bir proje etrafında doldurmak üzere bir araya gelmeleri ve neyi nasıl yapacakları konusunda işbaşı yapmaları gerekli. Öte yandan, bu anadillerinin yaşatılması ve geliştirilmesi ve gelecek kuşaklara kurumsal olarak aktarılması noktasından hareket edecek, her farklı anadilden herkes bir araya gelmeli ve bir 'Dillerin Kardeşliği' projesi oluşturmak ve hayata geçirmek için ortak hareket etmelidir" değerlendirmesini yaptı.

Cherkessia.net’ten  Semih Akgün’ün Ali İhsan Aksamaz ile yaptığı söyleşiyi sunuyoruz…

- Bize özgeçmişiniz hakkında bilgi sunabilir misiniz?

- 1959’un 24 Ocak’ında İstanbul’da doğdum. Baba tarafım Ardeşen, Şanguli Köyü’ndendir; anadili Lazca’dır. Annem, kökeninde Çerkeslik de bulunan bir aileden geliyor. 1993’den bu yana Laz dili, tarihi ve kültürüyle ilgili; Kafkasya ve onun halkları ve dilleriyle ilgili yazıyorum. İngilizce öğretmeniyim. İkinci dilim İtalyanca. Biraz Lazca ve birazcık da Gürcüce bilirim. Bir kez Abhazya’ya (1994 yılında) ve iki kez Gürcüstan’a gittim (2005 ve 2006 yıllarında). Yayınlanmış birkaç kitap çalışmam var. Evliyim. Bir çocuğum var.

- Sizi genelde Karadeniz, özelde Laz halkı iyi tanıyor. Çalışmalarınız yakından izleyici buluyor. Laz tarihi, kültürü ve dili ile ilgili önemli yapıtlara imza attınız. Kısaca onlar hakkında bilgi verebilir misiniz?

- Çalışmalarımı 1993’den 7 Haziran 2004’e ve o tarihten de bugüne kadar olmak üzere iki bölümde değerlendirebiliriz. Ülkesinin sosyal gerçekliğini anlamaya ve ona göre bir hareket tarzı geliştirmeye çalışan bir aydın duyarlılığıyla; ilk dönemde öncelikli olarak, elimdeki imkanlar dahilinde Lazların tarihine ilişkin bilgiler veren makaleler yazmaya ve bu yöndeki makaleleri Türkçe’ye çevirmeye çalıştım. Yine bu dönemde, Lazlara yönelik çeşitli resmi ideoloji ve resmi tarih tezlerine karşı makaleler yazdım. Amaç; Lazların kendi başlarına bir halk olduklarına ilişkin, onların bir tarihleri olduğuna ilişkin ve bunlarla da beraber Lazların bir kimliği olduğuna ilişkin bilgilerin ilgilenenlere kazandırılmasıydı.

7 Haziran 2004 Pazartesi, TRT’nin beş anadilde kısıtlı da olsa yayına başladığı tarihtir. TRT’nin Lazca’yı görmezlikten gelmesiyle, çalışmalarımı esas olarak Lazca’ya, diğer anadillerine yönelttim. Lazca’nın Laz kimliğinin en önemli yönü olduğu düşüncesiyle, makalelerimin bazılarını da Lazca yazmaya başladım. Bu alanda yoğunlaştım. Bunun en somut bir ifadesi olarak da, birkaç arkadaşımla birlikle www.kolkhoba.org adlı internet sitesinin kuruluşuna destek verdim. Bu sitede; Lazca masal, şiir, şarkı sözü, bilmece, bulmaca ve atasözlerinin dışında Lazca haber yayını da yapmaya başladık.

Çalışmalarımın amacı; okuyan, araştıran ve yazan; yaptığını belgeleyen ve Laz kimliğini geleceğe taşıyacak olan bir Laz aydın kitlesinin oluşmasına katkıda bulunmaktı.

- Yapıtlarından birini biz çok önemsiyoruz. Yıllardır Türkiye halkının içten içe kanayan yarası: Anadil(de) eğitimi. Konuyu geniş bir alana taşımak için Anadil(de) eğitimi dedim. Zira burada iki farklı şekil, biçim, öz var. Sizin düşüncelerinizi alabilir miyiz?

- Bir kesim, Türkçe dışındaki anadillerinde çalışmalar yapılmasına, o dillerle yayın yapılmasına kesinlikle karşı; bunun bölücülük olduğunu düşünüyor. Bir kesim var; onlar Türkçe dışındaki anadillerin fetişizmini yapıyor. Bunlar Türkçe dışındaki anadillerinde üretim yapmıyor; yalnızca, “dilimiz ölüyor, UNESCO da bunu söylüyor” fetişizmi yapıyor. Her iki kesim de Türkçe dışındaki anadillerine yanlış yerden bakıyor. Türkçe ortak anlaşma dilimiz, Türkçe dışındaki anadillerimiz de yerel kimliklerimizin bir nişanesi. Ne Türkçe bu anadillerine düşman olarak görülmeli ne de bu diğer anadilleri Türkçe’ye düşman görülmeli. Bütün bu diller birbirini tamamlar. Burada, bu yılın başlarında benden de bilgi alarak hazırlanan bir haberin, benim söylediklerimle ilgili bölümünü sizinle paylaşmak istiyorum:

“Lazca üzerine araştırma yapan dil araştırmacısı Ali İhsan Aksamaz, resmi ideolojinin Doğu Karadeniz ve Güneybatı Kafkasya'nın yerli dili olan Lazca'nın yaşatılmasını ve gelecek kuşaklara aktarılmasını engellediğine dikkat çekti. Lazca'nın iktidarın da muhalefetin de umurunda olmadığını belirten Aksamaz, "Lazca'nın bekleyecek zamanı yok. Açıkça görülen bir şey var: Lazca ölüyor! Anadilleriyle ilgili insanların söyledikleri hamaset dolu lâflarının içini bir proje etrafında doldurmak üzere bir araya gelmeleri ve neyi nasıl yapacakları konusunda işbaşı yapmaları gereklidir. Öte yandan, bu anadillerinin yaşatılması ve geliştirilmesi ve gelecek kuşaklara kurumsal olarak aktarılması noktasından hareket edecek, her farklı anadilden herkes bir araya gelmeli ve bir 'Dillerin Kardeşliği' projesini oluşturmak ve hayata geçirmek için ortak hareket etmelidir" değerlendirmesini yaptı.

Anadilin; Türkiye'yi bölmeyeceğine, tam aksine kendi anadillerini çok iyi konuşabilen ve yazabilen insanların sayısı çoğaldıkça Türkçe’yi de çok iyi konuşabilen ve yazabilenlerin sayısının artacağına dikkat çeken Aksamaz, "Böyle olunca da, insanlar hem kendi anadillerine hem de ortak anlaşma dilleri Türkçe’ye ortak vatan olan ülkeye yürekle bağlanacak, dillerini ve ortak vatanlarını her türlü tehdide karşı bilinçle savunacaklardır" yorumunu yaptı.” (Güler Can; Ankara/ İstanbul –DİHA; 08.01.2011 ).

Türkçe dışındaki anadillerine ilişkin ilk sağlıklı yaklaşım, onların adlandırılmalarıyla başlar. Görüyoruz ki, bu alanda da bir tutarlılık yok. Bakın: Anadil tartışmalarında karşımıza birçok terim çıkıyor. Bir terimler kargaşası görülüyor. “Eğitim” mi? “Öğretim” mi? “Öğrenim” mi? “Eğitim- öğretim” mi? “Ana dil” mi? “Anadil” mi? “Anadilde öğretim” mi? “Anadil öğretimi” mi? “Anadilde eğitim-öğretim” mi? “Anadil eğitim-öğretimi” mi? “Yerel dil mi”? “Konuşanları sayıca (daha) az diller” mi? “Etnik dil” mi? “Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçeler” mi? “Kavim dili” mi? “Azınlık dili” mi? “Yöresel dil” mi? “Diğer halkların kendi dilleri” mi? “Yörenin dili” mi, “Yöredeki nüfus çoğunluğunun dili” mi? “Yörenin anadili” mi? “Yok sayılan anadiller” mi? “Yasaklanan anadiller” mi?

Konumuz olan dilleri belirtmek için “Türkçe Dışındaki Anadiller”, bu dillerin desteklenmesi çalışmalarında ise “Anadil Öğretimi”, “Anadil Öğrenimi Hakkı” ifadelerini kullanmanın doğru olduğuna inanıyor; böyle kullanılmasını öneriyorum.

- Anadil nedir? Anadili yaşam içinde olmalı mıdır? Önce bunun tanımlanması gerekiyor galiba değil mi?

- “Anadili”, söylenişinden hemen anlaşıldığı gibi, her zaman kişinin annesinden öğrendiği dili ifade etmeyebilir. Burada bir örnek vermek istiyorum: Eğitim-Sen’in 28- 29 Haziran 2003 tarihinde Ankara’da yapılan Anadilde Eğitim Sempozyumu öncesi, İstanbul 8. Şube (o zamanki) başkanı Haldun Özkan ile birlikte ön çalışma yaparken rahmetli Tarık Cemal Kutlu ile Halıcılar’daki evinde görüşmüştük. Bu görüşmemizde, söz döndü- dolaştı anadili kavramına geldi. Rahmetli Tarık Cemal Kutlu şöyle dedi: “Bakın, benim anadilim Çeçence, eşimin anadili de Çeçence. Oğlum Ergun Çeçence bilmiyor. Şimdi onun anadili Çeçence mi Türkçe mi?!”

Ortak anlaşma dilimiz Türkçedir. Günlük hayatın her alanında Türkçe konuşuluyor. Eğitim-öğretim, radyo-televizyon, yazılı basın her şey Türkçe. Kimsenin Türkçe’yle bir sorununun olduğunu sanmıyorum. Bunun yanı sıra, sayısını hiç kimsenin net olarak bilmediği anadilleri de konuşuluyor Türkiye’de. (Burada kastım, Lozan’da ve ardından da onunla bağlantılı anlaşmalarla “güvence altına alınan” gayrı-Müslim anadilleri değil). Günümüzde Türkiye’de konuşulan Lazca, Gürcüce, Arapça gibi Anadolu’nun yerleşik en eski dillerini ve Abazaca, “Çerkesçe”, Çeçence ve Dağıstan Dilleri gibi Muhacir dillerini hatırlayalım. Bu dillerin hepsi bizim. Bu dillerimiz yaşamalı, yaşatmalıyız. Geçmişte bir takım adımlar atılabilirdi. Mesela; 1 Ocak 1929 tarihinde çalışmalara başlayan Millet Mektepleri ve ardında açılan Köy Enstitülerin’de bu anadilleri de öğretilebilirdi. Buralardan sertifika- diploma alan eğitmenler-öğretmenler çalışacakları yörelerin anadilleriyle ilgili çözümler üretilebilirlerdi. Böylelikle günümüzün pedagojik, psikolojik ve demokrasi sorunları bu şiddette yaşanmazdı. Sosyal devlet; vergi ödeyen, askerlik hizmetini yerine getiren ve oy kullanan vatandaşların her türlü farklı özelliklerinin devamı noktasında pozitif ayrımcı olmalıydı; olmalıdır.

Devlet bir TV kanalını tamamen diğer anadillerine ayırmalıdır. Bu TV kanalının saatleri de Türkçe dışındaki anadilleri arasında adaletli bir şekilde bölüştürülmelidir. Lazca üzerinden örnek vereyim: Lazca haberler, Lazca belgeseller, Lazca tartışma programları, Lazca filmler, Lazca çizgi filmleri, Lazca tiyatro eserleri bu TV kanalında sergilenmelidir. Kültür bakanlığı yazılı Laz edebiyatının örneklerini yayınlamalıdır. Lazcanın konuşulduğu yörelerde, isteyen ana-babaların çocuklarına da Lazca anadil dersleri verilebilecek şekilde düzenlemelere gidilmelidir. Lazca ad taşıyan yerleşim birimlerinin adları tekrar resmi olarak kullanılmalıdır. Devlet kurumları; parasal, akademik, fiziksel kapasite, psikoloji desteği, hiç sakınmadan, cömertçe vermelidir.

Batı dillerinin etkisine karşı da Türkçe’yi de savunuyoruz. Burada, yaşadığım bir olayı aktarmak isterim. 1994’de bir vesileyle Abhazya’ya gittik. Şimdi adını tam olarak hatırlamıyorum. Bir yerden otobüsle geçiyorduk. Bir pazar vardı o sırada. Otobüs, kısa bir süre orada mola verdi. Hemen karşılaştığım bir seyyar satıcıdan bir paket sigara ve bir kaç paket kibrit satın aldım. 50’li yaşlarının sonundaki seyyar satıcıya, şansımı deneyerek şöyle dedim: “Si çkar Lazi megabrepe giqouni ak?!” (“Senin burada hiç Laz arkadaşın var mı?”) Adam, önce şaşırdı ve gözlerimin içine dikkatle baktı. Sonra da şöyle dedi: “Ho, mara a3’i oxorişa idu emuk!” (Evet, ama o şimdi evine gitti!”) Çok şaşırdım. Burada Lazca konuşan birine rastlamak! Sonra kendisine şöyle sordum: “Si Lazi rei? Solen moxti?! Turkieşen rei? Sonuri re?!” (“Sen Laz mısın? Buraya nereden geldin?! Türkiye’den misin?! Nerelisin?!”) Adam, bu sefer Türkçe konuşmaya başladı. Söylediğine göre, tehçir sırasında ( 1994’den yaklaşık 80 sene önce) bu taraflara (Abhazya coğrafyasına) Erzurum taraflarından (şimdi hatırladığım kadarıyla) gelen bir Ermeni ailedenmiş. İki dil bildiğini söyledi. Türkçe ve Rusça. İşte biraz da Lazca. Bakın, sürgün bir Ermeni ailesinin anadili Türkçe. İlginç değil mi?! Türkçe onların vatanının dili!

Konunun resmi ideolojiler hamasetlerini ve sözüm ona, ona karşı olan sloganik ve ajitatif karşı söylemlerini bir tarafa bırakırsak, çıplak gerçeklikle karşılaşırız. Bu da insandır, insanlıktır, dostluk ve ortak vatanda birlikte üretmek ve kardeşçe yaşamak ve adaletli paylaşımdır.

Sorunuza daha ayrıntılı cevap olacağı düşüncesiyle, “Şu Bizim Sahipsiz Lazca” başlıklı çalışmamı ilgilenenlerin okumasını/ dinlemesini öneririm:

http://e-kutuphane.egitimsen.org.tr/pdf/4275.pdf

http://www.trtube.com/egitim-sen-uluslararasi-katilimli-anadili-sempozyu-94461

- Gerçi konu; bir kesim tarafından hiç tartışılmayarak, üstü kapatılmaya, diğer tarafta da ülkedeki birlik ve beraberliğin yitirilmesi ile sonuçlanacak bir sürece geçiş riskleri taşımakta. Fakat biz bilinçli akıllarda, sağduyulu ellerde tartışılmayacak hiçbir konu olmadığı düşüncesindeyiz. Sizin Türkiye için, farklı etnik dil ve kültürler için önerileriniz olduğunu biliyoruz. Bunları cherkessia.net okuyucuları için açabilir miyiz? Önerileriniz nelerdir?

- Konuya taraf olan vakıf, dernek ve kişilerin de içinde yer alacağı özerk yapıdaki bir “Anadillerini Planlama Kurumu” nüve olarak bu anadil çalışmalarını yürütebilir.

Oluşturulacak ilgili komisyonlar bu anadilleri için Latin alfabesine dayanan alfabeleri oluşturmalıdır. Ardından da, ilk aşamada en az on bin kelimelik temel Türkçe kelime dağarcığı tespit edilmeli ve buna göre bu anadillerin sözlükleri oluşturulmalıdır. Bu sözlükler (varsa diğer alfabeleriyle ve) Latin alfabesine dayalı alfabeleriyle yayınlanmalıdır. İlk etapta ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin düzeylerine uygun masal kitapları ve çizgi filmler radyo ve TV yayınlarında da kullanılabilecek şekilde hazırlanmalıdır.

Bütün bunlarla eşzamanlı olarak, bu anadillerle ilgili çalışmaları yürütecek, yani; masal kitapları, ilköğretim öğrencilerinin düzeylerine göre “sosyal bilgiler” ve “fen bilgisi“ vb. kitapları, çizgi filmler, tiyatro eserleri, radyo- TV programlarını hazırlayıp sunacak, gazete ve dergileri yayınlayacak personelin yetiştirilmesi sağlanmalıdır. Bu personelin yetişmesinde, bu anadillerle ilgili ve/veya çalışmalar yapan komşu ülkelerin akademik personelinden de faydalanabilir.”

-Türkçe dışındaki anadilleri konusundaki değerlendirmelerimi Cherkessia.net okuyucularıyla paylaştığınız için teşekkür ederiz.