14 Aralık’ta ilan edilen sokağa çıkma yasağının sürdüğü Cizre’de Cuma günü yaralanan Cihan Karaman, AİHM’den tedbir kararı alınması rağmen hastaneye götürülemeyip hayatını kaybetmişti. Cihan Karaman’ın babası hâlâ oğlunun cenazesini alıp defnedemedi.

BBC Türkçe’den Selin Girit’in ulaştığı Karaman, “Cenazemizi hala alamadık. Ama kendi cenazemizi unuttuk. Benim aklımda olan oradaki yaralı insanların bir an önce kurtarılması. Benim Cihan’ım gitti hiç olmazsa başka Cihanlar gitmesin” dedi. Latif Karaman, oğlunun cenazesini teslim alabilmek için yetkili mercilerle temaslarda bulunduklarını, ancak hiçbir sonuç alamadıklarını anlattı.

Baba Karaman cenazeyi defnedemedikleri için acılarının da katlandığını vurgularken, “Bu acı unutulmaz. O mümkün değil. Ama cenazemizi gömersek belki en azından acımız hafiflemiş olur. Bir cenazeyi bile alamıyorsak bu ülkede, bilmiyorum yani bize ölüm de mi yasak acaba?” diye sitemini ifade etti.

ÖLÜM HAYATIN İÇİNE GİRDİ

Türk Psikologlar Derneği'nden Klinik Psikolog Çağay Dürü, yaralıların hastaneye kaldırılamayarak ölmesi, cenazelerin törenle usulünce kaldırılamaması gibi durumların şiddetli travmalara yol açabileceğini söylüyor.

Dürü, “Biz ölülerle aramıza bir sınır koyarız. Onlar öldüğünde onları morga kaldırırız, sonra da usulünce toprağa gömeriz veya dini inanç ya da kültürel bağlamda bir vedalaşma töreni yaparız. Bu olmayınca, ölüm hayatın içine girmiş oluyor.” diyor.


YAŞAM VE SAĞLIK HAKKI

Avukat Benan Molu, yaşam hakkının alt başlıklarından birinin de “sağlık hakkı” olduğunu söylüyor.

Molu, “Sağlık hakkı, insanların gerektiğinde ambülansa ve hastaneye erişim haklarını da içeren bir hak. Devletlerin hem AİHS hem de Anayasa bakımından bazı yükümlülükleri var. Eğer ağır yaralı bir insan varsa ambülans götürmek devletin sorumluluğu altında.” diyor.

AİHM yaralıların hastaneye kaldırılması için tedbir kararı almış, ancak Cizre’deki bodrum katında bulunan Cihan Karaman, Hüseyin Paksoy ve Serhat Altun buna karşın yaşamlarını yitirmişti.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın Başkanı Şebnem Korur Fincancı, sokağa çıkma yasakları sırasında kaç kişinin cenazelerinin sokakta bekletildiği konusunda rakamların kamuoyu tarafından biliniyor olması gerektiğine işaret ediyor.

Fincancı, “Bu aynı zamanda yaşam hakkı ihlali yapıldığına dair kuşkuları da güçlendiren ve toplum içinde adalet duygusunu sarsan bir durum.” diyor.

Fincancı, Adli Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nde cenazelerin teslim alınmaması halinde mülki idare amirliğinin defin işlemini yapma hakkını devralması için geçmişte 15 gün süre tanındığını, bu sürenin 7 Ocak’ta yapılan bir değişiklikle önce üç güne, 16 Ocak’ta yapılan bir diğer değişiklikle de 24 saate düşürüldüğünü belirtiyor.

“Böyle şeyler savaşlar sırasında gerçekleşir. Ama savaşta bile karşı tarafın, düşmanın askerlerinin gömülmesinde birtakım kurallara uymak zorundasınız.” diyen Fincancı, bu tür uygulamaların “yaşam hakkı ihlalinin yaygın olduğu, İsrail, Filipinler, Sri Lanka gibi ülkelerde” görüldüğünü ifade ediyor.

'BU ACI UNUTULMAZ'

Latif Karaman, oğlunun cenazesini teslim alabilmek için yetkili mercilerle temaslarda bulunduklarını, ancak hiçbir sonuç alamadıklarını anlatıyor.

Cenazeyi defnedemedikleri için acılarının da katlandığını söylüyor ve şöyle diyor:

“Bu acı unutulmaz. O mümkün değil. Ama cenazemizi gömersek belki en azından acımız hafiflemiş olur. Bir cenazeyi bile alamıyorsak bu ülkede, bilmiyorum yani bize ölüm de mi yasak acaba?”

(Kaynak: BBC Türkçe)