Libya’da ölen MİT mensubunun cenaze törenini haberleştirdikleri için yargılanan gazeteciler 2’nci kez yargı karşısına çıktı. Savunma yapan gazeteci Ferhat Çelik, “elinizde kalacak bir suçlamalar silsilesiyle itham edildik” derken, Murat Ağırel ise “Elimde fenerle adalet arıyorum” dedi. 

Libya’da yaşamını yitiren MİT mensuplarına ilişkin yapılan haberler nedeniyle Oda TV Genel Yayın yönetmeni Barış Pehlivan, OdaTV muhabiri Hülya Kılınç, Yeniçağ yazarı Murat Ağırel, OdaTV Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve Yeni Yaşam gazetesi yöneticileri Ferhat Çelik ve Aydın Keser haklarında açılan davanın 2’nci duruşması İstanbul 34'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. 
 
TUTUKLU GAZETECİLER DURUŞMA SALONUNDA 

Duruşmayı çok sayıda basın meslek örgütü, Halkların Demokratik Partisi (HDP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve İyi Parti milletvekilleri, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Sivil Toplum Örgütleri, tutuklu yargılanan gazetecilerin aileleri ve çok sayıda gazeteci takip etti. Duruşmaya tutuksuz yargılanan gazeteciler Mehmet Ferhat Çelik ile Barış Terkoğlu ve avukatları hazır bulunurken, tutuklu yargılanan Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve Hülya Kılıç bulundukları Silivri Cezaevinden duruşma salonuna getirildi.

GAZETECİLER DURUŞMA SALONUNDAN ÇIKARILDI

Duruşma salonunda yeterli yer olmadığı ve salgın gerekçe gösterilerek mahkeme heyeti duruşmaya sınırlı sayıda izleyici alınmasına karar verdi. Bunun üzerine salonda tartışma yaşandı. Milletvekillerin araya girmesiyle tartışma son bulurken salonda sınırlı sayıda gazetecinin bulunmasına karar verildi. 

İzleyicilerin yerini almasıyla birlikte mahkeme heyeti salona geldi. Kimlik tespitlerin ardından duruşmaya geçildi. İlk olarak savcı mahkemeye sunduğu mütalaanın özetini okudu. Savcı mütalaada tüm sanıkların cezalandırılmasını, Erk Acarer'in dosyanın ayrılmasını, Barış Pehlivan, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel'in tutukluluklarının devamı yönünde karar verilmesini istedi. 

HÜLYA KILINÇ: HER AÇIDAN BİR CENAZE HABERİ

Ardından savunmalara geçildi. İlk olarak söz alan Hülya Kılınç, daha önce verdiği savunmasını tekrar ettiğini hangi bakış açısıyla bakılırsa bakılsın sadece bir cenaze haberi yaptığını söyledi. Haberde yayınlanan fotoğraflarda MİT mensuplarının olduğunu bilmediğini, bilmesinin de mümkün olmadığını ifade etti. Eğer MİT mensubu olduğunu bilmeyenler hakkında suç isnadı yapılmıyorsa kendisi içinde bir suç isnadı yapılmaması gerektiğini ifade eden Kılınç, “Cenazede çekilen fotoğraflar gizli çekilmemiştir. Akhisar Belediyesi'nden temin edilmiştir. Fotoğrafta sadece cenazeyi taşıyan köylüler görünmektedir. Eğer cenazenin köylülerin taşıdığını gösteren bu fotoğraflarda MİT mensubunu deşifre etmek isteseydim, haberde 'şehidin mesai arkadaşları da cenazeye katıldı' ibaresi yer alırdı. Ben yalnızca gazetecilik yapmak kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla haberi hazırladım. Mahkemenizden tutukluğumun kaldırmasını ve beraatımı talep ediyorum” dedi. 

BARIŞ PEHLİVAN: İFŞAYI SAVCILAR YAPTI

Ardından savunma yapan Barış Pehlivan, “Şehit cenazesi haberi yayınlayarak suç işlediğim söyleniyor. MİT mensubuna dair fotoğraflar ve bilgiler, Odatv’den çok önce açıklandı, yayınlandı ve yayıldı. Yani bizim yayınladığımız haberde MİT mensubuna dair özel hiçbir yeni olgu yok. Bu gerçeğe rağmen biz hem şehidin ailesini hem de MİT Kanunu’nu düşünerek ekstra bir hassasiyet gösterdik. Ve daha önce ifşa olmasına rağmen, şehidin soy ismini, ailesinin isimleri ile soy isimlerini, cenazenin kaldırıldığı köyün adını yayınlamadık. İddia makamı da bu yadsınamaz gerçeğin farkında olarak, bizi asıl şehit cenazesinden bir kareyle suçladı. Gizli çekilmediği ortaya çıkan, şehidin tabutunun taşınma karesinde MİT mensuplarının da olduğunu iddia ettiler. Ve biz, ilgili bir adet fotoğrafta MİT mensubu olduğu iddiasını ilk kez iddianameden öğrendik. Yani ifşayı savcılar yaptı. Odatv’nin haberinde; o fotoğrafta kaymakam, siyasi parti temsilcileri ve vatandaşların olduğu yazıyordu. Sözün özü, yazmadığımız hatta ima dahi etmediğimiz bir şeyle suçlanıyoruz. Ayrıca, savcıların iddia ettiğinin aksine bizim MİT mensubu ifşa etmek gibi bir planımız ve kastımız olmadı. Sadece gazetecilik saikıyla hareket ettik. Tüm bunları, yani işlenen bir suçun olmadığını, şüphe bırakmayacak bir şekilde ilk duruşmada ayrıntılarıyla anlattım. ‘Kuvvetli suçsuzluk şüphesi’ varken aksi yönde karar verdiniz ve tutukluluğuma devam ettirdiniz” diye konuştu. 

‘KORKUNUN DEĞİL GERÇEĞİN SESİ OLUN’

Koltuk sahiplerinin gazetecileri sevmediğini dile getiren Pehlivan, “Hep alkış, hep övgü, hep dalkavukluk isterler. Buna karşı durup kalemin namusuna sahip çıkanlara ise bedel ödetirler. Hiç önemi yok. Önemli olan toplumun ve tarihin gözünde yazdıklarımızın değeri ve etkisidir. Bu binanın Avrupa’nın en büyük adliyesi olduğunu herkes yazar. Ama bu adliye içinde hangi adaletsizlikler yaşandığını sadece gerçek gazeteciler yazar. Burada sayın heyetinizin, sayın savcının ve sayın avukatların üzerinde cübbe var. Bağımsızlığınızın sembolü. O cübbelerin malzemesinin pamuk olduğunu herkes yazar. Ama Türkiye’de kullandığımız pamuğun neredeyse yarısını yurtdışından ithal ettiğimizi, yani gün geçtikçe dışa bağımlı hale geldiğimizi sadece gerçek gazeteciler yazar. Ben yazacaklarım konusunda seçimimi yaptım. Ya siz Sayın Heyet? Burada, bu davada bir haber değil, tüm haberciliğim cezalandırılmak istendi. Ben bunu, yani niye sanık sandalyesinde olduğumu bildiğimden dolayı korkmuyorum. Sizden de talebim; vereceğiniz kararda korkunun değil, gerçek neyse onun sesi olmanızdır” dedi. 

AĞIREL: ADALET ZEDELENMİŞSE DEVLET AYAKTA KALMAZ 

Ardından Murat Ağırel’in savunmasına geçildi. “İnsanları adalet cezalandırıyor” inancının, “insanlar insanları cezalandırıyor” inancına dönüştüğünü söyleyen Ağırel, “Mimlenen bir gazeteci olarak; yaşadığım adaletsizliği, hukuksuzluğu adalet ve hukuk ile savunmak için yeniden huzurunuzda bulunuyorum. Mütalaada istenen cezayı görünce yine boşa umutlandığımı anladım. Biz bunları adaletle aşacağız. Siyasi gücün mahkeme salonlarına girmesini engelleyerek yapacağız bunu. Aydınlanma çağından bu yana adalet, şahsi bir erdem olmanın ötesinde, toplumsal barışın temelini oluşturan bir ilke haline gelmiştir. Bir toplumda adalet duygusu, eğer yurttaşları kanunlar karşısında eşitse, hak ve özgürlüklerden aynı oranda yararlanabiliyorlarsa ve özellikle de bireylerin adil davranma özgürlüğü kısıtlanmamışsa tam anlamıyla gelişmiştir. Adalet duygusu zedelenmiş hiçbir devlet, hükümet ve toplumsal yapı ayakta kalamamıştır. Tarihsel kayıtlar, zalimlikleri ayyuka çıkmış iktidarların, adalet duygusunun zedelenmesi sonucunda yıkılıp gitmesiyle doludur” diye ifade etti. 
 
‘ELİMDE FENERLE ADALET ARIYORUM’

Davanın siyasi bir dava olduğunu söyleyen Ağırel, “Bu dava hukuki bir dava olmuş olsaydı ilk duruşmada kovuşturmaya yer vermeden hepimiz serbest kalırdık. Adalet, tren kompartımanında hep yanık durduğu halde fark edilmeyen ama asıl değeri karanlık tünel geçilirken ortaya çıkan lamba gibidir. Ben gazeteciyim. Gazeteci dediğiniz kişi onun bunun istediğini yazan, güce dalkavukluk eden ve korktuğu için kalemini satan değildir. Gazeteci halkın yanında duran, onun derdiyle dertlenen demokrasi ve insan haklarını içselleştirmiş kişidir. Gazeteci toplumun vicdanıdır. Ülkeyi karanlık tünele sokmaya çalışanlar, tarih boyunca ışık tutanlardan hoşlanmazlar. Korkuyu örgütleyenler, baskıyı şiddeti, hukuksuzluğu, yargıyı enstrüman olarak kullananlara karşı mücadelemiz dün olduğu gibi bugün de devam edecektir. Ben de gündüz vakti bu salonda elinde fener adalet arıyorum” diye belirtti. 

BARIŞ TERKOĞLU: ÖNEMSEMİYORUM

Bu mahkemede bir karar çıkacağını ancak sonuç ne olursa osun çok önemsemediğini söyleyen tutuksuz yargılanan Barış Terkoğlu, “Seçilmiş sanıklar için yaratılmış böyle davaların bir özelliği var. Daha soruşturma bile açılmadan hakkınızda hüküm veriyorlar. Gözaltına bile alınmadan cezanız kesiliyor. Savcılar iddianame hazırlamak için gösterecekleri çabayı yandaşlarına evrak sızdırmaya harcadıkları için, duruşmaya çıkmadan iddia tüketiliyor. Haberlerin savcı bilgisayarında mı yoksa iddianamelerin bazı gazetelerde mi yazıldığını bilmediğimiz bu davada, hüküm namına bir şey bırakmadılar” diye konuştu. 

‘BU DAVA USLANDIRMA DAVASIDIR’

3 ay önce tahliye kararı okunduğunda salondan üzüntüyle çıktığını belirten Terkoğlu “Bir tarikat şeyhi 12 yaşında bir çocuğu istismar etti Günlerce olayın izini sürdük. Şeyh öyle güçlüydü ki insanlar yaşadıklarını anlatmaya çekiniyordu. İstismar edilen çocuğun aynı tarikatın müridi olan babası jandarmanın önünde kemikleri kırılıncaya kadar dövülmüştü. Trajedi yaşayan aile tehdit ediliyordu. Bir ses çıkarmak gerekiyordu. Haber yaptık, çığlık oldu. Bütün ülke duydu. Hakkımızda yine soruşturma açıldı ama biz ‘doğru yaptık, iyi ki yaptık’ dedik. Ben huzurluyum. ‘gazetecilik budur’ diyorum. Otoritelerle savaşmadan, yerleşik olanla kavga etmeden, güç sahiplerini karşınıza almadan çürümüş dallara baltayı vuramazsınız. Emin olun; sözün, harfin, kelimenin yayını her gerdiğinizde size ‘uslu dur’ diyen bir savcı karşınıza çıkıyor. Bugün yargılandığımız dava da bir uslandırma davasıdır. Benim için bu nedenle de hükümsüzdür. Tek dileğim; kararınız başından sonuna suç olan bu soruşturmanın, bu iddianamenin, bu davanın, bu mütalaanın devamı olmasın. Bırakın bu suç, bu kağıttan kuleyi kuranların üstüne devrilsin” diye belirtti. 

FERHAT ÇELİK: ELİNİZDE KALACAK

Duruşmaya kısa bir ara verildi. Aranın ardından Mehmet Ferhat Çelik’in savunması ile duruşma devam etti. 7 aydır casus değil de gazeteci olduklarını ispatlamaya çalıştıklarını belirten Çelik, “Tutuklandığımız günleri biraz hatırlatmayı önemli buluyorum. İdlib’de müttefik denilen Rusya’nın havadan bombalaması sonucu 33 Türk askeri yaşamını yitirmişti. İnanılmaz militarist bir söylem tutturulmuş, bu koroya katılmayan veya eleştiren medya organları ise açık hedef haline getirilmişti. Tüm bu etkilerle birlikte masa başında acemice üretilen ve nereden tutarsanız tutun elinizde kalacak olan bir suçlamalar silsilesiyle itham edildik. Defalarca vurguladığımız gibi ne bu haberden istihbarı bir suç oluşturulabilir ne de Yeni Yaşam gazetesinden casusluk faaliyeti çıkar” diye konuştu. 

‘GÜNDEMİMİZE BİLE GİRMEMİŞTİR’

Yapılan haberin içinde hangi kaynaklardan haberin temin edildiği açıkça yazıldığını belirten Çelik, internet yoluyla ya da başka bir şekilde kamuoyuna açıklanan bir bilginin daha sonra yazılı basında yer alması özel bir suç oluşturmayacağını dile getirdi. Savcılık doğrudan Yeni Yaşam gazetesinin ifşa suçunu işlediğini ileri sürdüğünü aktaran Çelik, “Her şeyi bir kenara bırakıp, bu haberin ilk kez bizde yayınlandığı savı üzerinden gidelim. Peki haberlerimizin neresinde yaşamını yitirenlerin MİT mensubu olduğu yazıyor? Adı geçen personellerin önlerine eklenen sıfatlar, açık biçimde bu kişilerin asker olduğu varsayımına dayanıyor” dedi. 

‘BİR DELİL BİLE SUNULMAMIŞTIR’

Savcının mahkemeye sunduğu mütalaa hakkında ise Çelik, şunları ifade etti: “Mütalaada ‘Sanık Murat Ağırel tarafından yapılan ifşa eyleminden birkaç gün öncesinde şehitlerin MİT mensubu olduğu bilinmeksizin ve beyan edilmeksizin bir kısım paylaşımların yapıldığı tespit edilmiş ise de söz konusu paylaşımların hiçbirinde şehitlerin MİT mensubu olduğuna yönelik herhangi bir ibare veya ima bulunmadığı, Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu olduklarının belirtildiği anlaşılmıştır.’ Yine mütalaada bu haberin ‘MİT faaliyetlerinin ve mensuplarının bir plan dahilinde koordineli şekilde deşifre edilmesi, MİT’in görev ve faaliyetleri kapsamında devletin gizli kalması gereken bilgilerinin açıklanması, yayınlanması, yayılması ve MİT mensuplarının açık kimlik, görev ve unvanlarıyla birlikte ifşa edilerek MİT mensuplarının hem kişisel hem de ailelerinin can güvenliklerinin tehlikeye atılması eylemidir’ yorumu yapmaktadır. Ancak böylesi önemli bir organizasyon iddiası ortaya atılırken bir delil bile sunulamamaktadır. Oysa biz Yeni Yaşam gazetesi olarak bu haberin yayınlandığı dönemde bırakın başka yayın organlarıyla irtibata geçip organize ve planlı bir faaliyetin içine girmeyi, kendi yayın toplantımızda dahi bu haber gündemimize girmemiştir.”

İKİ SATIR HABER ÜZERİNDEN 19 YIL İSTENİYOR

Ülke demokrasisinin ayaklar altında alındığı, bir avuç muhalif medyanın davalar, kapatma ve para cezaları ile susturulmak istendiği bir dönemden geçtiklerini ifade eden Çelik, “En çok tutuklu gazeteci bizde. Yasaların kişilere göre değil, herkese adil ve eşit biçimde uygulanmasını istiyoruz. Katliam çağrıları yapan, taciz tecavüzü meşrulaştıran, ötekileştirici bir dil kullanan, ırkçılık ve mezhepçilik yapan, açıkça küfür ve hakaret eden medya organlarına hoşgörü gösterilecek, ancak muhalif ve eleştirel yayıncılık yapanlar, bizim örneğimizde olduğu gibi eften püften gerekçelerle ezilmek istenecek. Özgür basın, eleştirel yayıncılık bu ülkenin olmazsa olmazıdır. Bu damarlar kesildiği anda toplumun nefes alma kanalları da kesilmiş olur. Üstüne üstlük tüm toplum körü körüne uçuruma doğru sürüklenmiş olur. İki satır haber üzerinden 19 yıla kadar hapsimiz isteniyor. Bu bile başlı başına içine düştüğümüz durumun vahametini özetlemeye yeter de artar. Beraatımı talep ediyorum. Şayet heyet olarak kararı başka bir celseye bırakacaksanız şehir dışına çıkma yasağı tedbirinin kaldırılmasını talep ediyorum. Mesleğim gereği birçok kente gitmem gerekiyor, ancak bu yasak seyahat etmeme engel olmaktadır” diye belirtti.

Adından söz alan Aydın Keser’in avukatı Keser’in Kovid-19 test pozitif çıkan biriyle temasta bulunduğu için duruşmaya katılamadığını söyledi. Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden duruşmaya katılan Akhisar Belediyesi basın çalışanı Eren Ekinci, önceki savunmasını tekrar ederek beraatını talep etti.

Kaynak: MA