Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın ve iki DHKP-C militanının ölümüyle sonuçlanan olay hepimiz biliyoruz ki, en azından kısa dönemde asla tam olarak aydınlanamayacak.    

Tam seçim arifesinde, tam iktidarın her seçim öncesi gerilimi tırmandırmayı bir seçim taktiği olarak benimsediğini bilir ve buna hizmet edecek olayların gelmesini beklerken, tam araştırma şirketi sahiplerinden siyasilere, her kesimden provokasyon uyarılarının yağdığı bir süreçte bu olayın olması, bütün bunlardan bağımsız düşünülebilir mi, düşünülmeli mi?

Üstelik Savcı Mehmet Selim Kiraz Berkin Elvan dosyası için görevlendirileli daha iki ay olmuşken, buna rağmen gerek Elvan, gerekse diğer Gezi mağdurları dosyalarında faillerin tespit edilmesi için elinden geleni yaptığı ve önemli ilerleme kaydettiği, güvenilir meslektaşlarımız tarafından belirtilirken…

İnsan ister istemez, 90’lı yılların karanlığında hâlâ tam olarak aydınlanmamış Özdemir Sabancı cinayetini hatırlıyor. DHKP-C’nin üstlendiği cinayette, Susurluk çetesinde adı geçen eski emniyet müdürü Hüseyin Kocadağ’ın da rol oynadığı ortaya çıkmış, arkasından cinayette kullanılan isimlerden Mustafa Duyar önemli açıklamalar yapmıştı. Duyar, her şeyi anlatacağını söylemesinin ardından Nuriş çetesi tarafından öldürülmüş, böylece bir cinayet daha karanlığa gömülmüştü.
Savcının rehin alınmasını da tıpkı Sabancı cinayeti gibi derin ellerin uzandığı bir senaryoya bağlamak istemiyorum. Bunu söylemek için elimizde veri yok.  Hatta tersine o iki gencin savcıyı 8 saat boyunca öldürmemeleri dikkati çekerken, ölümünün kimin kurşunuyla gerçekleştiği gibi açıklanması gereken pek çok kuşkulu nokta var.

Örneğin Yön Radyo’nun sitesinde Erdal Emre’nin “Çağlayan’da infazı gördüm” başlıklı yazısında altını çizdiği noktaları ve tanıklığını okumanızı öneririm.

Şu anda kesin olan tek şey, devlet üç cinayet suçlusunu koruyarak, önemli bir memurunu kolayca gözden çıkardı ve iki genci öldürmeyi tercih etti.

Şimdi Savcı Kiraz’ın cenaze töreninde, ‘Adalet’i temsil eden hakimler, savcılar, avukatlar “Adalete yönelik saldırılara karşı hep birlikte davranmalıyız” diye bağırıyorlar.

Yalnız ‘ölü ele geçirilen’ iki gence karşı değil,  “Kuvvetler ayrılığı elimizi kolumuzu bağlıyor” diye yargıyı hedef alan bir cumhurbaşkanı karşısında, adaletin bağımsızlığını tamamen ortadan kaldıran iktidar karşısında da birlik olma cesaretini gösterebilselerdi keşke.

Belki pek çok hayat kararmaz, çocuklar nişan alınıp vurulmaz, soruşturmalar yıllarca sürmez, failler cezasız kalmaz, bu olay hiç yaşanmaz ve Savcı Kiraz da bugün hayatta olurdu.

Daha birkaç gün önce, bu ülkenin en yüce adalet aygıtı Anayasa Mahkemesi üyelerinin, cumhurbaşkanı karşısında başları önde, hizaya dizilmiş fotoğrafları, bu dönemin kayıtlarına önemli bir belge olarak girdi. Bu görüntüden en az Savcı Kiraz’ın ölümü kadar üzüntü duymalıydı herkes, ama çıt çıkmadı.

Ve Savcı Kiraz’ın cenazesinde saf tutan yargı mensuplarının ve siyasilerin yaptıkları konuşmaların bir karşılığı olabilmesi için “Hem yetki kullandıkları halk adına”, hem de değerli meslektaşlarına bir borç olarak bu olayın tüm yönleriyle açığa çıkmasını sağlamalılar.

Aslında yaklaşık 9 saat süren ve kanlı biten bu operasyonda, yetkililerin açıklamaları, olay yerindeki gazetecilerin tanıklıkları ve savcıya müdahale eden doktorların verdiği bilginin hiç biri birbiriyle örtüşmediği için, ortada kalan soruları buraya sıralamaya niyetliydim.

Ama bu satırları yazarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları canlı olarak verilmeye başlayınca, o sorularla, avukatlar ve vicdanlı savcılar uğraşmalı deyip, vaz geçtim.

Davutoğlu’nun ve Erdoğan’ın, savcının ölümünün açıklanmasından itibaren yanlış bilgiler vermesi sürüyordu. Erdoğan bu kez olayı iyice çalkalayıp, karıştırarak şunları söylüyordu: “Bu saldırı çözüm sürecine karşıdır. Hani silahları bırakacaklardı? Bunlar hiçbir zaman dürüst olmadı.” 

Belki de DHKP-C ile de bir pazarlık sürüyordu da, haberimiz yoktu. Kim bilir? 

Erdoğan konuşmasının devamında, dün avukatları hedef almasının ardından bugün de bir kez daha medyayı hedef aldı. Böylece Güvenlik Paketi’nin eksik bulunan iki parçası işaret edilerek, önümüzdeki dönemde iktidarın yol haritası netleştirildi. Erdoğan’ın “Bazı hassasiyetleri değerlendirmek üzere güvenlik zirvesi yapacağız” sözlerini de bu yol haritasına ekleyebilirsiniz.

Kısacası, istihbaratçıların bize bile öğrettiği “Eylemin kimin işine yaradığı, faillerin kim olduğuna götüren en önemli rehberdir” ilkesi, daha şimdiden karanlığı aralamaya başlamış görünüyor.