Başbakan Erdoğan bugün açıkça Musevi cemaatine seslendi, İsrail ile Türkiye arasında köprü olmalarını istedi:

“Türkiye’de 20-30 bin Musevi vatandaşımız var. Bunlar da bu süreçte devreye girebilecek insanlardır.”

 

Museviler için Ankara’dan gelen bu talep artık şaşırtıcı değil aslında.

Daha önce Mavi Marmara saldırısında da gözler önce Türkiye Hahambaşılığı'na ardından cemaatin önde gelen isimlerine çevrilmişti.

Öyle ya İsrail’dekiler onların dindaş/ ırkdaşlarıydı.

Ve Türkiye’nin “âli çıkarları” çerçevesinde Ankara politikalarının arkasında durmalılardı.

Durdular da…

Çoğu azınlığın, “öteki”nin bu ülkede yaptığı gibi.

 

Ankara’ya sınırsız desteklerini verirken tek amaçları vardı hep:

Bu ülkede kalıp yaşayabilmek.

Çocuklarını yüzlerce yıldır yaşadıkları bu topraklarda çoğunluğun yaptığı gibi huzurla büyütebilmek…

 

Fakat çoğu dayanamıyor bu baskıya.

Kaçıp gidiyor birer birer…

Özellikle de genç olanlar…

Mavi Marmara’dan beri Türkiye’den göçenlerin sayısı binleri geçmiş durumda…

Buna rağmen kalanlar Ankara’ya yardım için çalışıyor.

Ne ilk, bu gidişle ne de son kez…

 

Yahudiler, 2. Dünya Savaşı öncesinde Avrupa’da yükselen antisemitizm dalga dalga Türkiye’yi de vururken kovulmuşlardı Trakya’dan.

1955 6-7 Eylül’ünde yaşanacak pogromun daha da ağırı yaşanmıştı o günlerde.

Ama onlar suskun kaldı, konuşmadılar bu konuyu.

Sırf gelecekte içinde bulundukları toplumla uyumlu yaşayabilsinler diye…

 

Dönemi geldi, Ankara görev verdi onlara, “Ermeni soykırımına karşı harekete geçin” diye.

“Soykırım” kelimesinin uluslararası literatüre girmesine neden olacak kadar büyük bir katliamdan geçen bir ulus, acılarını bir kenara koyup yine Türkiye için çabaladı.

Ermeni soykırımını inkar ayıbını örtmeye çalıştı Ankara’nın.

Ama bunlar hiçbir zaman minnetle anılmadı Türkiye’de.

Neden mi?

Çünkü onlar asla tam vatandaş sayılamadılar.

 

Peki bu ülkede tam vatandaş sayılmanın kriteri nedir derseniz…

Sünni İslam’a mensup olmak…

Üst kimlik olarak tartışmasız olarak Türkiyeliliği değil “Türklüğü” kabul etmek, geçmişi rafa kaldırmak…

Ve tabi ki Mustafa Kemal’e ve devrimlerine sonsuz bağlılık beslemek…

En azından uzun zaman böyleydi…

Sonuncusu son 10 yıldır aşınmış olsa da…

 

O zaman sormak gerek, bu ilk ikisine sahip olmayanlar çoğunluk değil mi bu topraklarda?

Hatta bugün iktidar olanlar eskiden üçüncü şıkkı karşılamadıkları için öteki değil miydi?

Ama ne denir, anlaşılan iktidar çabuk unutturuyor geçmiş günleri…

 

Her dönem kendi iktidarını ve kendi ötekisini yaratıyor demek ki...