1955 yılıydı…

Bugün olduğu gibi yine müdahale tartışmaları vardı gündemde…

Gözler yine Ankara’nın güneyindeydi…

Tek fark Suriyeliler değil Kıbrıs Rumlarıydı düşman.

***

Adadaki Türkler kardeş, İstanbul’daki Rumlar ise Kıbrıs’takilerle “bir” gösterildi.

Damarlara ırkçılık pompalandı.

Ve sonunda her çatışmadan, dökülen her kandan sorumlu tutuldu İstanbullu Ruımlar.

***

Bir kıvılcım ile yangına dönüşen yağma hareketinin merkezindeydiler.

Sloganlara da bu nefret yansıyordu, “Rumlar gidecek bu iş bitecek” diye…

Ancak bu süreçte tüm gayrimüslimler zarar görecekti.

Bu gruplardan biri de Yahudiler’di.

***

1934’te Trakya topraklarından sürülen Yahudiler 1492’de Osmanlı Sultanı’nın güvencesi ile geldikleri topraklarda, cumhuriyetin ilanının ardından bir kez daha saldırıya uğruyorlardı. Üstelik bu kez Yahudi toplumu 1938 Almanya’sında yaşanan soykırımın habercisi “Kristal Gece” korkusunu da yaşarken…

Yaşananların ardından bugün denilebilecek tek söz var geriye kalan: Asla unutma!

“İNSANLARIN ÇOK MALLARI GİTTİ, CANLARI YANDI”

Hatırlıyorum. Mahvettiler dükkanları. O ipekler, kumaşlar, yünler hep böyle yerlerde. Böyle görseydiniz milletin, devletin serveti onlar. Mahvettiler. O Beyoğlu’nun halini görseydiniz. Camları, çerçeveleri indirdiler. O zaman da yanlış bir haber çıkardılar. Dediler ki “Atatürk’ün evini bombalamışlar Selanik’te.” Halbuki yok öyle bir şey. Birden ortalık karıştı. Bir gecede insanlar birbirlerine girdiler. Benim eşimin dükkanına gireceklermiş, iki Kürt hamal durdurmuş demiş ki “Sakın böyle bir şey yapmayın. Biz buradan ekmek yiyoruz.” Orada da bizim pek bir hasarımız olmadı ama insanların çok malları gitti, canları yandı. O canları yakanlar hesabını Allah’a verecek. Ne yapalım bunlar oldu. Allah büyük.” / Alegra Bensusan Hanım *

“SİNAGOGLAR AÇILMAMIŞTI”

“İzmir’de evdeydik. Evimiz Mithatpaşa’daki Mektupçu durağının oradaydı. Olayları radyodan takip ettik ve duyduk ki talan ediliyor bütün Beyoğlu. İzmir’de münferit bir iki olay oldu. Mesela bizim sokakta sürekli alışveriş ettiğimiz gazeteci bize sulanmaya geldi. Küfrederek, elinde taşlarla... Camları indirecek. Ama komşular mani oldular. Hidayet Ağabeyimiz vardı, kovaladı onu ve bize sahip çıktı. Ertesi gün de o terbiyesiz adam, hiçbir şey yokmuş gibi bize gazete getirdi. Bu tarz şeyler. 6-7 Eylül’den sonraki ilk cumartesi günü önlem olarak Sinagogların açılmadığını hatırlıyorum.” Leon Bey *

“NÜMAYİŞLER OLDU”

“Çok net hatırlıyorum. İzmir’de pek bir şey olmadı ama. O zaman biz Karantina’da (Küçükyalı) oturuyorduk. O gece bize telefon geldi, cemaat içinden arayanlar oldu ve “İzmir’de bir takım nümayişler var” dediler, ikaz amaçlı. Biz de ailecek evdeydik. Ama Karantina’da nümayiş olmadı. Hatta telefonda söylediler, bir Yahudi çiçekçi vardı Şirozer. “Şirozer’in dükkanı yağmalandı” dediler. İzmir’de pek bir şey olmadı. Bir tek Yunan Konsolosluğu’na hücum etmişler ve Fuar’daki Yunan pavyonuna saldırmışlar. O zaman tabi Fuar açık. Eskiden 20 Ağustos’tan 20 Eylül’e kadar Fuar açıktı ve 6-7 Eylül, Fuar zamanına denk geldi. Nümayişler olmuş tabi. Ama esas itibariyle merkez üssü İstanbul olmuş.” / Nelson Bey *

* ÇAVUŞOĞLU Fatih, "Lozan Antlaşması Sonrasında İzmir'deki Yahudi Azınlıkların Sosyal ve Ekonomik Durumundaki Değişim", Basılmamış Yüksek Lisans Tezi (Dokuz Eylül Üniversitesi), 2009, s.148-153