Türkiye son günlerde Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos'un vatandaşlık tanımını konuşuyor. Aslında tanım yeni değil zira Patrik yürürlükte olan tanımın yeterli olduğunu söyledi sadece yani “Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes, din, mezhep, dil ve etnik köken gözetilmeksizin Türk’tür. Türklük bütün Türk vatandaşlarının beraberce varlığının ve dayanışmasının ifadesidir” dedi.

 

Patrik Bartholomeos bu sözleri durup dururken etmedi elbet. Yeni anayasa çalışmaları kapsamında gittiği Anayasa Komisyonu’nun MHP’li üyesi Oktay Öztürk sordu, vatandaşlık tanımını kendisine. Bakalım Patrik ne cevap verecekti bu soru karşısında? Türkiye’de azınlıklardan sıklıkla beklenen sadakat yansıyacak mıydı sözlerine? Soru Patrik’in sağduyusu ile kriz yaşanmadan böylece cevap bulmuş oldu.

 

Peki ya Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk yıllarında kapatılması gündeme gelen Patrikhane’nin bugün başında bulunan Bartholomeos farklı bir tanım getirseydi gündeme? Ya da çok farklı bir tanım da değil, artık Başbakan’ın dahi kullandığı “Türkiyeli” kavramını kullansaydı ne olurdu acaba?

 

Fazla düşünmeye gerek yok, geçmiş örnekler ortada aslında. Rum cemaatinin en hassas ve öncelikli taleplerinden biri olan ve hükümet tarafından da haklılığı kabul edilen ancak bir türlü uygulamaya geçil(e)meyen Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması tartışmasında dahi gündeme getirilen Yunanistan'daki Türklerin durumuna dönecekti hemen gözler.

 

1915 Olayları'nın karşısına Hocalı katliamını çıkartan zihniyet acıları yeniden yarıştıracak, haksızlıklarda kimin önde gittiğinin savaşını verecekti. Sizden mi bizden mi daha çok kayıp, daha çok baskı var tablosu çizilecekti itinayla, insan haklarının mütekabiliyete tabi olmadığı unutulurcasına.

 

Ardından Patrikhane'nin geçmişi dökülecekti tekrar satırlara... Öyle ya Yunan Bağımsızlık Savaşı'nda Patrikhane'nin rolünü asla unutmadı Türkiye. Hemen cepte hazır bekleyen ithamlar birbiri ardında yapıştırılacak, dünün tarihi konjonktürü ile bugünü yargılanacaktı.

 

Hadi olumlu düşünelim, bunların hiçbirinin yaşanmayacağını varsayalım. Velev ki cemaatin içinden tartışma yaratacak bir öneri getirilse Ermenilerin başlarına gelenlerin Rumlara da yaşatılmayacağını kim taahhüt edebilir bu ülkede?

 

Aydınlarının şehrin ortasında öldürülmeyeceğine, askere yolladıkları çocuklarının “yanlışlıkla” vurulmayacağına, ibadethanelerinin göz göre göre yıkılmayacağına kim söz verebilir?