Öteden beri kullanılan patikalardan yürürsen, aynı şehirlere, aynı kasabalara varırsın.

Bize bunu dayatan şey nedir? Güneşin doğmadığı bir kıbleye bin yıllardır dönmemizi sağlayan nedir? Güçsüzlüğümüz mü? Çaresizliğimiz mi?

Baş ucumuzdaki ülkü sosyalizm olsun, komünizm olsun, çeşitli sosyal adların birlikte yaşamaya en verimli halleri olsun. Bütün bunların sonu neden hep kanlı çöküşler oldu?

Bize kötünün iyisini seçmeyi salık veren, bununla "yetinme"mizi sağlayan düşüncenin ana kaynağı değil midir bütün bunları içimize doluşturan? Vahametin üstünü "sosyalizm" sözcüğüyle örterek, beş bin yıllık çaresizliğimizin ta kendisi olan şeyin isminin önüne "komünist" sıfatını koyarak, içten içe kabul ettiğimiz, bizi kucaklamasına izin verdiğimiz ve asıl savaşmamız gereken sistem değil midir tüm yaşanan kaosun sorumlusu?

Bizi avuç dolusu öpücüklerle kucaklayan, nihayetinde öpücüklere "boğan", nefessiz bırakan bu sistemin öz varlığı sürdükçe sosyalist devlet olsun, komünist devlet olsun -hiç fark etmez. Ulus-devlet denen canavarın alışkanlıkları vardır: Sömürü, "artık" değer (tekel-sermaye) oluşturma, kölelik (ilkel veya modern) üzerinden yükselmek, komşularına ambargolar koymak, aynı tehditlerle muhattap olmak ve en kötüsü de kanlı savaşların bir parçası olmak...

Kurduğum sisteme "sosyalist" diyeceğim, açlıktan ölen insanların utancını hissetmeyeceğim. Emek hareketinden dem vuracağım, işsizler ordumu görmezden geleceğim.

Bu kısır düzen, ucuz bir ütopyadan başka bir şey değildir.

Bizi, 'bizim gelecek'e taşıyacak şey zihniyet devrimidir. Salt çözümcü değil çözümlemeci olmak, kahırlı anlamlar biçilen varoluşumuzun umut dolu anlamlarla olgunlaşmasını sağlayacaktır.

Toplumun içindeki kaosun baş aktörü Ulus-Devlet sistemidir.

Savaş topraklarında yaşayanından tut, topraklarında savaş süren gençlerin sırtından yükselen metropollerde yaşayan çocuklara kadar; herhangi küçük bir çocuğun diline baktığımızda, ulus-devletin yıkıcılığını ve inşa ederken aynı zamanda yok edişini görebiliriz.

Hakikatin kıyısında dolaşmaya başlayınca, üzerinden binlerce yıl geçmesine rağmen aynı yolu, aynı yöntemi, benzer söylemi ve gözleri kör eden aynı renkleri kullanınca maalesef hakikata dokunulmuyor, a dostlar!