Sinema oyuncusu Uğur Yücel, Milliyet’ten Senem Aydın’la yaptığı açıklamalarda hayatıyla ilgili ilginç anlar paylaştı. Şener Şen ile bir daha aynı projede yer almayacaklarını belirten Yücel, “Biz dostuz ama öyle partner durumu yok. Hatta yan yana geldiğimizde sinema bile konuşmayız neredeyse. Film, anılardan ibaret… Yemekte buluşmak daha iyi” dedi.

Yücel’in açıklamalarından bazıları şöyle:

‘Nefes Nefese’nin çekimleri nasıl gidiyor?

İlk gün zordu çünkü çok sıcaktı. Ben tam kuzey insanıyım, soğuk iklim adamıyım. Mesela Kars benim için ideal, şu an gece 12 derece orada. Yazları Norveç’te iş arayacağım. İsveç dizilerinde göçmeni oynayayım. Ama hem Adana’yı hem de Antakya’yı seviyorum. Ülkede 4-5 şehir var, böyle çok bağlandığım. Antakya’da yaşayabilirim… Lezzet, insanlar ve dostlar mükemmel. İstanbul’dan tam anlamıyla koptum. İşimizin merkezi orası olmasa, semtime uğramam.

İlk bölümün yönetmenliğini de yaptınız. Oyunculuk ve yönetmenlik arasındaki farklar neler?

Bir orkestrayla şef arasındaki durum… Meraklısı bilir, şefin elindeki baget, eserin ruhunu değiştirir. Daha doğrusu şefin ruhu, eserin değerini değiştirir. Evet, koca bir oyuncu ve setten oluşan yüzlerce insan sana bakar. Bir sözüne… Ne büyük sorumluluk! Diğeri daha konforlu, sahnemi oynar giderim. ‘Haydi abi, senin sahneler geliyor kostüme alalım’ diyorlar. Ardından git monitöre, kendini izle. Tımarhanelik bir durum.

Yazarlık, yönetmenlik ve oyunculuk… Uğur Yücel’i hangisinde daha iyi ifade edebiliyorsunuz?

Kıvrak cevap verme pratiğim yok… Hemen itirafa geçiyorum. Bir kere adımı ve soyadımı yan yana getirmiyorum. Bir Uğur Yücel müessesem yok. Kendimi ifade etme yerimi henüz bulamadım. Hissettiklerim, yaptıklarımdan ileride gidiyor. Hislerimi tatmin edemiyorum. Arada esintiler oluyor, o kadar. ‘Aha bu oldu’ dediklerim, bazı anlardan ve paragraflardan ibaret. Okuyup, izlediğinde gömüyorsun kendini ancak. Tatmini orada buluyorum, bir eserin içinde kaybolduğumda…

‘Arabesk’, ‘Muhsin Bey’ ve ‘Eşkıya’ gibi fenomen filmlerin efsane oyuncususunuz. Bu projelerin hayatınızdaki yeri nedir?

Seyircilerin övgüsü bitmiyor. Ruhumuz okşanıyor, mahcubiyet duyuyoruz.

‘Eşkıya’, Türk sinemasının yeni çağı olarak gösteriliyor. Buna katılıyor musunuz?

O projeden sonra uzun süre oyunculuk yapmadım. Kendimi de beğenmem orada. Ama iki ay önce Midilli’de arkadaşlar, Panayudu Köyü’ndeki buzikici Yorgo’nun evinin bahçesinde, duvara bez gerip, ‘Eşkıya’yı oynattılar. Yunanca alt yazılı… Uzun bir masa etrafında 20-25 kişi izlediler. Gösterimden önce bir şeyler söylememi istediler; ‘Bir başka zamanın ilk adımlarıydı’ dedim. Sonra film izlenirken arkalarda bir kalasın üzerinde zırlayıp, ağladım.

İnsanın gençlik kırılganlığı, öfkesi çok uzağa fırlatıyor kendini. Ne kadar uzak düşmüşüm yaptığımıza o zamanlar… Birden eski bir günahımla karşılaşmış gibi oldum. Beslediğin duygular kırılıveriyor işte. Kırıldığın yerde çözülüyorsun. Esas önemli olan ne kadar gönül koyduğun o işe, çok duygulandım. Hiç duymadığım eleştiriler duydum. Yönetmene, yazara ve özellikle unutamayacakları insan yüzlerine övgüde bulundular. Galiba bir filmden çok başka şeylerle ilgilendiler. Kendilerine yakın bir dünya gördüler.

Şener Şen’le sizi aynı projede yeniden izleme şansımız olur mu?

Olmaz. Biz dostuz ama öyle partner durumu yok. Hatta yan yana geldiğimizde sinema bile konuşmayız neredeyse. Film, anılardan ibaret… Yemekte buluşmak daha iyi. Masada da zaten Şener Abi izlenir. Havasını bulursa… Ama ben onu iyi azdırıyorum, çok gülüyorum. Onlarca defa aynı hikâyeyi anlattırırım bir yolunu bulup, masa kopar.