Dün (14 Şubat) İsmail Beşikçi Vakfı'nda Barış Ünlü'nün Türklük Sözleşmesi ve Türklük Halleri adlı söyleşisi vardı. Aslında Barış Ünlü 5-6 yıldır bu alanda söz söylüyor, yazıp çiziyor ama söyledikleri söylediklerini haklı kılarcasına ilgi çekmiyor. Öcalan okumaları üzerine sorduğu soruyla gündeme gelince biraz daha hatırlanır oldu.

Ünlü, Bu ülkenin bir "Türklük sözleşmesi" çerçevesinde kurulduğunu, Türk olanın bu sözleşmeye imza atmamış olsa bile, bundan haberdar olmasa bile bu sözleşmeye tabi olduğunu ve bu sözleşmenin sağladığı imtiyazlardan faydalandığını belirtiyor. Ve yine Türk olmayan Ermeniler ve Rumların bu sözleşmeden uzaklaştırıldığını; Arap, Kürt, Çerkes, Arnavut vb. toplumların ise Müslüman olmalarından kaynaklı (ki Türklük Sözleşmesinden önce Müslümanlık Sözleşmesi var) Türklük sözleşmesine Türklüğü kabul etmeleri şartıyla alınabildiklerini belirtiyor. Yani Türk olduğunuz oranda ödüllendirildiğiniz, Türklükten uzaklaştığınız oranda cezalandırıldığınız bir mekanizma bu. Türk olduğunuz için daha kolay iş bulabilir, daha çabuk yükselebilirsiniz. Türk olmadığınız için başınıza ölüm dahil her türlü şey gelebilir.

Türk bireylerin bu imtiyazdan olmamak için gösterdikleri reaksiyonlara, içinde bulundukları hallere de "Türklük halleri" diyor Ünlü. Örneğin Kürtlerin ve Ermenilerin bu bireylerin ilgi alanına girmiyor olması veya en demokrat, solcu ve Marksistlerin bile söz konusu Kürtler ve Ermeniler olunca birden bu sözleşme doğrultusunda tavır belirliyor olmaları bir Türklük halidir. Buna mecliste Kürtçe konuşan Ahmet Türk için "ama bunlar da çok oluyor" diyen demokrat akademisyen, Kürdistan'dan bahsedilince "milliyetçilik yapmayalım" diyen Marksist gibi örnekler verilebilir.

Türklük halleri dünyadaki "beyazlık halleri"yle benzerlik gösteriyor. Zaten Ünlü, beyazlık halleri literatüründen hareketle Türklük hallerinin çerçevesini çizmeye başlamış. Beyazlık hallerini anlamak için Amerikalı beyaz bir feminist olan Peggy McIintosh'un "White Privilege" (beyaz imtiyaz) adlı kısa makalesine değinmekte fayda var. Bir günde sokakta karşılaşabileceği, bundan faydalanabileceği 26 beyaz imtiyaz saymış McIintosh. Takip edilmeden, dışlanmadan rahatça bir yere girmekten, rahatça alış veriş yapmaya kadar bu imtiyazların neler olabileceğini sıralamış. Örneğin muhtemelen hiç aklımıza gelmemiş olan yara bandının renginin de bir beyaz imtiyaz olduğunu belirtmiş. Üzerinde düşününce hayır demek mümkün mü? Beyazlık hali de tam olarak böyle bir şey. Bir imtiyazın farkına varmadan ondan faydalanma.

Dünyadaki bu beyaz imtiyaz öyle kolay kolay "aşılmamış". Beyazlar bu imtiyazlardan durduk yere vazgeçmemiş. Yara bandı rengi örneğinde belirttiğimiz üzere bazı imtiyazların farkında bile değillermiş. Siyahlar mücadele ettikçe beyazlık krizi doğmaya başlamış. Birçok beyaz bu imtiyazların farkına varmış, benlikleri, özgüvenleri sarsılmış. Hem Amerika'da hem Güney Afrika'da yapılan siyah isyanı ve mücadelesi beyazlık sözleşmesini krize götürmüş ve hala sorunlar olmakla beraber başarıya ulaşmış. Bu mücadelede Luther King, Malcolm X, Steve Biko, Frantz Fanon gibi kişileri anmadan geçmemek gerekiyor. Biko'nun Siyah Bilinci kitabı ve Fanon'un Siyah Deri Beyaz Maske kitapları tam da bu beyazlık sözleşmesi ve konforunu ve bunla bağlantılı olarak siyahların kölelik hallerini ele almaktalar.

Türkiye'deki Türklük sözleşmesi de Kürtlerin ve kısmen Ermenilerin mücadelesiyle çatırdamaya başladı. Yine Ünlü'nün sözleriyle isimlerin önüne TC yazmalar, bazen delirme hallerine varan reaksiyonlar bu çatırdamayı gösteriyor. Ünlü, buna güçten düşmekten, gelecek görememekten kaynaklı "Türklük krizi" diyor. Burada da Türklerin imtiyazlarından vazgeçmeye niyetleri yok. Çoğu imtiyazlı olduğunun farkında bile değil. Ayrıca Türklüğe yaklaştıkça ödül, ondan uzaklaştıkça ceza mekanizmasından kaynaklı Beşikçi gibi örnekler çıkmıyor. Farkına varıp gereğini (Türklüğünü bir kenara bırakma, Türklükten istifa etme) yapmak demek Beşikçi’nin başına gelenleri göze almak demektir.

Türkiye'de bir tek Türklük sözleşmesi yok tabi. Bunun yanında Sünnilik ve dünya genelinde de var olan haliyle erkeklik sözleşmesinden bahsedilebilir. Bir Sünni de bu ülkedeki Sünnilik imtiyazlarından olabildiğince sadece Sünni olduğundan ötürü faydalanıyor. Camisi, Kuran Kursu, Din dersi, yine işe daha kolay kabul edilme, yükselme vs. Tüm bunlar Aleviler için ise dezavantajdır.

Aynı şekilde Erkeklik de erkek olmaktan kaynaklı esas bir imtiyaz halidir. Rahat yürüyebilme, oturma, giyinme, dışarı çıkma, çocuk bakmama, yemek yapmama, konuşma vb. onlarca imtiyaz sayılabilir. Kadınlar ve eşcinseller kadın ve eşcinsel olmaktan kaynaklı tüm bu alanlarda dezavantajlıdır. Bu erkek imtiyazından dolayı her gün sokak ortasında katlediliyor, tecavüze uğruyorlar. En son Özgecan olayında görülebileceği üzere yalnız başına otobüse binmek tüm bunların, üstüne bir de yakılmanın başına gelmesi için yeterli. Katili erkek, adliye salonundan gülümseyen selfiesini yollayabildi dışarıdaki bizlere. Başına aslında hiçbir şey gelmeyeceğini, iktidarın, dahası toplumsal yasanın yanında olduğunun özgüveni var üzerinde. Tıpkı Hrant'ı öldürdükten sonra bayrak önünde poz veren Samast ve yanındakiler gibi. Tıpkı Kürt gerillalarını öldürdükten sonra kafalarını kesip poz veren askerler gibi. Tıpkı leoparı/domuzu öldürüp yanında poz veren kişiler gibi... Hepsi onurlu, başları dik ve de gururla poz veriyorlar. Kendi İnsanlık, Türklük, Erkeklik, Sünnilik hallerinin toplumsal sözleşme olduğunun, bu sözleşmenin onları her alanda imtiyazlı ve dokunulmaz kıldığının bilincindeler. Bunun rahatlığıyla hareket ediyorlar.

Bu sözleşmelerin sınırları öylesine belirgin ki dezavantajlı gruplardan kimi bireyler de bu sözleşmede yer almak için çaba gösteriyorlar. Örneğin kabul edilmek ve yükselmek için kimi Kürt ve Alevi, Kürtlüklerinin ve Aleviliklerinin üzerini örtüp Türklüğe ve Sünniliğe yaklaşıyorlar. Yine erkeklerin olduğu bir camiada "erkektir yapar, kocama yemek yaptırmam, o saatte orda ne işi var, böyle açık giyinmeseymiş o da vb." sözler sarf eden kadınlar bu imtiyazlı erkeklik sözleşmesinde yer edinmeye çabalıyorlar. Ama bu kişiler asla o imtiyazlı bireyler gibi olamaz, o bireylerce tam kabul görmezler çünkü özünde o sözleşmelerin doğal birer üyesi değiller. Yani Türk değiller, Sünni değiller, Erkek değiller. Bu imtiyazlı bireyler arasında ne onlar gibi olabilen ne kendileri kalabilen, hep sırıtan bir olmamışlıkla yaşamak zorunda kalırlar.

Peki ne yapılmalı bu bütüncül tahakküm yaratan imtiyaz sözleşmelerine karşı? Yukarda beyazlık imtiyazının ancak siyahların mücadelesiyle geriletildiğini, yine Türklük halinin Kürtlerin ve kısmen Ermenilerin mücadelesiyle krize girdiğini belirttik. Doğadaki insan imtiyazına karşı bazı hayvanlar insanlara saldırarak cevap veriyorlardır belki ama Erkeklik imtiyazına karşı Kadınların ve eşcinsellerin, Sünnilik imtiyazına karşı da Alevilerin, yine zengin imtiyazına karşı fakirlerin mücadelesi dışında bir yol görünmüyor. Bu mücadelede de uzlaşmaz olmak ve diğer dezavantajlı gruplarla mücadele birliği sağlamak imtiyaz sözleşmelerinde daha kolay krizler yaratıp dezavantajlı gruplar adına başarıyı hızlandıracaktır. Özgürlükleri, eşitliği önemseyen imtiyaz sahibi Türk, Erkek, Sünni bireyler ise en azından bu imtiyazlı konumlarını fark etmek için çaba göstermeliler. Belki birer Sartre veya Beşikçi olmayacağız ama en azından konumumuzun farkına varıp utanç duyacağız. Bu utancı duymadıkça her erkek, Türk ve Sünni birey öldürülen her kadın, eşcinsel, Kürt, Alevi ve Ermeni'nin katlinden sorumludur.

Not: Bugün 15 Şubat. Türklük sözleşmesini kabul etmeyen Kürtlerin liderlerinden Öcalan'ın yakalanıp Türk bayrakları önünde poz verdirildiği günün 16. yıldönümü. Şiddetle kınıyorum.