Dolaylı vergilerin toplanan tüm vergilere oranı konusunda OPEC ortalaması %35 iken, Türkiye’de bu oran tam %67. Yani, Türkiye’de toplanan vergilerin %67’si herhangi bir şekilde ticaret yapmayan, şirket sahibi olmayan sıradan vatandaşlar tarafından ödeniyor. Dolaylı vergiler katma değer vergisi (KDV), özel tüketim vergisi (ÖTV), banka ve sigorta muameleleri vergisi (BSMV), gümrük vergisi ve damga vergisi gibi hepimizin günlük hayatta herhangi bir emtia satın alımında ödemekte olduğumuz vergilerden oluşuyor. Bu da demektir ki, devlet en fazla geliri olanlardan gerekli vergileri toplamaz veya toplayamazken, vergilerin üçte ikisini sadece geçim derdindeki vatandaşın sırtından kotarıyor. Her seferinde af açıklamasını yapan muhterem yetkilinin adeta yemin üzerine yemin etmesine rağmen, Türkiye’de son 16 yılda 9 kere vergi affı ilan edildi. Tüm Cumhuriyeti tarihinde ise bu sayı 35’i buluyor. Dolayısıyla, vergi mükellefleri daima bir vergi affı veya indirimi noktasında haklı ve mantıklı bir beklenti içerisine girmiş oluyorlar. Verginin kutsal ve vergi mükellefi olmanın da bir onur olarak kabul edildiği ABD’nin en önemli isimleri ve tarihsel figürlerinden biri ola Benjamin Franklin’in güzel bir sözü var: “Hayatta kesin olan iki şey vardır, ölüm ve vergiler” (In this world nothing can be said to be certain, except death and taxes)

Anayasanın 73. Maddesi şöyle der; “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.” Asgari ücretten kesilen veya çocuk bezinden, mamasından alınan vergi indirilmezken, inşaat, mobilya, tekstil firmalarını kurtarmak için geçici ve popülist vergi indirimleri getiriliyor. Almanya’daki asgari ücretli (1,6 motor gücüne sahip) bir binek araç alabilmek için 19 ay çalışması lazım (2 ayı vergiye, 17 ayı otomobile gidecek şekilde), Türkiye’deki bir asgari ücretlinin ise aynı arabayı alabilmesi için tam 108 ay çalışması lazım, bunun 53 ayı vergiye, 55 ayı otomobilin maliyetine gidiyor. Gelir idaresi başkanlığı faaliyet raporunda en son 2015 yılında yayınlanan verilere göre, 1,5 milyon lira değerindeki bir taksi plakası sahibi (vergisini tek bir asgari maaş üzerinden ödediği için) yılda sadece 2,220 lira vergi öderken, bir halk otobüsü sahibi ise yıllık 1004 lira vergi ödemiş. Kuyumcuların ödediği yıllık vergi işletme başına 1602 lira. Aynı yıl 2000 lira brüt maaşı olan bir vatandaş ise 3600 lira gelir vergisi ve damga vergisi ödemiş. Futbolcuların ödediği vergi bile AB ortalaması %42 iken, 2016-2017 sezonunda 2,3 milyar lira olan Süper Lig gelirlerinin 2017-2018 sezonunda 3,2 milyar liraya ulaştığı Türkiye’de futbolcular yalnızca %15 vergi ödüyorlar. İşte Türkiye’de vergi adaleti bu şekilde sağlanıyor!

Bizim rekor kıran toplam yıllık ihracatımız 165 milyar doları bulurken, Hollanda’nın sadece tarım ihracatı 100 milyar doları aşıyor. Türkiye dünyanın en çok üzüm üreten 4. ülkesi, en çok üzüm ekilen topraklara sahip 2. ülkesi (Fransa’dan sonra). Dünya çapında en çok kuru üzümü satan ülke Türkiye. Fakat Fransa’nın 15 milyar dolarlık yıllık şarap ihracatı var. Biz ise ancak 12 milyon dolar şarap ihracatı yapabiliyoruz, yani Fransa’nın binde biri kadar. Şeriat ile yönetilen Malezya bile yılda 40 milyon dolarlık şarap satıyor. Hatta bizim ufak bir şehrimiz büyüklüğündeki Gürcistan şarap ihracatından bizim 5 katımız para kazanıyor. Biz genelde üzümü pekmez veya şıra yaparak değerlendiriyoruz. Ürüne katma değer eklemeyi bir türlü akıl edemiyoruz.

Devletimizin açıkladığı resmi rakamlara göre bile gelecek yıl enflasyon artışı %23,5 olacak. Onca indirim kampanyaları, alınan ve verilen sözler, teşvikler, vergi indirimlerine rağmen, her ay enflasyon artışları rekor kırmaya devam ediyor. Bu teşvik, indirim ve kampanyaların olmayacağı 2019’un seçim sonrası kısmında bizi bazı kötü sürprizler bekliyor olabilir. Daha dün Moody’s “Türkiye ekonomisinin 2018 yılı genelinde %1,5 oranında büyüyeceğini, 2019 yılında ise %2 küçülmesini beklediklerini” ifade etti. Öte yandan, Türkiye ekonomisine dair 2018 ve 2019 büyüme beklentilerini aşağı çeken Fitch, kur krizinin, yüksek enflasyonun ve dış finansman koşullarda yaşanan sıkıntıların 2019’da ülkenin resesyona sürüklenmesine neden olacak ekonomik bir şok yarattığını kaydetti. İşsizlik rakamları artmaya devam ederken, ‘resmi’ rakam %11,1’e çıktı. Böylesi bir dönemde Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan ise, “Kanal İstanbul Projesi kapsamında 10 yeni köprü yapmayı planladıklarını” belirtti.

AB NATO’dan ayrı ve bağımsız bir Avrupa ordusu kurmayı gündeme getirmişken, Trump ABD’yi yeniden yerkürenin tek merkezi haline getirmek üzere gerekli gördüğü adımları büyük bir sürat ve cüretle atıyorken, Orta Doğu toprakları dünyanın süper güçler tarafından çoktan paylaşılmışken, teknoloji ve endüstride yepyeni atılımlar deneyimlenirken, Türkiye’de halen ezanın Türkçe mi yoksa Arapça mı olması gerektiğine kafa yoruyor, önümüzdeki sene yapılacak olan yerel seçimlerde aday olacak ve olmayacak, adaylık için daha yeni seçildiği milletvekilliği görevinden istifa edecek veya etmeyecek isimleri, kurulacak veya kurulamayacak olan ittifakları görüşüp, tartışıp zaman ve enerjimizi bu gibi noktalara harcıyor, tüketiyoruz. 80 sene önce kaybettiğimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün hayalini kurduğu Cumhuriyet -herhalde- bu değildi…