Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Başkanı Kamuran Yüksek, Türkiye’de yaşayan halkların mevcut koşulları hak etmediğini belirterek “Türkiye’de bayrak tehlike altında değil, toprak tehlike altında değil, devletin birliği tehlike altında değil. Tehlike altında olan tek şey AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hayalleri” ifadesini kullandı.

BirGün’den Hüseyin Şimşek’e konuşan DBP Eş Başkanı Yüksek’in açıklamaları şöyle:

‘BU HALK BARŞ İSTİYOR’

Newroz’dan önce yapılan ‘canlı bomba saldırısı olacak’ haberlerine rağmen alanlara gelen yüz binlerce insanımız gösterdi ki bu halk barış istiyor. Yaşadığımız baskılara, ölümlere, katliamlara rağmen bu durum değişmemiş. Onlarca yöneticimiz tutuklandı.

Birçok üyemiz gözaltına alındı. Fakat buna rağmen Newroz’a katılım görkemliydi. Oraya gelen yüz binlerce insanın tümü bir canlı bomba saldırısında ölmeyi göze almıştı. Bu bakımdan Newroz’a katılım ve verilen mesaj hiç de yabana atılacak cinsten değil.

Türkiye toplumunun tümüyle baskı ortamına ve korkuya teslim olmadığı anlaşılıyor. Umutlu olmak gerekiyor. Bütün yaşananlara rağmen, Kürt halkı demokratik siyasal çözümden yana olduğunu ortaya koydu.

‘TÜRKİYE’DE TEHLİKEDE OLAN TEK ŞEY AKP İKTİDARI’

Türkiye’de yaşayan halkların hiçbiri mevcut koşulları hak etmiyor. Hükümet, yaşananların ‘Kurtuluş Savaşı’yla eşdeğer olduğunu söylüyor. Kesinlikle ortada böyle bir durum yok. İktidar, kendi politikalarını meşru göstermek için böyle bir söylem geliştiriyor. Bugün çok net bir şekilde söyleyebilirim ki; Türkiye’de bayrak tehlike altında değil, toprak tehlike altında değil, devletin birliği tehlike altında değil.

Tehlike altında olan tek şey AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hayalleri. AKP, kendi iktidarını sürdürmek için bir savaş politikası yürütüyor ve bunu örtmek için bunun bir ülke savaşı olduğunu ifade ediyor. Yaşanan durum bundan ibarettir.

'BU İKTİDARA MECBUR DEĞİLİZ’

Çözüm açısından halkımızın önerisi sabittir. İlk olarak eğer yapabilecekse mevcut hükümet; politikasını tamamen değiştirmeli, iç ve dış politikasını savaş odaklı olmaktan çıkarmalı ve müzakere ile barışa endekslenmeli. Türkiye’ye yeni bir rota gerekli, o da çözüm rotası.

Bu olmayacaksa, hükümet tümden değişmeli. Hükümetin politikasını değiştirme ihtimali oldukça azaldı. Böyle devam ederse, toplum buna mecbur olmadığını iyice hissedecektir ve hükümetin değişmesi için gerekirse erken seçimin yapılması için talebini ve baskısını arttıracaktır. Çünkü bizler bu iktidara mecbur değiliz. İktidarın değişmesi de imkânsız değil.

‘MÜZAKERE İLE SİLAHLAR SUSAR’

Hükümet, politika değişikliğine gitmek isterse yapacağı şey içerideki ve dışarıdaki Kürt karşıtlığı politikasını değiştirmektir. Suriye’de Kürtlerin herhangi bir statü sahibi olmaması üzerine, Türkiye’de de Kürtlerin herhangi bir hak sahibi olmasın üzerine politika inşa edilmez.

Suriye’de PYD bir düşman değil. Aksine PYD Türkiye’nin dostudur. Türkiye’de ise Kürtlerle müzakere aşamasına geri dönmesi gerekiyor. Biz buna hazırız. Müzakereye başlamak demek, sorunları hemen çözmeyecek olsa bile Türkiye’yi çatışma ortamından uzaklaştırmak demek. Çözüm bunun ileriki aşamasıdır. Görülüyor ki sosyal hayat dibe vurdu, ekonomi dibe vurdu, turizm dibe vurdu. Bu böyle gitmez. Hükümet de bu süreci artık yürütemiyor. Bu durum giderek insanların hayatını felç etmeye başladı.

‘İNSANLAR ARTIK AKP’YE KATLANAMIYORLAR'

Biz bölgede polis, asker ve devlet bürokrasisi ile sık sık yan yana geliyoruz. Onlar da bize buldukları ilk fırsatta ‘Artık bu işi çözün’ diyorlar. AKP’nin politikalarına dayanamama durumu sivil insanlar için de devlet bürokrasisi içinde görev yapanlar için de geçerli. İnsanlar, AKP’ye artık katlanamıyorlar. Türkiye’de önümüzdeki dönemde bir sosyal patlama olabilir. Öngörüm odur ki; Türkiye’de bir yıl içerisinde hükümet değişikliğine ya da politika değişikliğine gidilebilir.

AKP’DEKİ DERİN ÇATLAKLAR

AKP içerisinde de derin çatlaklar olduğunu duyuyoruz. Başbakan Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında iktidar mücadelesi var. Davutoğlu parti içinde kalıcı ve önemli bir figür olmaya çalışıyor ama Erdoğan yeni bir lider figürünü tabi ki kabul etmez. AKP içerisinde iki lider arasındaki iktidar kavgasından ve çatışma bölgelerinde yaşananlardan rahatsızlık duyanlar olduğunu da biliyorum.

‘DAĞA ÇIKIŞLAR ARTTI'

Hükümet, siyasal çözüm perspektifine ve yerel demokrasinin gelişmesi konusuna dönüş yaparsa, ilk muhatap alacağı yer İmralı’dır. Eğer İmrali ile diyalog başlarsa, kentlerdeki durum değişebilir. Daha önce sayın Demirtaş da belirtmişti. Kentlerde yapılan operasyonlarla dağa çıkışlar arttı. Zaten kentlerde çatışan gençler de PKK’nin dağ kadrosundan olan kişiler değil, o bölgelerin gençleridirler. Cizre’deki gibi toplu ölümlere rağmen görülüyor ki çatışmalar durmuyor. Bunu devletin çok iyi okuması gerekiyor. İmha ederek bu sorunu çözemezler. İnsanlar aksine çok daha öfkeleniyorlar.

‘HÜHÜMET MASAYA DÖNMELİ’

Hükümet doğru zamanda politikasını değiştirmezse, ileriki aşamada ortada dönebileceği bir masa bulamayabilir. Daha sonra Kürtlerin talepleri konusunda bile geç kalabilir. Kürtler şu an ülke bütünlüğünü bozmayan bir perspektifte olan demokratik özerklik talebiyle masaya oturmaya hazır. Suriye’de de Türkiye’de de ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı duyan ve koruyan talepler şu an varlığını koruyor. Bence hükümet, Kürtlerin talebi değişmeyecekmiş gibi bir rahatlıkta olmadan masaya dönmeli.

Hükümet bölgede yaşanan savaşın bilançosunu çarpıtıyor. İki tarafın da kayıpları telaffuz edildiği gibi değil. Psikolojik savaş politikası uygulanıyor. 40 ailenin cenaze almaya geldiği bir ilçede 300 cenazenin olduğunun deklare edilmesi bunun bir örneğidir.

'CHP’NİN ÖNERİSİNİ DESTEKLERİZ'

CHP, Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartnamesi’ni önermişti. Biz bu öneriyi önemsiyoruz, çünkü bu durum bizim taleplerimizi tam anlamıyla kapsamasa da mevcut duruma göre bir adım ötede bir uygulamadır. Bunu biraz daha genişletmek gerekecek ama o sonraki aşama. Ya kent düzeyinde ya da bölge düzeyinde özerkliklere dönüşebilir. Bu gerçekleştiğinde, İzmir’de, İstanbul’da, Konya’da da yerel özerkliğin ne kadar faydalı bir şey olduğu görülecektir.

İleriki dönemde partimizin de bir politika değişikliğine gitmesi mümkün. HDP’nin bir Türkiye partisi olmasına yönelik çabamız karşılığında elde ettiğimiz seçim zaferleri ve toplum nezdindeki saygımız zedelenmeye çalışılıyor. Bunun önüne geçmemiz için yeni bir strateji uygulayabiliriz. DBP’den isimlerin de mecliste olması ileri ki aşamada mümkündür. Fakat önceliğimiz, demokratik bölgeler inşasında yerel yönetimlerde uygulamalarımızı oturtmak, belediyecilik anlayışımızda ısrarcı olmaktır.

‘SİVİLLERE YÖNELİK EYLEMLER KABUL EDİLEMEZ’

TAK’ın sivillere yönelik eylemleri konusunda da tavrımız net. Cizre’deki insanların katlediliş biçimi, oradaki uygulamalar, teşhir ediliş şekli ne kadar acımasız olursa olsun, misillemeye yönelik veya başka bir olaya yönelik, sivillere zarar veren eylemi asla kabul etmiyoruz. Sivil hedefler hiçbir koşulda tasvip edilemez, maruz gösterilemez. Özellikle halkların kardeş olduğunu söylüyorsak, asla böyle bir eylemin savunucusu da olamayız. Sadece siviller değil, asker ve polise yönelik saldırıların da durmasını istiyoruz. Bu saldırıların sona ermesi için çözüm üretmek istiyoruz. Bu yüzden acilen masaya oturmak gerekiyor.

‘EŞİTLİĞE ADALETE DAYALI SİSTEM MÜMKÜNDÜR’

Kürtler, Suriye’deki adımlarını yeterince anlatamadı. Kuzey Suriye’de bir federasyon ilan edildi. Fakat bu federasyon Kürtlere özgü bir federasyon anlayışı değil. Bizler elbette halkımızın dilini, kimliğini, değerlerini korumak ve yaşatmak için mücadele ediyoruz ama mücadelemiz yalnızca bizim halklarımızla sınırlı değil. Yeni bir yaşam şekillenebilir diyoruz.

Ortadoğu’daki ve Anadolu’daki mevcut sistem, burada yaşayan halkların kaderi değildir, değişebilir. Eşitliğe, özgürlüğe, adalete dayalı bir sistem mümkündür. Suriye’de ilan edilen federasyonun içinde Kürtlerle birlikte Araplar, Türkmenler, Ermeniler, Arapların Nusayri ve Sünni kesimleri de var. Cerablus-Azez bölgesi fiili olarak işgal altında olduğu için federasyonda yoklar, ama ilan edilen federasyon orayı da kapsıyor. Oralar temizlendiğinde federasyona katılacaklar.

Suriye’nin toprak bütünlüğü içerisinde bir federasyon oluşturuldu. Lazkiye bölgesini ve çevresini kapsayan bir federasyon daha oluşabilir. Sünni Arapların yaşadığı bölgede de bir federasyon kurulabilir. Yani üçlü federasyona dayalı bir Suriye Demokratik Federasyonu inşa edilebilir.

‘KÜRTLER BİRLEŞMEYECEK’

İnsanların bir başka endişesi de Suriye ve Türkiye Kürtleri’nin birleşme fikri. Kuzey Suriye’de kurulan bir federasyonla Türkiye’deki Kürtleri birleştirmek gibi bir düşünce asla bulunmuyor. Türk halkı bu konudan emin olsun. Böyle bir plan uzun vade de yok. Aksine Suriye’nin kuzeyindeki federasyonla Türkiye ve Suriye arasındaki ticaret artar, ekonomi gelişir.