Taraf Gazetesi’nin 24 ve 25 Haziran tarihlerinde ilk sayfalarında ve yine ekonomi sayfalarında verdiği “Maliye’nin hükümete yakın şirketlerle yaptığı vergi uzlaşmaları” haberinin birkaç açıdan incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Vatandaşa yönelik vergi uygulamalarında gayet şahin davranan hükümet, kendisine yakın gördüğü Cengiz İnşaat, Albayrak Grubu ve Elektromed adlı şirketlerin 608 milyonluk vergi borcunu Maliye’ye bağlı Merkezi Uzlaşma Komisyonu aracılığıyla sadece ve sadece 7 milyon liraya düşürdü.

Üstelik bu durum Sayıştay Denetçileri tarafından yapılan inceleme sırasında tespit edilmesine rağmen, Sayıştay Kanunu’nda yapılan değişiklikle raporlar sümen altı edildi bile.

Bu örnek sadece AKP dönemine has bir uygulama da değildir. Cumhuriyet Tarihi boyunca tek parti dönemi ve daha sonra çok partili dönemler ve askeri yönetimler de dahil olmak üzere siyasi erki elinde bulunduran kesimler başta kadrolaşma, ihaleler, teşvikler, devlet bankaları aracılığıyla verilen ve dönmeyen krediler, vergi uygulamaları aracılığıyla oluşturulan kamu zararları gibi uygulamalarla siyasi yönetimi adeta genel rant dağıtım araçlarına dönüştürmüşlerdir.

O zaman şu soruyu herkesin kendine sorması gerekir. Türkiye’de siyaset toplumsal fayda gözetilerek mi yapılır? Yoksa siyaset halk yararına şöyle veya böyle yapılırken aynı zamanda bir rant dağıtım aracı mıdır?

Yine Taraf Gazetesi’nde birkaç ay önce bir haber okuduk. Tabi ana akım medyada bu haber pek bir yer tutmadı. İhale Yasası ile ilgili hapis cezalarını azaltan ve hatta hapis cezasını para cezasına düşüren kanun teklifini komisyona hem de muhalefet partisi önermişti ve iktidar partisi de adeta bu pas kaçmaz dercesine hemen kabul etmişti.

Eeee tabi gayet normal. Hem iktidarın hem de muhalefetin elinde binlerce belediye ve verilecek tonlarca ihale var. Merak etmeyin bakanından belediye encümen üyesine kadar turnikenin içinde olan hatırı sayılır bir kesim bir biçimde bu paylaşımda yıllarca yer almışlardır.

Türkiye Yolsuzluklar Tarihine bir göz attığınızda abartmış olmadığımı da göreceksiniz. Örtülü ödeneği kendi çıkarına kullanan Başbakan’dan, rüşvetten suçüstü yakalanan bakana, İski’de rüşvetten yakalanan ve hüküm giyen müdürden sıradan bir belediye meclisi üyesine kadar pek çok müstesna örnek bulabilirsiniz.

Bunlar yetmiyormuş gibi siyasi partilerin biz halkı bir de resmi bir biçimde soyduğunu görüyoruz. Mecliste grubu olan partilere devlet (yani halk) bir de hazine yardımı yapmaktadır. 2002 yılından bu yana AKP’ye 768 milyon, CHP ye 390 milyon, MHP’ye ise 234 milyon lira olmak üzere toplam 1 milyar 392 milyon lira (eski parayla 1 katrilyon 392 milyar lira) ödenmiştir.

VATANDAŞ PARTİLERE PARA YARDIMINI İSTİYOR MU?

Yani mecliste grubu bulunan herhangi bir parti kanun koyucu olarak kendi adına vatandaşın parasını istemi dışında gasp etmektedir. Partiler sorsun bakalım, çok merak ediyorum. Vatandaş partilere hazine yardımı adı altında para yardımı yapılmasını istiyorlar mı? Emin olun bunun cevabı ezici bir çoğunlukla hayır olacaktır. Bir an düşünün, hangi ülke, milletvekili adayı olmak için vatandaşından onbinlerce lira adaylık parası talep eder. Veya hangi belediye başkan adayına o yörenin zengini veya iş adamı bir karşılık görmeden veya bir diyet ödettirmeden yardım eder?

FİNANSAL ANLAMDA HALK DÜŞMANLARI

Bu ülke 90’lı yıllarda banka sahibi olan ve kamu bankalarının kendi bakanlığına bağlı olduğu bir örnek yaşadı? Bu ülke vatandaşlardan topladığı mevduatı usulsüz bir biçimde kendi şirketlerine aktaran iş adamları tanıdı. Bu ülke banka sahiplerinin back to back kredi diye tanımladıkları birbirlerine borç vermiş gibi gözükerek ortaya çıkan zararı devlete ödeten iş adamları tanıdı. Açık ifade etmek gerekirse bu tarz insanlar finansal anlamda halk düşmanlarıydı. Çünkü o şık ve kalite kıyafetleriyle adam gibi görüntü verirken aslında halkın parasını, varlıklarını emen canavarlardan farklı değillerdi. Bu iş adamlarının o dönemin politik figürlerine çok yakın olduğunu ve siyasetin rant dağıtım aracının mekanizmaları arasında olduğunu herhalde bilmeyen yoktu.

Eminim ki bu ülkede dürüst, gerçekten idealist, toplumcu faydaya inanan insanlar da çok fazladır. Önemli olan da ülkenin geleceğine bu insan kumaşının damga vurmasıdır. Yoksa zihniyet değişmedikçe hangi parti iktidara gelirse gelsin sonuç değişmez. Dolayısıyla sadece idari anlamda değil iktisadi anlamda da siyasal yönetimlerin açık, şeffaf ve her anlamda halk adına denetim yapacak bağımsız denetim kurumlarına hesap verebilir olmaları gerekmektedir.