Onlar Türk, Pomak ve Roman’dı.
Yüzlerce yıldır aynı topraklarda yaşıyorlardı.
Büyük bölümü tarımla uğraşıyor, siyasete yanaşmıyorlardı.
Kendileri bilmese de stratejik bir bölgede nüfus yoğunlukları vardı.
Bulgaristan’ın en bereketli topraklarında, Karadeniz kıyılarında ve hem Türkiye hem Romanya sınırına yakın yerlerde yer yer çoğunluğa ulaşıyorlardı.

İşte bu durum çift kutuplu dünyanın Bulgaristan’ı için korku yaratıyordu: Ya bir gün sırtlarını Ankara’ya dolayısıyla Batı dünyasına dayayıp ayaklanırlarsa...

Ülkenin Başbakanı Todor Jivkov, bu “tehlikeyi” 23 Haziran 1989'da SSCB lideri Mihail Gorbaçov ile görüşmesinde şu sözlerle dile getiriyordu:

“Ülkemizde 800 - 850 bin Müslüman var. Eğer bir tedbir almazsak 20 yıl sonra Bulgaristan ikinci bir Kıbrıs'a dönüşecek. Bizim hesaplarımıza göre, 500 bin kişiyi göç ettirmemiz gerek. Kesin görüşümüz şu: Biz bunları asla Türk olarak kabul etmeyeceğiz”

Ve öyle de oldu. Bulgar hükümeti sınırlarında yaşayan bütün Müslüman nüfusu, Türkleri, Pomakları ve Romanları asimile etmeye karar verdi. Dinleri değiştirilmeye çalışıldı, isimleri Bulgarcaya çevrildi. Hükümet izlerini silmeye o kadar kararlıydı ki mezarlıklar dahi tahrip ediliyordu.

Türkçe bağlamak yasak ayakkabı bağını,
Türkçe ayırmak yasak solunu ve sağını,
Sofrada ekmeğini Türkçe dilmeyeceksin,
Türkçe yaşamıyacak, Türkçe ölmiyeceksin.
Ömer Osman Erendoruk (Bulgar Türkü şair)

Sonunda 330 bin Türk göçe zorlandı Türkiye’ye. Kendilerinin daha önce hiç ayak basmadıkları topraklara. Büyük bir korkuyla geldiler yeni ülkelerine. Ne de olsa arkasında Moskova’nın desteğini hisseden Bulgarlar kulaklarına şu sözü fısıldamışlardı: İstesek 12 saat içinde Boğaz’a geliriz.

Göçün yaşandığı 1980’li yılların sonlarında Türkiye ise darbeden sıyrılmaya çalışıyordu. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda Turgut Özal vardı. Sesini Bulgaristan’a karşı yükseltmeye çalışıyordu. Ancak kendi ülkesinin de sicili o kadar temiz değildi. Bu konudaki itiraf yaklaşık 20 yıl sonra şu sözlerle ifade edilecekti:

“Bu ülkede ırkçılık olmadı mı? Bu ülkede asimilasyon olmadı mı, tanımamazlık inkar olmadı mı? İtiraf edeyim ki diz boyu oldu” AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, 6 Aralık 2009

“Ey benim Kürt kardeşim, yıllarca CHP zulmünü yaşadın, yıllarca CHP’nin kurucusu ve müdafi olduğu resmi ideolojinin asimilasyon, inkar, ret baskısını yaşadın.” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 1 Haziran 2011

“1940’lardan sonra ortaya çıkan asimilasyon, ret ve inkar politikaları, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine olduğu kadar, Atatürk’ün millet tarifine de bütünüyle aykırıdır” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 10 Kasım 2011

Bulgaristan Parlamentosu sonunda Komünist rejimin Müslüman nüfusa uyguladığı asimilasyon politikasını kınadı. Parlamentoda kabul edilen bildiride suçluların cezalandırılması da istendi. Peki ya Türkiye?