19 Haziran tarihinde gerçekleşen Trans Onur Yürüyüşü'ne dair gözlemlerimi paylaşmak istiyorum. Hem yürüyüş öncesi milliyetçi ve muhafazakâr kimi grupların tehditleri ve hem de Türkiye’deki siyasi iklim bu yıl ki yürüyüşü daha da önemli kılmıştı. Acaba ne olacak? Bu acaba benim gibi birçok insanın içinde de geçiyordu. Bu acabayı günün erken saatlerinde Taksim ve İstiklal Caddesini kolluk kuvvetleri ile dolduran Valilik ve de Emniyet Müdürlüğü ’de yaşıyordu sanırım.

Böylesi bir yazı yazma ihtiyacı daha önce duymamıştım, ancak Trans Onur Haftası bitiminde başlayan İstanbul Onur Haftası etkinliklerini izlemeye, vaktim oldukça da oturumlara katılmaya çalışıyorum. Yürüyen tartışmalar var ve bunlara dair fikrimi açık etmemin iyi olacağını düşündüm. Diğer bir şey ise bu yıl hem Trans Onur ve hem de İstanbul Onur Haftası içinde biri atölye, diğeri panel iki vicdani ret etkinliğine katıldım. Vicdani ret derneği olarak da ‘pembe tezkere’ ile son bir yıl içinde gelen vakalar ile daha bir ilgili olmaya başladık. Böyle olunca daha yoğun şekilde bu haftaya dair olduk.

Bir eyleme katılmak kadar önceden orada olmak benim için önemlidir, bunu yapmama engel olan, beni geciktiren her şeye/kişiye de öfke duyarım . 19 Haziran tarihinde de bir saat önce sokaklara indim. Önce İstanbul LGBTİ Derneği’nin olduğu sokağa geçtim, o sokak kafeleri hemen hemen yürüyüş için gelenler ile doluydu. Dernek önünde hafta için yoğun emeği geçen Kıvılcım, Ebru ve Deniz’i gördüm. Sonra ara sokakları görmek istedim.

İmam Adnan Sokağın da İstiklal Caddesine girişi polisler ile tutulmuştu, devam ettim Mis Sokak gene aynı ve Tarlabaşı Bulvarı’na paralel sokaklar açık, yürümeye devam ettim, bir an önümde grup grup insanlar; uzun sakalları ile durum anlaşılıyor, bunlar sarı dolmuşların olduğun sokağa doğru oradan da Taksim Meydana çıkıyorlar. Rahatlardı. Tekrardan İstanbul LGBTİ Derneği’nin olduğu sokağa geldiğimde kitle biraz daha çoğalmıştı. Milletvekillerin gelmesi bekleniyordu. Bu arada yürüyüş için gelen avukatlardan Eren Keskin ve Rojda Kip ile yürüyüş komitesinde Kıvılcım Arat ve Ebru Kırancı, başka arkadaşlar ile yürüyüş/eyleme dair bir konuşma oldu. Nasıl bir yöntem izlenecekti.

Ben de bu tartışmaya katıldım, Onur Yürüyüş Komitesi ve avukatlar durum değerlendirmesi yaptıktan sonra ‘amir’ ile konuşmaya gittiler; “madem ki durum tehlikeli ve gergin o zaman siz bize basın açıklamasını yapabileceğimiz bir alan gösterin biz açıklamayı yapıp dağılacağız”. Bunun üzerine ‘amir’; “bu sokakta yapsanız olmaz mı?” dedi. Ancak gene de diğerleri ile konuşmak için gitti, bu arada eylem komitesi ve de avukatlar; “bu sokakta yapın derlerse kabul etmeyelim, burası çok dar, bir şey olursa hareket etmek imkânsız”. Bir beş dakika sonra ‘amir’ geldi ve konuşmalar sonunda sokakta yapılması kararı verildi. Bu arada sokakta yoğun bir basın kitlesi vardı, bunları önemli oranda dışarı çıkarmışlardı. Bir yandan müzakere, diğer yandan saldırı hazırlığı gibi bir durum vardı.

Onur Haftası Komitesi’nden Kıvılcım elinde megafon kitleye durumu aktardı, iki avukat ve de bir milletvekilin konuşacağını, sonrasında ise basın açıklamasını okuyacaklarını ifade ettiler. Bu cümle daha bitmedi polislerden bir homurdanma ve hareketlenme oldu kitleye doğru. Bunun üzerine Kıvılcım elinde basın metnini okumaya geçti, daha iki cümle okunmadan polisler kitleye yürüdüler, bir anda bir arbede hali, kimse ne olduğunu anlamadan polisler bayraklara ve megafona ulaşmışlardı. Verdikleri söz daha cümle olarak bitmeden arbede yaşanmaya başladı.

Öncelikle şunu hemen ifade etmeliyim, Kıvılcım Arat, Ebru Kırancı ve Avukatlar Eren Keskin, Rojda Kip’in son derece diyaloğa açık, esnek müzakerelerine rağmen durum değişmemişti. Onca çabaya rağmen polisler kitleyi dağıtmaya başladı. Kitle dağılmadı, ara sokaklara kimi mekânlara geçtiler ve saatlerde ara sokaklarda zaman zaman eğlenceli, zaman zaman şaşırtan güzel bir performans sundular adeta. Bu da polisleri son derece öfkelendirdi. Bunun üzerine sağanak gibi plastik mermiler tekmeler, gözaltılar ile kitleyi ve de gazetecileri bir yandan darp edip, diğer yandan toplamaya başladılar.

Sonuç:

1 – Yürüyüş Komitesi ve de Avukatlar diyalog için bütün yapıcı yöntemleri kullandılar, o gün hepsinin önemli bir emeği oldu, hatta Kıvılcım darp edildi.

2 – İktidar, yani AKP/devlet kesinlikle kendisine dönük bir eleştiri, başka bir söz duymak istemiyor, anında bütün şiddetini kullanıma sokuyor.

3 – Bütün bunlara rağmen kitle demoralize olmadı, akşama kadar sokakları terk etmedi, kendisi için günü anlamlı kıldı.

4 – Şimdi haftaya Pazar -26 Haziran – İstanbul Onur Yürüyüşü olacak. Ama toplantılarda yürüyelim mi, yürümeyelim mi tartışmaları var. Bu tartışmaların bir anlamı elbette var. Ancak daha geri çekilerek, sakınarak yaşam alanları, sokaklar, kentler, bir bütün olarak özgür yaşam tahayyülü iktidara terk edilemez/edilmemelidir.

5 – AKP/Devletin saldırıları bütün alanlarda devam ediyor, o zaman diğer alanlarda olduğu gibi bu alanda direnerek karşı durmalı. Geri çekilerek bir şey korunamaz.

Her şeye rağmen 26 Haziran tarihinde Taksim’de olmak önemlidir. Yürütülür yürütülmez tartışmasından çıkmak lazım, çoklu bir durum için gelmek iyi olur. Trans Onur Yürüyüşü yaptırılmadı ancak gün haftasının temasına uygun şekilde direniş olarak yerini aldı. Spontane gelişen çıkışlar ile gün etkili oldu. 26 Haziran içinde birçok ihtimal düşünülerek o şekilde ama mutlaka alanda olunmalıdır.