Ülke tarihinin en büyük maden kazasıyla hepimiz sarsıldık. Çoğumuzun ismini bile bilmediği Soma, tüm ülkenin ortak acısı oldu. Sadece Türkiye’nin değil, neredeyse tüm dünyanın da derin bir acı ve kaygıyla bu felaketi izlediğini gördük.

Yaşanan felaketi sadece bir kaza olarak görüp geçmenin çok ötesinde bir durum bu. Böylesi bir kazanın yaşanmasında iktidar başta olmak üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının, işletme sahibi şirketin, denetimleri yapan firmaların, işçilerin yanında yer alması gerekirken iktidarla fink atan sendikaların tümünün sorumlu olduğunu anlatmaya gerek yok.

Mevcut iktidar, yıllardır izlediği politikalar ile taşeronluğu ülke işçisinin alın yazısı haline getirdi. Bir taraftan iş güvenliği olmayan ortamlarda çalışan işçiler diğer taraftan da taşeron firmaların kar hırsıyla daha fazla çalışmaya zorlandılar. Böylece sağlıklı bir denetimden de uzakta tamamen taşeron firmaların insafına bağlı bir şekilde çalıştılar ve halen de çalışmaya devam ediyorlar. Üstelik sendikal haklarının kullanılmasının önüne geçilerek sendikal denetimden de uzakta kalmaktalar. Ya da en iyi ihtimalle iktidara yakın bir sendikaya üye olmaya zorlanmaktalar.

İşçilerin Türkiye’de maruz kaldıkları olumsuz çalışma şartlarını daha da uzun anlatmak mümkün. Fakat bizler ülke olarak dert dinlemeyi sevmediğimiz için ancak başımıza bir felaket geldikten sonra başımızı kumdan çıkartıyoruz. Yaşanan felaketlerden kimlerin sorumlu olduğu üzerine kafa yoruyoruz. İhmal olduğundan, sorumluların görevlerini yerine getirmediklerinden dem vuruyoruz. Batılı ülkelerdeki benzer olaylarla kıyaslama yapıp adamlara bir kez daha hayran kalıyoruz. Ama ne yazık ki çok çabuk unutuyoruz.

Ülke olarak belki de en büyük sorunumuz toplumsal bir hafızamızın olmayışıdır. Geçmiş yıllarda yaşanan deprem, sel, göçük, patlama gibi felaketleri bugünle kıyaslayın isterseniz. Bugün evde, işte, otobüste, fatura kuyruğunda Soma’da yaşananlarla ilgili hararetli bir şekilde konuştuklarımızın aynısını o zaman da konuştuğumuzdan şüphemiz yok. Ama ne zaman ki enkaz kalkar, ölüler toprağa verilir, yaralılar iyileşir, ölü sahiplerine küçük bir ödeme yapılır, 3-5 sorumlu hakkında göstermelik bir soruşturma başlatılır, işte bizler de o zaman tekrar başımızı kuma gömer, eski yaşantımıza döneriz.

Toplumsal hafızamızın olmadığına ilişkin aklımdaki en güncel örnek belki de Van depremidir. Ülke olarak yine günlerce yas tutmuş, birkaç aykırı ses dışında tek yürek olup kenetlenmiştik. Bir taraftan depremzedeler için ülkenin her yerinden yardıma koşup diğer taraftan da yetkililerden sorumluların bulunmasını istemiştik.

Müteahhitlerden tutun da imar ve projelere aykırı binalara izin veren, bu binaları denetlemeyen yetkililerden, onları koruyup kollayan bürokratlara kadar kimlerin sorumlu olduğunu ve hesap vermesi gerektiğini çok iyi biliyorduk. Hele ki bir TV kanalının canlı yayınında “Buradaki evler güvenli, halk boş yere endişe ediyor. Dışarıdan gelen misafirlerimizi gönül rahatlığıyla otellerimizde ağırlıyoruz” diyen dönemin Van valisinin bu sözlerinden birkaç gün sonra ikinci depremin yaşanması ve sonrasında o gönül rahatlığıyla bahsedilen otellerin enkazında onlarca kişinin can vermesi sonucunda kendisinden derhal hesap sorulacağından hiç kuşkumuz yoktu. Ama bu iktidarın da valilerini yedirmeye niyeti yoktu. Nitekim o vali de dahil, bir-iki müteahhit dışında Van depremiyle ilgili olarak hiç kimseden hesap sorulmadı. Ve bizler de kafamızı tekrar kuma gömdük.

Toplumsal hafızası olmayan bir ülkede, yaşanan bu son faciadan sonra iktidarın, bakanlığın, şirket sahibinin yahut denetim firmalarının hesap vermeyeceğini artık hepimiz çok iyi biliyoruz. Birkaç gün sonra tüm cesetler çıkarılmış olacak, bunlardan kayıtlı çalışanlar resmi rakam olarak bize sunulacak. Ailelerine nakdi yardım yapılacak.

Belki Soma’ya TOKİ konutlar yapıp, uygun ödeme seçenekleriyle işçi ailelerine verecek. Başbakan bu yaptıklarını, cumhurbaşkanlığı mitinglerinde gururlana gururlana anlatacak. Daha demin, sorumluların hesap vermesi gerektiğini, bunun görevinin iktidarda olduğunu hararetle anlatan yakınımız, ellerini patlatırcasına alkışlayacak müstakbel cumhurbaşkanını. Muhtemelen ölen bazı işçi aileleri bu yardımları kabul etmek yerine sorumlulardan hesap sorulmasını isteyecek. Müstakbel cumhurbaşkanımız bunları da bir güzel yuhalatacak toplanan kitleye.

Bizi bekleyen yoğun ülke gündemi arasında Soma unutulup gidecek. İşçiler banka kredilerini ödeyebilmek için yine yerin altına inecekler. Bizler gündelik yaşantımıza döneceğiz. İktidar bir sonraki seçimi kazanmak üzerine kafa yoracak. Sermaye sahipleri yeni bir işletmeye ruhsat almak için meclisin yolunu aşındıracaklar. Bir bakana yeni bir saat hediye edilecek. Ve yerin 7 kat altındaki 700 işçi o saatin bedeli için bir ay kazma sallayacak.