Hayatı öğrenmenin bir diğer yolu da insan hikayelerini okumaktır.

Henüz yüz yılını tamamlamamış tarihin gerçek kesitlerini de insan hikayelerinin üzerinden okuruz.

Emil Michel Cioran’ı tanıma sebebim kitaplarından birinin adı olmuştu.

“Doğmuş Olmanın Sakıncası” cümlesi beni sarhoş etmişti. Derhal yerimden kalkıp sokaklara düşmüştüm kitabı almak için, bulmak çok zor olmuştu, bu da kitabın gizemini güçlendirmişti.

Yazarı tanıyacak kadar kitaplarını okuduktan sonra sakinleşmiştim.

Cieron kitaplarından birinde, uykusuz gecelerinden bahseder.

Onu ailesi, orta okuldayken yatılı okula göndermek ister. Arabaya bindirirler. Cioran arabada dönüp arkasına bakar, geride kalan anne ve babasını seyreder. O an içinde bir şeyler kopar.

O günden sonra hayatla arasında bir arıza başlar.

Babası papazdır. Annesi babasına ve tanrıya inanan bir kadındır.

Geceleri uyuyamaz, o uykusuz gecelerinde oğlunun ne kadar acı çektiğine şahit olur annesi ve kürtajı günah sayan, tanrıdan gelen her şeyi kabul eden kadın, oğluna bakıp, keşke seni doğurmasaydım der. Bu kadar acı çekeceğini bilseydim doğurmazdım.

Cioran, gençliğinin o uykusuz gecelerinde azizlerin, azizelerin hayat hikayelerini okur.

Kendi yolculuğunun başında insanların hikayelerinin penceresinden bakar yola.

Gönüllü olarak ana yurdunu ana dilini terk edip Fransa’ya yerleştiğinde ilk kitabını günlük dilde kullanılmayan eski Fransızca ile yazar. Bir günlük dilinde okuduğunda anlamayacağı bir dildir ama mükemmel bir dil bilgisi ile tamamlar kitabını.

Cioran’ın kitaplarında anlattıkları, insanlara yaşamlarında rehber olur zamanla.

Böylesine uzun bir girişi yazmamın sebebi aslında size yine bir film anlatmak.

Cioran’ı uykusuz gecelerinde kendi düşüncelerinin yakıcılığından kurtaran, dünyayı tahammül edilebilir hale getiren insan hikayelerinin önemini vurgulamak istedim girizgahımla.

Bu hikayelerden birini de film yapmışlar.

Adı The Angel.

Eşref Mervan’ın hayat hikayesinden bir kesit.

Hem İsrail hem de ülkesi Mısır’da kahraman ilan edilen tek insan Eşref Mervan.

O Mısır lideri Cemal Abdülnasır’ın damadı.

Kızı Mono ile evli bir de küçük oğulları var.

Altı Gün savaşı olmuş ve Sina yarımadasını İsrail 6 günde ele geçirmiş. O dönem Mısır halkı ve devlet adamları kendilerini utanç içinde hissediyor.

Film bir toplantı ile açılıyor. Toplantıda Nasır, yardımcısı Sedat ve damat ve başka yetkililer var masada. İsrail’e savaş açmayı ve Sina adasını geri almayı istiyorlar. İsrail’in bu kadar pervasız olmasının sebebinin ABD olduğu konuşuluyor masada. Damat Mervan söze giriyor ve diyor ki bizim arkamızdakini de konuşmamız lazım.

Yapma diyor Nasır, Rusya mı? Amerika’nın gücünü dengede tutan gücü mü tartışmak istiyorsun?

Yakında Rusya’daki sistem çökecek diyor Eşref Mervan, çünkü bireyin başarısına önem vermiyor, o yüzden bu sitem çökmek zorunda.

Kısa bir sessizlik oluyor ve Eşref Mervan ile dalga geçiyorlar. Hayalci olduğunu söylüyorlar.

Seni Amerikan büyükelçimiz yapmalı diyorlar, ve konuyu yemeğe içemeye getiriyorlar.

Nasır kızı Mono’yu bir kenara çekip ona bu sefil adamdan ayrılmalısın diyor. Daha bir sürü kötücül, aşağılayıcı kelime kullanıyor. Bir adam takıyor peşine damadının açık bir yanını bulması için. Damadı aynı zamanda Londra’da üniversitede okuyor ve kumara düşkün.

Karısı ile arasındaki problem sadece kıskançlık. Akıllı bir karısı var onu seviyor ama kocasının her yaptığından haberi olmadığı için her zaman onun yanında olamadığından kalbinde hep bir sızı var.

Ya beni kadınlarla aldatıyorsa.

Damat Mervan ise kayınpederinin onu hiç istemediğinin farkında zaten hakkında en son söylenenleri de duyuyor.

Bir akşam bir telefon kulübesinden İsrail konsolosluğunu arayıp konsolosla görüşmek istiyor. Telefondaki ses kim olduğunu soruyor. Adını söylüyor Eşref ve ona bazı bilgiler vermek istediğini söylüyor ancak karşı taraftaki ses konsolosun yerinde olmadığını söyleyince telefonu kapatıp kulübeden ayrılıyor.

Aynı günlerde Nasır ölüyor. Sedat başkan oluyor. Mervan onun ülkelerle ilişkisini sağlayan danışmanı oluyor ve bir sabah telefonu çalıyor.

Telefonda bir kayıttan kendi konuşmasını duyuyor Mervan, bu konuşma kayınpederine öfkelenip İsrail konsolosluğunu telefon kulübesinden aradığı gecenin kaydı. Sonra bir kadın büyükelçinin onunla görüşeceğini söyleyip randevu yerini ve saatini söylüyor.

MOSSAD tehdit ederek Mervan’dan kendileri için ajanlık yapmasını istiyor.

Mervan onların yanına giderken boş gitmiyor. Londra’da tanıdığı marjinal kadın arkadaşından oturdukları masanın fotoğrafını çekmesini istiyor. Elinde bir dosya ile gidiyor hatta ilk buluşmasına.

İsrail yetkilileri onun asabi bir damat mı yoksa vatanını satmak isteyen bir hain mi olduğuna bir türlü karar veremiyorlar.

Mervan da her zaman tedbirli ve kendisi ile ilişki kuranlar hakkında bilgi toplamayı ihmal etmiyor.

Mervan geceleri oğlunun yatağının başında “Yalancı Çoban” masalını okuyor. Yönetmen seyircisine bu masalla kendi filminin de ipuçlarını veriyor.

Sedat Sina adasını geri almak için İsrail’e savaş açmak istiyor yoksa onu görevden alacaklarını biliyor.

İsrail Mervan’dan bu savaş tarihini istiyor. Mervan iki kere yalan söylüyor. Üçüncüsünde İsrail onu ciddiye almıyor ve o dönemin en büyük savaş zaiyatını yaşıyor. Sonunda barış imzalanıyor.

Eşref Mervan 2007 yılında balkondan düşüp ölmüş. Davası hala çözülememiş. Sedat bir askeri geçitte vurulmasından sonra öldürülmüş.

İsrail Amerika ortak yapımı olan film oldukça başarılı.

14 Eylül’de filmi yaptıran Netflix’te yayınlanmaya başlamış.

Film Eşref Mervan’ın zekası gibi aydınlık, onun mütevazılığı kadar sadece bir o kadar da gerçeği yansıtan kahramanlık hikayesi.

Rastladığınızda seyretmenizi tavsiye ederim, hayatınıza dair cebinizde bir çakıl taşı olması niyetine.

Güzel günlerde buluşalım ve buluşmalarımız iyiliklere vesile olsun.