“Teşkilat-ı Mahsusa Osmanlının son dönemi ve devamındaki cumhuriyet rejiminde, azınlıkları yada kendinden saymadıkları halk topluluklarını ve ulusları etnik temizlikten soykırıma varan cinayetlerin ve katliamların organizasyonunu 30 binin üstünde bir güçle yöneten bir kadrodur.

Bu kadro, askeri ve sivil bürokrasinin de üstünde yer alır ve aydınlardan bürokrasiye din adamına ve yerel unsurlara kadar uzanan geniş bir yelpazeden devşirilen elemanlardan oluşturulan bir cinayet şebekesi ve bir katil sürüsüdür. Yaptıklarından dolayı hiçbir şekilde cezalandırılmayan ve soykırıma varan katliamları maddi ve manevi ödüllendirilen bu kadrolar kurucu ve yöneticileri olarak cumhuriyet vitrininde yer alırlar.

Teşkilat-ı Mahsusa aynı zamanda zihniyettir ve bu zihniyet İttihat ve Terakki’den (1. Jöntürk) Kemalizm’e (2. Jöntürk) günümüze uzanır.”

Teşkilat-ı Mahsusa (TM) hakkında resmi tarih ve tarihçiler, teşkilatın bir istihbarat örgütü ve Trablusgarp ve Balkan Savaşlarında zorunluluktan kaynaklı bir örgütlenme olduğu ve yine zorunluluktan dolayı operasyonel yetki verildiği söylemi etrafında bir efsane örülür. TM’nin dahili operasyonlarından söz edilmez ve reddedilir. 1915 Soykırım süreci ile ilişkilendirilmesine ise son derece tepki gösterilir. Oysa teşkilatın içindeki Galip Vardar, teşkilatın ikili yapısı ve ikili yüzüne şu sözleriyle işaret eder: “Teşkîlât-ı Mahsûsa, çok geniş tutulmuş bir teşkilâttı. Dahilî ve haricî siyâsete, harbin bütün îcâblarına göre ayarla­nacaktı. Kadrosu o kadar genişti ki, buraya bağlı çete­ler, çeteciler temin edilmişti. Bütün bu insanlar, ordu­nun vazifesini kolaylaştıracak yolları açacak, düşmanı içinden, gerisinden vuracak ve birçok bilgiler toplayacaktı burada hakim olan ruh, bir zamanlar Balkanlarda eşkıya takibinde hasıl olan ruhun tamamen aynı idi. İttihat ve Terakki’nin erkanı, bütün ömürleri boyunca o davaya sadık kalmışlardı.” Vardar bu sözleriyle TM’yı, bu katil sürüsünü yüceltir.

Bozarslan, TM’nın kuruluşu, rolünü ve işlevini şu cümlelerle özetlemiştir: İmparatorluktan çıkış sürecinin son yıllan olan Cihan Harbi döneminde, çeteleşme olgusunun en önemli örneğinin İttihat ve Terakki tarafından kurulan ve resmî askeri ve sivil bürokrasinin üstünde bir yer alan Teşkilât-ı Mahsusa olduğunu söyleyebiliriz. Ermeni soykırımında belirleyici rolü oynayan Teşkilât, hem resmi bürokraside yer tutan, hem de bu bürokraside resmen yer almayan şahıslardan oluşmaktaydı. Teşkilât içinde, Diyarbakır valisi Dr. Reşid’le birlikte, Yakup Cemil gibi sicilleri devlet adamlığını engelleyen kişiler ve ulemadan ve eşraftan -kişisel ve kolektif biyografyaları henüz yazılmamış- çok sayıda kişinin yer aldığı anlaşılmaktadır. Belli bir ölçüde modem dönemlerin memlûk sis­temini oluşturan Teşkilât’ın özellikle Balkan ve Kafkasya köken­li elemanları içerdiği yolunda da bazı bilgiler de bulunmaktadır. Bir yandan devletin resmen uygulayamayacağı icraatlarla yüküm­lü olan Teşkilât, diğer yandan Ermeni mallarının yağmalanmasın­da önemli bir rol oynamakta, bu yolla da, çeteleşme ve kişisel zenginleşme arasında bir bağ kurmaktaydı.

TM’nın Kuruluşu

Teşkilat-ı Mahsusa ile ilgili düzenli bir doküman yoktur. Teşkilatı Mahsusa ile ilgili belgeler, 15 Eylül 1918’e doğ­ru, Talat kabinesinin istifası sırasında Güvenlik şefi Aziz Bey [Hüseyin Aziz Akyürek] tarafından hükümet arşivlerinden çıkarılmış ve imha edilmiştir. Biz örgüte ilişkin bilgileri çeşitli anılar ve dağınık arşiv belgelerinden toplamaktayız.

TM’nin, Harbiye nezaretine bağlıyken Har­biye Nazırı Enver Paşa tarafından denetlenen, örtülü ödenekten özel bir bütçesi vardır. Örgüt, fedai olarak ça­lışan subaylar vasıtasıyla iş görmektedir. Bu subayların bir kısmının ordu ile ilişkisi şeklen kesilmiş bulunuyordu ancak sıkı bir disiplin ve hiyerarşiye tabi idiler. Örgütün Soykırım sürecinde Dahiliye nezaretine bağlanmasıyla Dahiliye Nezaretinin örtülü ödeneğini kullandığını söyleyebiliriz. Ancak yazışmalardan zaman zaman aynı anda her iki bakanlığın örtülü ödeneğinin de kullanıldığını anlıyoruz.

Zira, TM’nin askeri istihbarat bö­lümü Harbiye Nezareti’ne, sivil bölümü ise Dahiliye Nazırı Talât Paşa’ya karşı sorumlu idiler. Savaştan önce ve savaş sırasında TM, gazetecileri, yazarları, hatipleri ve din adam­larını kullanarak, İttihatçı karşıtlarına karşı yoğun bir pro­paganda yürütmüştür.

İTC’nin Dünya Savaşından ön­ce bir devlet politikası olarak örgütlenmeye başlanan Büyük Turan İmparatorluğunu kurma hayali Savaş ile birlikte savaşın olanaklarıyla gerçekleşeceğine dair inanç İTC’ni bu amaçla çalışacak bir örgütün organizasyonunun gerekliliğine de inandırmıştır. Teşkilât-ı Mahsusa bu amaçla kurulmuş olan gizli örgütün adıdır. Örgütün ne zaman ve nasıl kurulduğu konusunda elimizde kesin bilgiler yoktur. Bunun nedeni örgüte ilişkin birçok belgenin im­ha edilmiş olmasıdır. Örgütte önemli görevlerde bulunmuş Kusçubası Eşref, örgütün 1911-1913 arasında kurulmuş olduğu­nu söyler. Çeşitli anılarda örgütün 1914 Temmuz sonu Ağustos başında yeniden kurulduğuna ilişkin bilgiler vardır. Tak­ma ismi A. Mil olan Parti Sekreteri, konuya ilişkin tartışmaların Balkan yenilgisi sonrası başladığını, kuruluşun Temmuz 1914 sonlarında olduğunu söyler. Tevfik Bıyıkoğlu örgütün, 5 Ağustos 1914’te Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın gizli bir emriy­le kurulduğunu bildirir. Kısaca eldeki bilgilerden çıkartılabilecek sonuç şudur ki, 1911 ile birlikte, Enver Paşa etrafında bir grup kendisini bu isimle ad­landırmaya başlamıştır.

Soykırımın Yüzüncü yıl çalışmaları çerçevesinde değerlendirdiğimiz bir çalışmada; 2 Ağustos 1914’te ilan edilen seferberlikten sonra Trablusgarp ve Balkan Harplerinden alman dersler is­tikametinde acil tedbirler alma çerçevesinde TM teşkilatlanmasının gerçekleştiğini “Dâhiliye Nâzın Talat Paşa’nın bilgileri dâhilinde, öncelikli olarak Kafkas cephesinde, bir anlamda gayrinizami harp yürütmek üzere kadrosunu gönüllülerin oluşturacağı birliklerin kurulması, şevki ve sair işlerini koordine etmek üzere, teşkilat-ı mahsusa merkez-i umûmisi teşkil edilir. Komisyonda Binbaşı Süleyman Askerî, Emniyet-i Umûmiye Müdürü Aziz Bey [Hüseyin Aziz Akyürek], Dr. Nazım Bey ve Atıf Bey [Kamçıl/Kambur Atıf] yer alırlar.Orhan Koloğlu kuruluş için 5 Ağustos 1913 tarihini verir ve komisyona Dr. Bahattin Şakir’i de ekler. “Teşkilatın üst düzey yönetici kadrosunda bazı ünlü isimler vardı: Yakup Cemil, Dr. Rusuhi, Süvari Kaymakamı Hüsamettin (Ertürk), Eşref ve Hacı Sami Kuşçubaşı kardeşler, Ömer Naci, Mümtaz, Yüz­başı Rıza, Nuri Paşa (Mataracı), Eyüp Sabri (Akgöl), Yusuf Şetvan, İzmitli Mümtaz.” Gibi şahsiyetleri sayar.

YAPISI

TM’nın Ordu- Parti- Güvenlik üçgeninde birbiriyle iç içe geçmiş, asker- sivil arasında flu ve geçişli bir kadroya sahiptir.

TM kadrolarının asıl nüvesi 3. Orduya mensup subaylardır. Bu bakımdan TM kadroları Harekat Ordusu ve Trablusgarp kadroları ile örtüşür. Özünün Enver’in etrafındaki bu fedai subaylar topluluğunun Balkan savaşından sonra reorganizasyonu olduğunu söylemek mümkün. Bu Fedai grubu 1913’te gayrı resmi olarak Teşkilât-ı Mahsusa diye nitelendiği biliniyor.

TM kadroları Makedonya’da komitacılık çalışmaları, Harekat Ordusu çerçevesi, Trablusgarp ve II. Balkan Savaşı sırasında şekillenmeleri yanında asıl etnik temizlik deneyimlerini Savaş öncesi Ege ve Trakya pratiklerinde kazanmışlar ve geliştirmişlerdir. Ermeni Soykırımı sürecindeki en önemli kadrolar Ege ve Trakya pratiklerinde devşirilmiştir: Mahzar Müfit Kansu, Dr. Reşid, İbrahim Bedrettin, Gn. Pertev Demirhan, Sarı Edip Efe, Eşref Kuşçubaşı… gibi.

Toynbee, Ege'den Hıristiyanların yok edilmesi konusunda şu bilgileri aktarır; Batı Anadolu Rumlarına karşı Türklerin sal­dırıları 1914 baharında yoğunlaştı. Bütün Rum cemaatleri kor­ku salınarak yer-yurtlarından atıldı, evleri, toprakları ve sık sık da taşınır mallarına el konuldu ve bu süreçte insanlar öldürül­dü. Toynbee, olayla­rın gelişimi bunun sistematik olduğunu gösteriyor, der. Terör, sırayla bir bölgeden ötekine yöneldi ve yerel halk kadar Rumeli göçmenlerinden de toplanan ve görünüşte düzenli Osmanlı jan­darmasına bağlı ’çete'ler eliyle yürütüldü.Toynbee’nin kısaca aktardığı bilgiler durumun vahametini anlatan ifadelerdir.

İTC Ege'den gayri Türk un­surların temizlenmesine ilişkin geniş planını yaygın bir kadro ile örgütleyerek gerçekleştirir. Çeşme’de her şeylerini bırakarak bir hafta içinde 40.000 Rum tarihsel topraklarından buharlaşmıştır. Bu plan çerçevesinde yok dilen Gayri Türk unsurların sayısı çeşitli şahsiyetlere göre 150.000 ile 1.500.000 arasında değişir. Ayrıca bu unsurların bütün mal varlıklarına el konulduğunu söylemeye gerek yok.

Teşkilât-ı Mahsusa, bağlılık ve sadakatleri daima şüphe ile karşıladığı Türklerden gayri ırk ve milletlerin ekseriyet teşkil ettikleri yerlerde aldığı tedbirlerle, hüküme­tin görünürdeki kuvvetlerinin başaramayacağı hiz­metleri görmüştür. İç Düşmana, yani İmparatorluğun gay­rimüslim unsurlarına yönelik eylemler, örnekler de görüldüğü gibi I. Dünya Savaşı öncesi başlamıştır. Trakya ve Ege'deki Rum nüfusun terörle sürülmesi, milli iktisat politikasının parçası olarak mallarına el konulması… Gibi genel bir planın parçası olarak Ege ve Trakya’da hayata geçirilen bu etnik temizlik planı başarılar ışığında gözden geçirilerek daha büyük ölçeklisi tarihi Ermenistan’a uygulanarak, etnik temizlik Soykırıma taşınmıştır.

TM’NIN MİSYONU

Dadrian, Osmanlı savaşa henüz katılmadan İstanbul’da Ermenilere karşı bir birimin TM’nın oluşturulduğunu kaydeder. Bu birimin örgütlenmesinin Ege pratiklerinden edinilen tecrübelerden süzüldüğünü söylemekte sakınca yoktur. “Savaş başladığında, Ermeniler’i baskı ve terör altında tutma amacıyla çok gizli görev gücü oluşturuldu. Bu organ Milli Emniyet Müdürü ve Talat’ın yakın arkadaşı Canpolat, Polis Şefi ve Nazır Bedri, onun yardımcısı Mustafa Reşat [Mimaroğlu] ve Milli Emniyet Teşkilatının iki ayrı kısmının müdürleri Aziz [Akyürek] ve Esat [Ahmet Esat Uras] Beylerden oluşuyordu. Bu müdürler, özellikle de, 1915-1917 arasında Emniyet Müdürlüğü 3. Kısım ve Kısmi Siyasi şefi, Bedri ve yar­dımcısı Reşat, Ermeni soykırımının örgütlenmesinde kesin bir rol oynadılar. Aynı şeyler, yalnızca Milli Emniyet Müdürü olmakla kal­mayıp (savaş sırasında, kısa bir süre Dahiliye Nazırı olarak da gö­rev yapan), Osmanlı İmparatorluğu’nun Emniyet ve Jandarma Teş­kilatı (Savaş dönemindeki Jandarmayı profesyonel asker olarak düşünmemek gerekir. Cepheden kaçabilmek için “açıkgöz” siviller seferberlikte askerlik hizmetini jandarmada geçirmektedirler) reisi de olan Canpolat için de söylenebilir. Vilayetlerde, teh­cirden sorumlu bu jandarma bölük ve müfrezeleri onun yetkisine ta­biydi.”

Dadrian, bu toplantıya Esat Beyin [Ahmet Esat Uras] de yer aldığına işaret ederek, Esat Bey’in tasarlanan soykırımın ayrıntıla­rının tartışıldığı bu özel oturumun tutanağını tutmakla görevlendi­rilen kişi olarak, bizzat bir taslağı hazırladığını kaydeder. O toplantının beş iştirak­çisi. Talat, Dr. Nazım ve Dr. Şakir, Canpolat ve Teşkilat-ı Mahsusa'nın gizli faaliyetlerinin planlama ve idaresinden sorumlu Erkanıharp II. Dairesi Müdürü Miralay Seyfi [Gn. Düzgören] dir. Görüldüğü gibi yönetici kadrolar –komite- parti, ordu ve güvenlik çemberinde şekillenmektedir. Zürcher, Taşra parti başkanlarının bazıları, Teşkilat-ı Mahsusa’nın siyasî iş­ler yöneticisi (ve İttihat ve Terakki merkez komite üyesi) Bahaettin Şakir’in yönetiminde Teşkilat-ı Mahsusa vasıtasıy­la düzenlenmiş olan bu kırıma yardımcı olduklarını kaydeder.

Ancak TM’nın 1915 Soykırım süreci ile ilişkilendirilmemesine özen gösterilir(Şükrü Altın, Teşkilat-ı Mahsusa, Bir Gizli Teşkilatın Öyküsü). 2015/Soykırımın Yüzüncü yılı stratejisi çerçevesinde yayınlanan çalışmalarda bu konunun özellikle karartılmasına çabalanır: “Ermeni soykırımını savunan tarihçiler Teşkilat-ı Mahsusa’nın adını ortaya atmışlardır. Teşkilat-ı Mahsusa’nın soykırımı ger­çekleştirmiş olan örgüt olduğu iddiası, Andonyan belgelerin­den yola çıkılarak öne sürülmüştü. Gunter Lewy’nin verdiği bilgilere göre, Teşkilat-ı Mahsusa hakkındaki iddiaların bel­gelere dayandığı mevzusu tamamen asılsızdır. Ancak kuşkulu varsayımlarla bu belgelerin olduğunu söyleyenler de ortaya bir belge koyamamışlardır. İddialar tamamen varsayımlara da­yanmaktadır. Amerikalı araştırmacı Stoddart’a göre, Teşkilat-ı Mahsusa. Ermenilerin Sınır dışı edilmelerinde rol oynamamışlardı[r].” Yazarın Teşkilat-ı Mahsusa hala bitmemiştir. Sözleriyle çalışmasını sonlandırmasının neyi amaçladığı ayrıca incelenmeyi gerektirmekte olduğunu söylemekte bir sakınca yoktur.

Behiç Erkin, etrafında bir “efsane” örülen İttihat ve Terakki’nin ünlü fedaisi ve savaş sırasındaki Teşkilat-ı Mahsusa komutanlarından Yakup Cemil şahsında teşkilatın işlevi hakkında da önemli bilgiler verir: “Yakup Cemil'in çeteleriyle yapmadığı zulüm kalmamıştır; idamında çok isabet vardır.”

Dönemin istihbarat subaylarından Ahmet Refik (Altınay) de çalışmasında bu durumları daha net ifadelerle belgeler: “Harbin hidâyetinde [başlangıcında] Anadolu'ya İstanbul'dan bir çok çeteler gönderilmişti. Bu çeteler, mahbesten çıkarılan katillerden ve hırsız­lardan mürekkebdi. Bunlar Harbiye Nezareti meyda­nında bir hafta talim görürler, Teşkilat-ı Mahsusa marifetiyle Kafkas hududuna gönderilirlerdi. Ermeni mezaliminde en büyük cinayetleri bu çeteler ika' etti­ler [gerçekleştirdiler].”

Oysa döneminde TM faaliyetleri alenidir. cinayetlerin mimarları inkara sapmamaktadırlar.

TM’ın Savaş Öncesi Tarihi Ermenistan’daki Operasyonları

Çetelerin oluşturulmasından hemen sonra, Ağustos ayı ile bir­likte Rusya içlerinde askeri eylemlere başlanır. Aynı zamanda bölgede Ermenilere yönelik saldırılar ve katliamlar gündeme gelir. Özellikle Kafkas sınırlarında, Ermeni köylerine, entelektü­ellerine, politik ve dini liderlere yönelik saldırılar tek tek de ol­sa Eylül ayı ile birlikte başlamıştır. "Çeteler, asıl görevlerini Er­meni köylerini basmak ve yağma etmek olarak görüyorlardı. Eğer erkekleri ele geçiremezlerse, kadınların ırzına geçiyorlar ve ellerinde para ve değerli olan ne varsa vermeye zorluyorlardı.

Alman konsolosu Schwarz da 5 Aralık 1914 tarihinde Erzurum’dan yolladığı rapor’unu “Erzurum ili çevresinde Ermenilere karşı yapılan saldırılar” olarak özetler: “Erzurum iline bağlı kırsal alanda yaşayan Ermeni halkı bazı gelişmelerden oldukça rahatsızlık duyuyor ve bu gelişmeleri yeni bir kıyımın habercisi olarak algılıyor. Erzurum yaylalarındaki Osni köyünde Aralık ayının birinci gününde üç Türk çete üyesi Ermeniler arasında oldukça saygınlığı olan bir pedere konuk olmuş, aynı kişinin evinde yemek yemiş ve sabahlamışlar. Ertesi günün sabahında pederi köyün çıkışına kadar kendilerine eşlik etmeye zorlamışlar. Köyün çıkışına gelindiğinde ise pederi kurşunlayarak öldürmüşlerdir…”

TM’NIN KAYNAKLARI: SUÇLULAR- MAHKÛMLAR

Enver’in savaş öncesi Harbiye Nezareti’ne bağlı olarak, ordudan ayırdığı subaylara kurdurduğu Teşkilat-ı Mahsusa’da Osmanlı vatandaşlarının yanında İngiliz ve Rus kontrolündeki topraklardan Müslümanlar da yer alır. Bun­lar savaştan çok önce bu yörelerde propaganda çalışmalarına başlarlar. Daha sonra hapishanelerdeki adi suçlulardan ve dağ­lardaki başıbozuk çetelerinden de yüzlerce ağır suçlu Teşkilat-ı Mahsusa saflarında vatan hizmetine alınır.

İşe TM müfrezelerinin Mahkûmlar ve kaçaklardan oluşturulmasıyla başlanılmıştır. Daha herhangi bir af çıkmadan Trabzon’da bu uygulama faaliyete geçirilir. Seferberlik sona erdiğinde haklarında yapılacak kanuni işlemlerde kolaylık sağlanacağı sözü verilip, vilayette bulunan firarilerin perdeypey katılımları kabul edilmekte, emir altına alınmaktadırlar. Bu işleri Rıza Bey, Nail Bey ve Cemal Azmi Bey ortak karar alarak yürütmektedirler. Mahkumların çetelerde kullanılmasına dair kararnameler daha sonra çıkarılmıştır.

TM VE SOYKIRIM SÜRECİ

Seferberliğin başlamasıyla birlikte Osmanlı henüz savaşa dahil olmadan Partinin Katib-i mesullerinin TM çetelerinin çalışmalarını organize için büyük ümitlerle çalışma mıntıkalarına gönderilir. Teşkilât-ı Mahsusa işine evvela kâtib-i mes’ullerin İstan­bul’dan denizden Trabzon’a ve kara yoluyla Erzincan seferleriyle TM birliklerinin Birinci Büyük Savaş macerası başlar. Alman öneri ve desteğiyle oluşturulan en önemli etkin birlik, öncelikli hedef müttefik güçlere karşı, özellikle Kafkasya’da Rusya'ya karşı, istihbarat ve sabotaj eylemlerini yürüteceklerdir. Ancak bu girişimler hiçbir yerde başarılı olmaz ve Ocak 1915’te bütün ümitler kırılarak TM birlikleri örgütlü çeteleriyle tamamen içe döner 1915 ortalarında TM’nın mümtaz şahsiyetleri Soykırımı organize etmeye çalışmaktadırlar. Bahaettin Şakir “…. Harbin merkez-i sikleti ne Mısır ne Basra ve ne de Rumeli’dir... Şarkdır.” Sözleri İTC’nin yönelimini ortaya koyar: tarihi Ermenistan

Teşkilat-ı Mahsusa girişiminin büyük başarısızlıkları sonrasın­da İttihatçı elebaşılar, Dr. Şakir’in ısrarıyla, Teşkilatı Mahsusa için yeni bir misyon belirlediler; Türkiye içinde ve özellikle altı doğu vi­layetinde Ermeniler’in imhası. Alınan kararlar ışığında TM birlikleri yeniden düzenlenir. En önemli karar, artık birliklerin orduya bağlı olmaktan çıkarılmasıdır. Birlikler bölgede bağımsız hareket edecekler ve Bahaettin Şakir’e bağlı olacaklardır.

Soykırım araştırmacıları da, TM’nın bölgeye geri dönen Bahaettin Şakir tarafından yönetildiğinin altını çizerler: Operasyonları Mayıs sonlarına doğru Erzurum’a geri dö­nen Bahattin Şakir-çoğu kez onun talimatlarına uymak zorun­da olan Vali Tahsin Beyin isteği hilafına- yönetiyordu.

TM’nın Kafkas müfrezelerinin yanında diğer bölgelere gönderilen diğer müfrezelerde görev yerlerinde başarısızlıklarından dolayı geri dönmüş ve içeriye odaklanmıştır. TM’nın mümtaz şahsiyeti Ömer Naci Mardin’de, Ayn- Wardo’da, Hazax’ta… direnişleri bastırmak ve soykırımı kolaylaştırmakla uğraşmaktadır.

Osmanlı müttefiki Alman komutanların TM operasyonları ile ilgili üstlerine verdikleri bir çok rapor bulunmaktadır. Bu raporlar TM’nın Soykırım sürecinin en önemli aktörlerden biri olduğunu belgeler: Yarbay Stange, Erzurum’dan sürülen Ermenilerin akibetleri hakkında şunları bildirdi: “Bu Ermenilerin tamamının Mamahatun (Tercan) civarlarındaki çeteler (gönüllüler), aşiretler ya da benzer gruplar tarafından öldürüldüğü kesindir ve bu cinayete askerî refakat göz yummuş, hattâ yardımcı olmuştur. “Ermenilerin imhası diye, yazdı sonra Stange, Bal gibi örgütlenmiş ve ordu mensuplarının yardımı ve gönüllü çeteleri tarafından gerçekleştirilmiştir.

TM’NIN BOYUTU

TM’nın boyutu sorusu, kuruluşu ve faaliyetleri konusunda yüksek düzeyde gizlilik egemen olduğundan, hep ce­vapsız kalmıştır. 30.000 ve 34.000 arasında tahmin edilmektedir.