Tereddüt yaşadığımız anlar vardır yaşamımızda. 

Yolda yürürken, yoğun trafikte caddede karşıya geçmeye çalışırken, giysi, yiyecek veya herhangi bir malzeme alırken, seçim yapmak zorunda kaldığımız, tereddüt ettiğimiz, karar veremediğimiz anlar!

Tereddüt içerisinde karar vermeye çalışırken, vereceğimiz karar sonrasında pişman olup olmayacağımızı konu alan tereddütler.

Üniversiteyi kazandıktan sonra, istediği değil de puanına karşılık gelenlerden hangi okula gideceği konusunda seçim yapmak zorunda bırakılan öğrencinin, sıralama yaparken yaşadığı tereddüt gibi.

Yoğun trafik akışı içerisinde tereddütle karşıya geçmek üzere yola inen insanı, yolun ortasında kalması ve kaza geçirmeden karşıya ulaşmaya çalışması gibi.

Kendisine eş seçerken yaşanan tereddütler gibi.

Çocuğuna okul tercihi yapmaya çalışan anne ve babanın yaşadığı tereddütler gibi.

Şehirlerde, canlı cansız bombalar patlarken, çocuğunun arkadaşlarıyla bir yerlerde toplanıp eğlenmek üzere izin istemesine karşılık verirken yaşanılan tereddütler gibi.

Ekmekten kısıp, küçük de olsa yapmayı başardığınız birikiminizin, heba olmaması için, altına mı yoksa dolara mı bağlama konusunda yaşadığınız tereddütler gibi.

Yaşamda bu duyguyu yaşadığımız, ikilemde kaldığımız, nasıl karar vereceğimiz konusunda şaşırdığımız, stresiyle, istemeden de olsa yaşamlarımızı kısalttığımız anlarımızla, pek çok defa baş başa kalmışızdır.

Ülke, adeta iç savaş ortamına girmiş, bir de sınır ötesinde, Suriye’de, tam da savaşın göbeğine asker göndermiş, bugüne kadar altmışın üzerinde askerin yaşamını yitirdiğini izlemişseniz, yıllarca üzerine titrediğiniz, askerlik zamanı gelmiş oğlunuzu, askere gönderip göndermeme konusunda, oldukça yoğun tereddütler yaşamışsınızdır.

Gözünüz gibi koruduğunuz evladınızı ateşin ortasına göndermek yerine, tecil hakkını nasıl kullanabileceği konusunu araştırmak, sizin için daha mantıklı gelmiştir.

Anne ve babaların, yılların emeği evladının geleceği konusunda yaşadıkları böylesi tereddütlerini kınamaya veya sorgulamaya kimsenin de hakkı yoktur.

Doğaldır, yaşanacaktır. 

Önemli olan, yaşanan bu tereddüt anlarında doğru kararlar vermek, ileride “keşke” dememek, doğru sonuçlara ulaşabilmektir.

Ancak, tereddütlü ortamlarda insanın kimyası vedüşünme merkezinin fonksiyonları değiştiğinden, doğru sonuçlara ulaşabilmesi oldukça zordur. 

Bu nedenle, benzer durumlar yaşarken, öncelikle sakin olmak, heyecana kapılmamak, iyi düşünüp, çok iyi gözlem yaparak içerisinde bulunan karmaşık ortamı iyice tahlil edip, gerektiğinde danışarak karar vermek gerekir.

Tüm bunlara rağmen, bazı zamanlarda pazardan sebze seçerken yaşanılan tereddütleri, hayati önem taşıyan konularda yaşamaz, düşünmez, uygulamayız!

Basit bir giyecek alırken saatlerce süren onlarca giysi satan dükkânı dolaşma faaliyetine üşenmez, her dükkandan tereddüt yaşayarak çıkarken, ne yaşanacağını, ne için yapıldığını, iyi mi yoksa kötü mü olduğunu düşünmeden, Suriye’ye asker gönderilmesini onaylarız!

Eğer kişi, kendi seçtiğimiz, inandığımız, güvendiğimiz ve desteklediğimiz parti üyesi ise, kötü ve olumsuz anlamda hakkında çıkan veya çıkarılan haberler için, en ufak tereddüt yaşamadan “yalan” diyebiliriz!

Aynı durumu, karşı olduğumuz, sevmediğimiz, benimsemediğimiz parti üyesi için de yaşayabilir, onun hakkında, iyi ve güzel anlamında çıkan her türlü haber için, tereddüt etmeden “yalan” damgasını yerleştirebiliriz beynimize!

Düşürülen Rus uçağı için yaşamamız gereken tereddütleri yaşamaz, düşürülen uçak sonrası ülkenin yaşamak zorunda kaldığı ekonomik krizi, milyarlarca dolarlık kayıpları, “üst akıl” veya yıllarca beraber olduktan sonra terörist ilan edilen bir Cemaate ve liderine yükleyebiliriz.

On yıldan fazla sürede “Hoca efendi” olan zat ile yan yana olanlar için en ufak kuşku, tereddüt yaşamadan, yıllar süren birlikteliği “aldatıldık” ifadesiyle geçiştirip, “yüce rabbim ve milletim bizi affetsin” diyerek sıyrılanların sözlerine inanmayı seçeriz.

İnanmak, düşünmekten kolay olduğu için mi yoksa inanmanın sorumluluğu olmadığı için mi bilinmez ama yaptıklarımız hep böyle olmuştur!

Şimdi önümüzde, hayatımızın en büyük kuşkusunu ve tereddüdünü yaşatacak, geleceğimizi, özgürlüğümüzü ve yaşam biçimimizi kökten etkileyecek, geçmişi ve geleceği toptan yok edebilecek bir seçim var.

Her ne kadar, “hayatımızın en büyük kuşkusunu ve tereddüdünü yaşatacak” bir seçimden bahsediyorsam da, bu tereddüdü yaşayanların sayısal anlamda çoğunluk olmadıklarını gördükçe benim tereddüdüm artıyor, endişelerim ayaklanıyor!

Henüz Cumhurbaşkanlığında ve inceleme safhasında olan, ülkenin Rejimini, yönetim biçimini kökten değiştirmeye yönelik hazırlanmış, yönetimin tek elde toplanmasını öngören Anayasa değişikliği konusunda tereddüt yaşamamız gerekiyor.

Hatta tereddüdümüz tavan yapmalı!

Sadece bizim değil, çocuklarımızın geleceği de buna bağlı.

Anayasa değişikliğinin neler getirdiğini, neler götüreceğini iyi öğrenmek zorundayız.

Öylesi tereddüt yaşamalıyız ki Anayasa değişikliği metnini ezberlemeli, hukuksal açıklamaları dinlemeli/okumalı, tam anlamıyla anlamalı, en ufak kuşku kalmayacak şekilde karar vermeliyiz.

Çünkü, böylesi önemli ve hayati bir konuda, ikinci şans olmayacaktır!

“Keşke” diyecek gün olmayabilir!

Zeytinini dörde bölüp ekmeğine katık yaparak, salça sürülmüş ekmeği uzatan anneye sevgiyle bakarak, bir döşek ve yorgan altında üç kişi yatarak bu günlere gelen, zorluklardan yılmayan, yürekleri değil, elleri nasırlaşmış, güneş gülüşlü halkımızın, bu konuya daha duyarlı ve gereken tereddütle yaklaşacaklarını umuyorum

Zeytini dörde bölüp ekmeğinize katık yapanlar ve ekmeğe salça sürüp yiyenler halâ varsa, özgürlük ve demokrasi konusunda da umut vardır…