YSK kararları nedeniyle sine-i millete dönmek gibi bir gündemleri olmadığını belirten HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, seçimi kazanan ancak KHK'li oldukları gerekçesiyle başkan yapılmayan adaylarının durumu için, "Siz seçilmediniz gasp etmeyin" dedi.

HDP Parti Meclisi, seçim sonuçları, YSK’nin halk iradesine müdahale anlamına gelen kararları ve açlık grevlerini değerlendirmek üzere parti Genel Merkezinde bir araya geldi. Eş Genel Başkanlar başkanlığında yapılan toplantıda konuşan Sezai Temelli, şunları söyledi: 

İki gün sürecek Parti Meclisimizin olağan toplantısına hepiniz hoş geldiniz. Yoğun bir gündemi, hem seçim sonuçları hem de siyasi gelişmeleri birlikte değerlendireceğiz. Önümüzdeki sürece dair nasıl bir yol izleyeceğimizi seçim sonuçları ışığında siyasi değerlendirmeyle birlikte nasıl bir planlama ile yolumuza devam edeceğimizi tartışacağız. 

TÜRKİYE SİYASETİNİN KULVARINI DEĞİŞTİRDİK

31 Mart seçimlerinde gösterdiğiniz çabadan, başarıdan dolayı sizin şahsınızda bütün örgütümüzü ve halkımızı kutluyorum. Önemli bir başarıya hep birlikte imza attık. Bu başarı seçim sonuçları aritmetiği ile veya kazanılmış belediye başkanlığının sayısı ile ölçülemez, önemli bir başarıya imza attık. Türkiye siyasetinin kulvarını değiştirdik, buradayız dedik, siyasete hep birlikte müdahale ettik.

CESARETLE ÖZELEŞTİRİMİZİ YAPTIK

PM toplantısında tüm ayrıntısı ile seçim sonuçlarını değerlendireceğiz, eksiklerimizi de masaya yatıracağız, cesaretle özeleştirimizi yapacağız. Evet eksiklerimiz, yapamadıklarımız var. Örgütsel eksiklerimiz var ama bu süreçte imza attığımız başarı önemli bir başarıdır, bunu gölgelemek söz konusu olamaz olmamalıdır. 

Bugün de aynı konu ile başlayacağım: DTK Eşbaşkanı ve Hakkari milletvekilimiz Sevgili Leyla Güven’i selamlayarak başlayacağım. Leyla Güven açlık grevinin 157’nci gününde, Nasır Yağız 145’inci, Strazburg’daki arkadaşlarımız 118’inci gününde. Cezaevlerindeki yüzlerce arkadaşımız şu anda kritik aşamadadır, açlık grevinin geldiği nokta kritiktir. 

157 GÜNDÜR İNSANLAR ÖLMESİN DİYE BİR ÇAĞRI YÜKSELTİYORUZ 

Biz cezaevinde başka hiç kimsenin yaşamını yitirmesini istemiyoruz. Kampanya süresi boyunca 8 insanımızı cezaevinde yitirdik. Tecrit son bulsun diye yaşamına son veren bu arkadaşlarımızı rahmetle anıyoruz. Hiç kimsenin ölmesini istemiyoruz. Bu ölümlerin olmaması için 157 gündür Leyla Güven bir çağrı yapıyor ve onunla birlikte bu çağrı ve sesi yükseltiyoruz.

TECRİT ISRARI İKTİDARIN İÇİNE DÜŞTÜĞÜ ACZDİR

Adalet Bakanlığı'na çağrı yapıyoruz: Gelin, bu haklı talebe cevap verin, yasaların gereğini yerine getirin. Bu mutlak tecride son verin, Sayın Öcalan ailesi ve avukatlarıyla görüşebilsin. Bu meşru ve yasal bir taleptir. Bunu duymazdan gelmek, Türkiye’deki hukuksuzluğun devamıdır. Türkiye’deki hukuksuzluktan beslenen iktidarın içine düştüğü aczdir. Şiddet politikası, baskı ve zulüm ile ayakta durmaya çalışan bir iktidar var karşımızda. Bunu kampanya sürecinde bütün çıplaklığıyla gördük. İktidar kendisini teşhir etti. AKP-MHP blokunun yürüttüğü kampanya bu adaletsizliğin teşhiridir. 

HERKESİ ÖLÜMLER OLMAMASI İÇİN HAREKETE GEÇMEYE ÇAĞIRIYORUZ

Açlık grevlerine son vermenin yolu bu mutlak tecride son vermekten geçiyor. Buna direnmenin nedenini anlamış değiliz. Kendi koyduğu yasaya ve içtihatlarına karşı çıkan bir anlayış ile karşı karşıyayız. Bu olağanlaşmış bir hal aldı. Nereye gitsek nereye el atsak bir hukuksuzluk karşımızda duruyor. Bu tecrit buna işaret eden bir konudur; bu hukuksuzluğun adaletsizliğin ifadesidir. O yüzden cezaevinde kritik aşamaya gelen insanların durumunu da gözününe alarak herkesi harekete geçmeye çağırıyoruz. 

BASKI POLİTİKALARINDA BİRBİRİNE BENZEYEN İKİ ÜLKE VAR: İSRAİL VE TÜRKİYE

Bu konu bağlamında İsrail cezaevlerinde 400 Filistinli tutsağın durumuna da dikkat çekmek istiyorum. Dünyada birbirine benzeyen herhalde iki tane devlet yönetimi var. Biri İsrail diğeri Türkiye ve ikisinin de nasıl bir yönetimi olduğunu anlamak istiyorsanız iki ülkedeki cezaevlerine bakabilirsiniz. Türkiye cezaevlerindeki zulmün aynısı İsrail cezaevlerinde de mevcut. Filistin halkının haklı direnişi devam ediyor. Bu direnişin bir parçası olarak Filistinli mahkumların açlık grevleri de giderek yaygınlaşmaktadır. 

TECRİDE SON VERİN

Tecride son verin. Tecride son dememiz Türkiye’nin tecritleşmesine son dememizdir. 4 yıldır yaşananları değerlendirdiğimizde karşımıza çıkan etkiye domino etkisi diyoruz. Küçük bir taşın devrilerek daha büyük taşları da ardından devirdiği bir etkidir. Her geçen gün daha büyük hukuksuzluk ve adaletsizliğe şahit oluyoruz. Bu domino etkisi her yeri kapladı tecrit her yere yayıldı. 

31 MART SEÇİM SONUÇLARI TECRİDE İTİRAZDIR

31 Mart seçimleri bununla yüzleşmekti. Tüm Türkiye halkları bir itirazı yükselttiler, tecridi ve baskıyı istemiyoruz dediler. Savaş politikalarını istemiyoruz dediler. Bu zulme karşı demokrasiden, toplumsal barıştan yana bir tercihte bulundular. Çıkarılacak çok ders var. Bu dersler tam da bundan iktidarın çıkaracağı derslerdir. 31 Mart’ta giderken bir seçenek yarattık Türkiye halkları, kadınları, gençleri için. Türkiye emekçileri için bir seçenek yarattık. Türkiyede siyasetsiz kalmış, siyasetten uzaklaşmış toplum için bir seçenek yarattık. Stratejimiz sadece belediye kazanmak üzerinden yürümedi. Stratejimiz Türkiye’nin tıkanmış olan demokrasi ve barış yolunu açmak içindi.

SANDIKTA BULUŞANLAR ŞİMDİ DEMOKRASİ VE BARIŞ MÜCADELESİNDE BULUŞMALIDIR

Stratejimiz Türkiye halkları ve demokrasi güçleri için uzun süre sonra birlikte siyaset yapmanın olanağını yarattı. Önemli bir başarıdır, seçeneğimiz siyaset kulvarını değiştirmiştir. İktidar ne kadar direnirse dirensin; tecrit, baskı politikalarında ne kadar ısrar ederse etsin, artık Türkiye’nin siyaset kulvarı değişmiştir. Şimdi hep birlikte Türkiye’nin demokrasinin barışının önünü açmak için hep birlikte adım atma zamanıdır. Sandıkta buluşanlar, şimdi demokrasi ve barış mücadelesinde de ama ve fakatlara başvurmadan buluşmak zorundadır. Türkiye halklarının ve toplumun beklentisi budur. 

İKİ TARZ SİYASET VARDIR: BİRİ İKTİDAR DİĞERİ HDP SİYASETİ

Kampanya döneminde bir şey açıkça ortaya çıkmıştı. Türkiye’de iki tarz siyaset vardır: biri iktidarın siyaseti, diğeri -evet iddialıyız- HDP siyaseti. Bir yanda iktidarın dayattığı baskı şiddet zulüm. Bu süreçte olanca çıplaklığı ile karşımızdaydı, nefret söylemi ile karşımızdaydı. Evet Türkiye bir nefret söylemi ile iki aya yakın süreyi geçirdi. Cumhurbaşkanı başta olmak üzere iktidar mensupları, AKP-MHP bloku sürekli ayrımcı bir dil ile nefret söylemi ve ayrımcı dil ile toplumu böldüler. Kürt halkına defolun gidin diyen, HDP’lileri terörist olarak itham eden, her türlü hakareti kullanan, medya ambargosu ile kalmayıp o medyayı psikolojik savaş aparatına çeviren bir iktidar ile karşı karşıya kaldık. Bunun karşısında HDP barışın diline her zamanki gibi sahip çıktı. Nefret söylemine karşı, bütünlüklü olarak Türkiye toplumun geleceğini savunan bir dil ve üslup ile siyaset yaptı. Barış diliyle tecride ve savaşa karşı çıktı. yerel demokrasi için mücadelesini verdi. Buradan çok önemli sonuçların çıktığına inanıyoruz. 

SEÇİMLERİN ÜZERİNDEN 13 GÜN GEÇTİ AYNI TARZ-I SİYASETTE ISRAR EDİYORLAR

Seçimler bitti, geride 13 gün bıraktık. Bu 13 günde iktidarın aynı tarz-ı siyasette ısrar ettiğini görüyoruz. Bu ülkeyi daha da içinden çıkılmaz bir yere, ülkeyi uçurumdan aşağı itmeye devam edecektir. Her yönüyle siyasette, toplumda, ekonomide, hangi alanda bakarsanız bakın, bu anlayış ülkeyi uçuruma sürüklemekle kalmıyor, toplumu ayrıştırıyor kutuplaştırıyor. 13 gün geride kaldı, Meclis hala açılmadı. Meclis kürsüsünden korkuyorlar, siyasetten kaçıyorlar. Meclis açılmıyor. Neden açılmıyor diye sorduğunuzda, işleri varmış. Ne işiniz var, işiniz yok. Şu anda halkın iradesini gasp etme peşindesiniz. Halkın iradesi 31 Mart’ta sandığa yansımıştır bunun gereğini yapın. 

İKİ TÜR SONUÇ VAR: BİRİ KAZANANLAR BİRİ DE GASP EDİLEN BELEDİYELER

İki tür belediye seçim sonucu ile karşı karşıyayız. 31 Mart seçim sonuçlarında bir seçilenler var. Hangi partiden olursa olsun meşruiyet sorunu olmayan bütün kazananları kutluyoruz. Hepsini kutluyoruz. Bir de gasp edilen belediyeler var. Hem iktidar marifetiyle hem de üzülerek belirtmek isterim ki YSK marifetiyle gasp edilen belediyeler var. Türlü türlü yöntemlerle seçim bitti, 13 günün sonunda yepyeni yöntemlerle karşılaşmaya devam ediyoruz. 

24 HAZİRAN’DA UYGULADIKLARI TÜM HİLELERİN GELİŞMİŞ VERSİYONLARINI HAYATA GEÇİRDİLER

Kampanya boyunca kolluk güçleri, kaymakamlar, valiler, YSK, AKP-MHP kampanyasının içindeydi. 24 Haziran'da uyguladıkları bütün yöntemlerinin tüm seçim hilelerinin gelişmiş versiyonları ile karşımıza çıktılar. Belediyeleri ve belediye meclislerini gasp etmek için yeni bir kayyım için ellerinden gelen tüm çabayı gösterdiler ama tüm bunlara rağmen başarılı olamadılar. Olamadıkları için de 31 Mart sonrasında yeni yöntemler hayata geçirdiler.  Farklı farklı yöntemlerden bahsettik. Aslında birçok il özelinde bunların ne anlam ifade ettiğini ayrıntılı raporlarla ortaya çıkaracağız. Örneğin askeri zorla gasp edilen Şırnak Belediyesi iktisadi zorla gasp edilen Ağrı, başta bir yöntemle Muş. Bütün ittirazlarımıza rağmen sayılmadı. Malazgirt 3 oya rağmen sayılmadı. Viranşehir, Tatvan, onlarca böyle yer var. 

YSK İTİRAZLARA YÖNELİK BİR İLKE KARARA GÖRE HAREKET EDEBİLİRDİ

Sadece bize ait olanları dile getirmiyoruz. Diğer partilerin kazandığı yerler için de aynı şeyi dile getiriyoruz. Balıkesir için de dile getiriyoruz. Bursa da yeniden sayılmalıydı. İktidar YSK’ye yağdırdığı talimatlarla nerelerde oyların sayılacağı ya da sayılmayacağını belirledi. Oysa bir ilke bir standart geliştirilebilirdi. Oy farkı geçersiz oylardan fazlaysa bu itirazlar reddedilebilirdi ama geçirsiz oylar aradaki farktan azsa sayılabilirdi. İtirazlarımız da zaten bu anlamda yoğunlaşmıştı. Bizim tüm itirazlarımız reddedilirken AKP-MHP blokunun itirazlarının yüzde 90’ı kabul edildi. Bu tablo nasıl bir tarafgirliğin, hukuku ele geçirdiğini ve ortadan kaldırdığını gösteriyor. İşte tecrit budur, hukuku, adaleti yok saymaktır. Hukuki kurumların bile tarafsızlığını yitirmesidir. 

İSTANBUL’A SAHİP ÇIKIYORUZ ÇÜNKÜ HER YERDE OYLARIMIZ VE İRADEMİZ VAR

İstanbul seçimleri bir türlü sonuçlanmamıştır, oysa sonuçlar açıktır. Biz her yerde bütün adaletsizliklere müdahale ediyoruz, çünkü yerlerde bizim oylarımız var her yerde seçim sonuçlarının belirlenmesinde, bizim stratejimiz, bizim irademiz var. Oylarımıza irademize sahip çıkıyoruz. Oylarımıza her yere İstanbul’da da Muş’ta da Malazgirt’te de Viranşehir’de de. Buradan tüm Türkiye’ye sesleniyorum siz de sahip çıkın. Türkiye sadece İstanbul’dan ibaret değil, bu ülkenin Ağrı’sı, Muş’u var. O yüzden ya hepsine aynı gözle bakacaksınız Türkiye’nin neresinde ve hepsine karşı sesinizi yükselteceksiniz yada adaletsizlik gelip sizi de yutacak. O yüzden de tüm demokrasi güçleri bu adaletsizliğe karşı yan yana gelmeli, birlikte mücadele etmelidir. Bu seçim sonuçlarına karşı yapılan bu adaletsizliğe karşı da yan yana mücadele etmeliyiz. 

YSK'NİN TUTUMU TIPKI 1946 SEÇİMLERİ GİBİ UTANÇLA ANILACAKTIR

YSK. Hukukçular bütün ayrıntıları ile tartıştı. Tartıştıkları şey bir yüksek mahkemenin yargıçlarının nasıl bu denli adaletsizliğe imza atabileceği üzerineydi. Maalesef karşımızdaki tablo budur. Yüksek mahkeme, seçim adaletinden sorumlu bir üst yargı bizatihi hem içtihadını yok sayıyor hem de anayasal suç işliyor. YSK mensuplarına, başta YSK başkanı olmak üzere sesleniyorum, hiç kuşkunuz olmasın tarih sayfalarında yerinizi aldınız. Herkes tarih sayfalarında bir şekilde yerini alır ama siz utanılacak bir adımla yer aldınız. Utançla anılacaksınız. Tıpkı 1946 seçimleri gibi 31 Mart seçimleri de sizin bu hukuksuzluğunla yazılacak ve her zaman bu utançla anılacaksınız. 

SİZ SEÇİLMEDİNİZ, SEÇİLMİŞLERİN YERİNİ GASP ETMEYİN

Bugün gasp edilmiş belediyeler var ama bugün buralara oturanlar buraların onlar için hiçbir meşruiyeti yoktur. Halk içinde hiç bir zaman seçilmiş bir belediye başkanı olarak dolaşamayacaksınız, tıpkı kayyımlar gibi o utançla o atanmışlık ve başkalarının hakkını gasp etmiş olmanın ruh haliyle dolaşmak zorunda kalacaksınız. Bir kez daha çağrı yapıyorum: Bu görevleri kabul etmeyin. YSK eliyle yapılan bu atamalara karşı çıkın. Siz seçilmediniz, seçilmişlerin hakkını gasp etmeyin. 

KHK’LERİ VE OHAL DÜZENİNİ KABUL ETMİYORUZ: YSK KALKMIŞ OLAN OHAL’İ SÜRDÜRÜYOR

Hala mazbataları verilmeyen adaylarımız var. Onların da bir an önce mazbataları verilmelidir. KHK ile ihraç edildi diye mazbataları verilmeyen arkadaşlarımız var. Bu arkadaşlarımız başvururken böyle bir kriterle karşılaşmadılar şimdi bu kriterler nedeniyle mazbataları verilmiyor ve göreve başlayamadılar. Onların yerine göreve gelenlerin karşı çıkması gerekirken, mal bulmuş gibi bu koltuklara çöreklenme peşindeler. Dediğim gibi hiçbir meşruiyeti yoktur. Yoktur çünkü KHK ile ihraç edilenler OHAL düzeni yargısı ile ihraç edilmiştir. OHAL düzenini kabul etmiyoruz. OHAL düzeniyle ortaya çıkan tüm hukuksuzluklara son verilmesi gerekiyor. Oysa bugün YSK, şekli olarak ortadan kalkmış olan OHAL’e rağmen OHAL düzenini südürme peşindedir ve çok büyük bir anayasal suç işlemektedir. 

YÖNETEMEDİKLERİ İÇİN KRİZ DERİNLEŞİYOR

Bütün bunlar bir yönetememe halinin toplumun tüm kesimlerine sirayet etmesidir. Yönetmiyorlar. Yönetemedikleri için bugün toplum içinden çıkılmaz bu sorunlara sürükleniyor, yönetemedikleri için ekonomi bu halde, siyaset ve toplum krizlerden kurtulamıyor.