HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli partisinin Aydın İl Kongresi’ne katılarak gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Temelli, “Türkiye emekçilerinin, Türkiye’de yaşayan insanların, tüm haklarının üstüne çöreklenebiliyorlar. Yolsuzluk, hırsızlık ne ararsan bunlarda. 17-25 Aralık haftasındayız. FETÖ’nün ne olduğunu da en iyi biz biliyoruz.  FETÖ’cü hakimlerin, savcıların neler yaptığını, o zulmü en iyi biz biliyoruz. Siz ayakkabı kutularına servetleri tıkarken, biz o FETÖ’cü hakimlerle mücadele ediyorduk” dedi.

 Temelli şöyle konuştu:

Yoldaşlarım, kadınlar, gençler, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. 

Aranızda beraber yola çıktığım arkadaşlar var. Biri de Divan’da oturuyor; Osman Başkan. Hep beraber 8 sene önce HDK ile yola çıktık. Şimdi daha da büyüdük, salonda siz gençleri görüyorum. Yan yana, omuz omuza kararlı bir şekilde faşizme karşı yürümeye devam ediyoruz. Ta ki bu ülkeye barış, demokrasi gelene kadar asla yolumuzdan vazgeçmeyeceğiz, asla faşizmin önünde diz çökmeyeceğiz, boyun eğmeyeceğiz.

Her şeye rağmen; tüm baskılara, saldırılara, savaşa, yıkıma ve ölümlere rağmen yürümeye devam ediyoruz. Çünkü çok güçlü ve kararlı bir halkımız var, çünkü Türkiye’de demokrasi ve barış mücadelesini sırtlamış bir halkımız var, selam olsun Kürt halkına ve bu halkın evlatlarına... Bu mücadeleden vazgeçmeyenlere selam olsun.

‘TECRİT HDP’Yİ OLUŞTURAN FİKRİYATA YÖNELİKTİR’

İşte bu güçlü örgütü var eden bu kararlılık ve dirayettir. Eğer güçlü bir örgütünüz yoksa bu yürüyüş böyle kararlı süremezdi. HDK’yi var ettik, HDK’nin içinden HDP’yi çıkardık. Türkiye’nin önünü açacak olan umudun partisini hep birlikte var ettik.

İşte o umudun partisi yine yoluna devam ediyor. Ama bir partiyi parti yapan bu kararlı mücadeleyi yükselten bir fikriyata ihtiyaç vardı. Bizi güçlü kılan, yan yana getiren örgütlü bir mücadelenin yolunu açan bu fikriyata da selam olsun, İmralı’ya selam olsun, Sayın Abdullah Öcalan’a selam olsun.

Bugün işte tecrit bu fikriyata yöneliktir. Tecrit barışa, özgürlüğe ve demokrasiye uygulanıyor. Tecrit politikası devam ettikçe bu mücadeleye devam edeceğiz; ta ki bu tecrit son bulana kadar. Tecritle bu ülkeyi baskı ve zulüm politikası ile işgal edenler bilsin ki bu abluka dağıtılacak.

Çünkü sadece Kürt halkı değil Türkiye’deki tüm halklar bu coğrafyada kim nefes alıyorsa, herkes barışa ve özgürlüğe demokrasiye hasrettir. Aleviler, Sünniler, Hristiyanlar, hangi inançtan olursa olsun, demokrasiye hasrettir.

Bu hasreti dindirmek bizim boynumuzun borcudur. Bu zulmü sürdürenler iktidarda kalabilmek için halkların arasına nefret tohumları ekmeye çalışıyorlar. Savaş politikaları ile düşmanlık politikaları ile düşmanlık hukuku ile ayakta durabileceklerini sanıyorlar ama duramayacaklar. Çünkü HDP’nin, bu halkın mücadelesi bu iktidarın sonudur. Sonun başlangıcı yakındır, o mutlu günler yakındır.

‘TÜRKİYE İÇİN TEHDİT OLAN ROJAVA DEĞİL AKP İKTİDARIDIR’

Savaştan beslenenler yine bir seçim döneminde, yine savaş çığırtkanlığı yapmaya başladılar. Dillerine Rojava’yı dolamaya başladılar. Efendim neymiş, Rojava tehditmiş. Rojava’dan buraya atılmış bir çakıl taşı bile yok. Tehdit falan yok, ama bunların bir savaş politikası var, savaş politikası ile ayakta durabiliyorlar. Şimdi de Fırat’ın Doğusu diyerek Rojava’yı hedef haline getirmeye çalışıyorlar. Diyorlar ki “orada teröristler var.” Suriye halkının DAIŞ çetelerine karşı oluşturdukları meclisleri var, orada Suriye halkının geleceğine Suriye halkı karar verecek. Oradaki halklar özgürlük mücadelesi veriyor. Siz diyorsunuz ki “orada terör var, bu Türkiye için tehdit”. Hayır, Türkiye için bir tek tehdit vardır, o da bu toplumu terörize eden AKP iktidarıdır, Türkiye’yi de Suriye’yi de bu tehditten kurtarmak lazım.

‘TERÖRLE KİMİN İLTİSAKLI OLDUĞU SURUÇ DEVLET HASTANESİ’NDEKİ GÖRÜNTÜLERDE VAR’

Terör nerede biliyor musun? Suruç Devlet Hastanesi’nin bahçesinde tam 17 kişi Şenyaşar ailesini kameraların önünde polislerin, Vali’nin gözü önünde katletti. O 17 teröristten bir tanesi gözaltına alınmadı, ama suçluya arka çıkan, her gün suç işleyen İçişleri Bakanı çıkıyor diyor ki “HDP terörle iltisaklıdır.” Terörle kimin iltisaklı olduğu Suruç Devlet Hastanesi’ndeki görüntülerde var. O görüntüleri saklayarak iktidarlarını devam ettirme peşindeler. Buna asla izin vermeyeceğiz. Bunu bildikleri için HDP’ye yönelik saldırılarını artırıyorlar.

‘İNCİRLİK’TEKİ AMERİKAN ÜSSÜ MİLLET BAHÇELERİ Mİ Kİ BİZE LAF SÖYLÜYORSUN?’

Rojava konusu söz konusu oldu, ABD çekileceğini söyledi. Biz de çıktık dedik ki “Rusya da İran da Türkiye de çekilsin. Eğer bir ülkenin toprak bütünlüğüne ihtiyacınız varsa  demokrasinin gerçekleşmesini istiyorsanız, o ülkenin halklarına saygı göstereceksiniz, o ülke kendi geleceğini belirleyecek.” Suriye yönetimi de geçmişten ders çıkaracak, halkları ile birlikte anayasayı belirleyecek.

Bize düşen, diğer toplumlara düşen, uluslararası sivil toplum örgütlerine düşen, Birleşmiş Milletler’e düşen buna katkı sunmaktır. Yoksa orada emperyalistleri emperyalistlere kırdırmak değil, emperyalistler arası yarışı körüklemek değil, ya da “benim emperyalistim senin emperyalistinden iyidir” muhabbeti değil. Şimdi çıkmışlar akıllı telefonla emperyalizmle mücadele edenler, bize laf söylüyorlar. İncirlik’teki Amerikan Üssü Millet Bahçeleri mi ki sen bize laf söylüyorsun? Önce utanmak lazım. Emperyalizme karşı nasıl mücadele edildiğinin tarihidir HDP tarihi, bilmiyorsan aç oku.

‘SİZ AYAKKABI KUTULARINA SERVETLERİ TIKARKEN, BİZ O ‘FETÖ’CÜ HAKİMLERLE MÜCADELE EDİYORDUK’

Yoldaşlarım, Türkiye emekçilerinin, Türkiye’de yaşayan insanların, tüm haklarının üstüne çöreklenebiliyorlar. Yolsuzluk, hırsızlık ne ararsan bunlarda. 17-25 Aralık haftasındayız. FETÖ’nün ne olduğunu da en iyi biz biliyoruz.

FETÖ’cü hakimlerin, savcıların neler yaptığını, o zulmü en iyi biz biliyoruz. Siz ayakkabı kutularına servetleri tıkarken, biz o FETÖ’cü hakimlerle mücadele ediyorduk. Kimse sizden hesap sormasın, bu emek sömürüsü doğa talanı devam etsin diye, savaşı sürekli hayatımızda tutuyorsunuz, sürekli bu ülkenin evlatlarını toprağa vermek zorunda kalıyoruz. Tüm annelere; Türk annelerine, Kürt annelerine çağrı yapıyoruz: evlatlarımızın cenaze törenini değil düğün törenini yapmak istiyoruz, o yüzden savaşa hayır diyoruz.

‘LEYLA GÜVEN’İN SEVGİLERİNİ GETİRDİM’

5 Nisan 2015’ten başlayan ağır tecrit koşulları bu savaş sürecinin başlangıç noktasıdır. 5 Nisan öncesine baktığınızda bu ülkede herkes geleceğe umutla bakıyordu. Kalıcı barış yolunda önemli bir adım atıldığı konusunda herkes hemfikirdi. 10 maddelik Dolmabahçe Mutabakatı da sadece Kürt meselesinin değil, demokrasi meselesinin çözümü idi. Türkiye’de demokrasiyi içine sindiremeyenler masayı devirdiler. Bu tecride karşı yan yana gelmek, mücadele etmek, barışı, demokrasiyi ve huzuru istemektir. Kürt meselesinin çözümünü hayata geçirmektir, Türkiye’de sorunların çözümü konusunda bir araya gelmektir. Bu toplumu öyle ayrıştırdılar ki biz de inatla diyoruz ki farklılıklarımız bizi biz yapan değerlerdir. Bu değerlerle yan yana geldiğimizde ortak vatanımızda, demokratik cumhuriyeti inşa edebiliriz. Bunun için tecride karşıyız. Bu sadece Kürt halkının değil Türkiye’de tüm emekçilerin, kadınların, gençlerin, çocukların meselesidir, geleceğimizin meselesidir. Bu mücadeleye bizi davet eden, hepimizin omuz omuza vermesi için çağrı yapan bedeni ile ses olan Leyla Güven’e de buradan sevgilerimi yolluyorum.

‘EDİRNE’DE DEMİRTAŞ’IN, KANDIRA’DA YÜKSEKDAĞ’IN, SİNCAN’DA BALUKEN’İN YANINDA OLMALIYIZ’

Leyla Güven'i ziyarete gittim, kucaklaştık. Dedi ki “gittiğin her yere sevgilerimi götür, bilsinler ki bu açlık grevi halkımız için, geleceğimiz için benim atmış olduğum küçük bir adımdır. Ama inanıyorum ki o umut dolu günler çok yakındır.”

O umut dolu günlere yaklaşmak için herkesi bu mücadeleye davet etti. Şimdi Leyla Güven’in sesine kulak verme zamanı, tüm Türkiye’ye seslenmek istiyorum: çok geç kalmadan, telafisi mümkün olmayan günler gelmeden, Leyla Güven’in sesine, onunla beraber açlık grevine yatmış olan tutsakların sesine ses verin.

Onlar tüm insanların bir arada yaşaması için bedenleri ile, bedel ödemeyi göze aldılar. Bizler de üzerimize düşen sorumluluğu taşımak zorundayız. Bunu yapmazsak cezaevindeki 6 binden fazla yoldaşımız özgür kalamayacak, sürgündeki arkadaşlarımız yurduna geri dönemeyecek, bu zorbalık devam edecek ve bu ülkeye de Ortadoğu’ya da huzur gelmeyecek.

Nerede olurlarsa olsunlar, içeride dışarıda nasıl ki bu mücadeleyi başları dik sürdürüyorlar, işte biz de onların yanında olmalıyız. Edirne’de Demirtaş’ın, Kandıra’da Yüksekdağ’ın, Sincan’da Baluken’in yanında olmalıyız. Nerede bir yoldaşımız dimdik bu mücadeleyi sürdürüyorsa biz de aynı şekilde bu mücadeleyi yükseltmeliyiz, ancak o zaman bu ülkeye demokratik çözüm gelir.

Şimdi çıkmış diyor ki “kimse çözüm mözüm beklemesin.” Biz senden hiçbir şey beklemiyoruz, bu ülke bir an önce senden bu yalandan, bu yolsuzluktan, bu yolsuzluktan kurtulmak istiyor. Senden ve senin iktidarından kurtulduğu gün bu ülkenin hasret çektiği demokratik çözüm mutlaka hayata geçecek.

Emekçiler, kadınlar, demokrasi güçleri yan yana gelecek, eşit yurttaşlık temelinde bir anayasayı hayata geçirecek, böyle bir cumhuriyet demokratik çözümü de oluşturacak. Tüm halkların bir arada yaşayabildiği, anadilinde eğitim alabildiği, anadilinde hizmet alabildiği bir demokrasiyi hep birlikte hayata geçireceğiz. Onun ilk adımı yerel demokrasidir. Önümüzde bizi bu görev bekliyor. Bunun sorumluluğunu da hep birlikte taşıyacağız.

Bakın burada, Aydın’da 2. Olağan Kongremizi gerçekleştiriyoruz. Ama bu mücadele aynı zamanda geçmişi ve geleceği ile tüm arkadaşlarımızın yan yana geldiği, yerelde, Aydın’da, Didim’de Söke’de ve olduğumuz her yerde demokrasiyi hayata geçirme mücadelesidir. Bizim kongrelerimiz görev teslim kongreleri değildir. Güçlenme konusunda bir mutabakatlık kongreleridir. Tüm arkadaşlarıma şimdiden başarılar diliyorum.

‘BU İTTİHATÇI ZİHNİYET BU TOPRAKLARA ZULÜMDEN BAŞKA BİR ŞEY VERMEDİ’

Sakarya’da Kadir Sakçı Kürtçe konuştuğu için katledildi. Tıpkı 40 yıl önce o katillerin Maraş’ta insanları katlettiği gibi, tıpkı 80 yıl önce katillerin Dêrsimlileri katlettiği gibi. 100 yıl önce Zîlan’da gerçekleştirdikleri katliam gibi. Bu ittihatçı zihniyet bu topraklara zulümden başka bir şey vermedi, buna son vermezsek, bu katliamlar ve bu yok saymalar devam edecek, anadilini kullananlar katledilmeye devam edecek. Şimdi ayağa kalkma zamanıdır, şimdi faşizmin karşısında dik durma zamanıdır.

Yerel seçimlere gidiyoruz. 31 Mart bu yüzden çok kritiktir. 31 Mart sadece yerel seçim değildir. Bu iktidarın sonunun başlangıcı olabilmesi için bir mücadele sürecidir. 31 Mart’a kadar yapacaklarımız, hepimiz için, halkımız ve geleceğimiz için önemlidir. 24 Haziran’dan önce de söylemiştik; 7 gün 24 saat çalışacağız, herkese ulaşacağız. Böylece bu barajı bunların kafasına yıkacağız. Yıktık mı? Yıktık. Şimdi de bu ülkeyi yerellerden başlayarak bunlardan kurtaracağız. Kayyumcu zihniyetten bu ülkeyi kurtaracağız.

‘ÇOK YAKINDA ADAYLARIMIZI AÇIKLAYACAĞIZ’

Tek başına seçimi alacağımız yerlerde hazırlıklarımızı tamamladık. Çok yakında adaylarımızı açıklayacağız. Göreceksiniz sizlerin iradesi o sandıklardadır. Bize düşen irademize sahip çıkmaktır. Bu nedenle kapı kapı, sokak sokak çalışacağız. Hepimiz sandık görevlisi, müşahit, okul sorumlusu olacağız. Nerede bir iş varsa o işin ucundan tutacağız.

Üzerimizde Erdoğan denen bir enkaz vardır bu enkazın ucundan hep birlikte tutacağız ki barış akademisyenleri yargılanmasın. Şebnem Korur Fincancı gibi, Gençay Gürsoy gibi hocalarımız mahkum edilmesinler. Tutacağız ki bu ülkede gazeteciler tutsak edilmesin. Tutacağız ki insanlar demokrasi mücadelesi verdi diye tutsak edilmesin, halkımız yerinden yurdundan edilmesin, aşından işinden edilmesin, işçiler iş cinayetine uğramasın.

Tutacağız ki bu ülkede kadınlar erkek şiddeti ile yaşamlarını yitirmesin. Tutacağız ki çocuklarımıza güzel bir ülke bırakalım. O yüzden gelin yoldaşlarım şimdi omuz omuza verme zamanıdır. Faşizme karşı bu mücadeleyi yükseltme zamanıdır. İnsanların üzerine bomba düşmesin, ateş yağmasın diye olduğumuz her yerde bu sesi yükseltelim.

HDP olarak tek başımıza bir yerde iktidara gelemiyorsak demokrasi güçlerinin iktidara gelmesi için, faşizm son bulsun diye olanca gücümüzle halkımıza olan sorumluluğumuz gereği yapmamız gerekeni yapacağız. Fedakarca, güçlüce o adımları atacağız. Göreceksiniz 31 Mart’tan sonra bu ülkede birçok şey değişmiş olacak.

Her fırsatta bu mücadeleyi veren arkadaşlarımızı cezalandırıyorlar. Ya gözaltına aldırıyorlar, ya uyduruk fezlekelerle mahkemelere çıkartıp tutukluyorlar, ya da akla hayale gelmeyecek bir yargılamayla cezalar veriyorlar. Geçenlerde sevgili Onursal Eşbaşkanımız Ertuğrul Kürkçü’ye 2 yıl ceza verdiler. Ertuğrul Kürkçü’nün baş eğeceğini sanıyorlar. Ertuğrul Kürkçü bu ülkede DEV-GENÇ’tir, DEV-GENÇ yoluna devam ediyor, buradan onu selamlıyorum.

‘BİZİM ÜÇ ÖĞÜNÜMÜZ; SABAH GÖZALTI, ÖĞLEN MAHKEME, AKŞAM CEZAEVİ’

Yine geçenlerde sevgili yoldaşımız Sırrı Süreyya Önder’i tutsak ettiler. Sırrı cezaevine girerken döndü hepimize seslendi ve dedi ki “güzel günler yakındır.” Sevgili Sırrı, sana sözümüz olsun, o güzel günleri daha yakına getireceğiz, omuz omuza bu mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz. İnsanlar her sabah bir umutla uyanmak isterler, güne iyi başlamak isterler, biz her sabah gözaltılarla gözümüzü açıyoruz, öğlene doğru mahkemelerdeyiz, akşama doğru da cezaevlerinde. Bizim günlük üç öğünümüzü bu hale çevirmişler. Yargıçlar göğüslerine AKP rozeti takmışlar, FETÖ fezlekeleri ile arkadaşlarImızı yargılamaya çalışıyorlar. Neden? Çünkü korkuyorlar, çünkü HDP’nin muhalefetinden, hakikatin sesinden korkuyorlar, onlar korkmaya devam etsin, hakikatin sesi asla susmayacak. Susmayacak, çünkü adalet istiyoruz. Susmayacak, çünkü toplumsal barış istiyoruz. O yüzden olduğumuz her yerde hakikatin sesini yükseltmeye devam edeceğiz. Çevresine doldurduğu müteahhitler zengin olsun diye geleceğimizi çalmalarına izin vermeyeceğiz. Tıpkı Aydın’da jeotermal santrale direndiğimiz gibi, Türkiye’nin her yerinde direneceğiz. Aydın’da giderek yaygınlaştırdıkları jeotermal santral ile geleceğimizi bizden çalıyorlar. Bilir misiniz, Aydın bu ülkenin en bereketli topraklarındandır ve bu bereketli topraklarda işsizlik artıyor. İlginçtir, Türkiye’nin her yerinden göç alan Aydın, göç veriyor. Bu zihniyet, Türkiye’nin her yerini çölleştiriyor, ekmeğimizi çalıyor. Buna dur demeliyiz.