HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, partisinin Cizre İlçe Kongresinde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

AKP iktidarını eleştiren Temelli, erken seçim çağrısına değindi.

Temelli, "Erken seçim çağrısı yaptık, mutlaka erken seçim olacak. Erken seçime kadar üzerimize düşen sorumluluğun gereği örgütlenmemizi hayata geçirmeliyiz." dedi.

Temelli, şöyle konuştu: 

Bir iktidarın ne kadar zorba olabileceğine şahit oluyoruz. Her yerde zorbalık, her yerde şiddet. Ülkede barış adına bir şey kalmadı. Ne toplumsal ne siyasi ne iktisadi barış kaldı. Nerede barışa dair bir şey varsa bu iktidar altına dinamit döşedi. Her yeri terörize etti. Yargıyı, yasamayı, hukuku; aklınıza gelecek bütün kurumları çökertti. Topyekün bir ülkenin çöküşüne tanıklık ediyoruz. Bu gidişata dur demeliyiz. Bu gidişat kimsenin hayrına değil. Bu, ülkeyi de Orta Doğu'yu da ciddi bir felakete sürüklemektedir. 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi hukuktan, demokrasiden kaçan otoriter bir rejimdir. Ellerinden gelse diktatörlüğü ilan edecekler.

Hukuka dair ne varsa yok saymalarının temel  nedeni aslında fıtratlarındandır. Bunların yegane amacı ülkeyi tek adam eliyle tekleştirmek, tekçiliğe tutsak etmektir. Oysa bu ülke çokluktur. Bu ülke kimliği ile inancı ile bir arada yaşayan tüm insanların var ettiği, çok kültürlü, çok uluslu, çok kimlikli bir ülkedir. O yüzden bu çoğulculuğu gören sistemi var etmeliyiz. İşte HDP bunu dile getiriyor. Yerel demokrasi ile güçlendirilmiş bir parlamenter sistemden bahsediyor. Tüm idari ve mali vesayete karşı çıkıyor. İdari ve mali özerkliklerin ne denli kıymetli olduğunun altını çiziyor. 'Kentimizi de kendimizi de biz yönetmeliyiz' diyor. Halkın kendi iradesinin siyasi barış adına en önemli irade olduğunu bir kez daha teslim ediyor 

Bu ülkenin geleceği demokrasidedir. Vesayeti ortadan kaldıran çoğulcu, laik, demokratik bir cumhuriyet için yerel demokrasi ile güçlendirilmiş bir parlamenter sistemi bir an önce hayata geçirmeliyiz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nden bir an önce kurtulmalıyız. Bu sistemden kurtulmadan hiçbir meselemizi çözemeyiz. 

Bu ülkede herhangi bir meseleyi çözmek istiyorsanız her şeyden önce Kürt meselesini çözmelisiniz. Sadece bu ülkede değil Orta Doğu'da hatta dünyada çözmelisiniz. Kürt meselesi küresel bir meseledir. Bu mesele çözülmeden ne Türkiye'ye ne Orta Doğu'ya demokrasi gelir. Tersi de doğru. Bu ülkeye demokrasi gelmeden Orta Doğu'ya, demokrasi gelmeden Kürt meselesi çözülmez. O yüzden herkes demokrasi mücadelesinde buluşmalıdır. Türkiye'yi de, Orta Doğu'yu da demokratikleştirmeliyiz. Toplumsal, siyasi ve iktisadi barış için demokratikleştirmeyiliz. 

BUGÜNKÜ YARGI TALİMAT YARGISI

Oysa bugünkü iktidar düşmanlıktan başka bir şey vermiyor. Kürt düşmanlığı üzerinden ayakta kalmaya çalışıyor. Toplumsal barışı var edecek bütün mekanizmaları çürütüyor. Toplumsal barışı nasıl var edersiniz, her şeyden önce güçlü bir adalet sistemiyle, bağımsız bir yargı ile var edersiniz. Bugün yargıya dönüp baktığınızda yargının ne tarafsızlığı ne bağımsızlığı var.  Bugünkü yargı talimat yargısıdır. Bakın bütün arkadaşlarımızın yargılandıkları dosyalara. Bir tane suç, delil yoktur. Arkadaşlarımızın özgürlük, demokrasi ve barış sevdası vardır, bunun mücadelesini veriyorlar diye cezaevindeler. Talimatlı yargı olmadık iddianameler ve mütalaalarla arkadaşlarımızı suçluyor. En son Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanımız Selçuk Mızraklı’nın davası bunun en çıplak örneğidir. Uydurulmuş bir gizli tanık, uydurulmuş bir iddianame, uydurulmuş mütalaa ile ceza vermeye çalışıyorlar. 

O cezayı halka, bir halkın iradesine vermeye çalışıyorlar. Belediye eşbaşkanlarını Anayasa’ya aykırı bir şekilde görevden alıp toplumsal barışı dinamitleyenler şimdi de yapmış oldukları bu hukuksuzluk ve adaletsizliğe kılıf arıyorlar. Yargıya talimat vererek uydurma davalarla arkadaşlarımızı suçlamaya devam ediyorlar. Buna dur demek lazım. 5 binden fazla HDP’li bugün cezaevlerinde yargılanıyor. Hepsinin davasında aynı tabloyu görüyoruz. Sanki bir yerden matbu olarak basılmış iddianameleri görüyorsunuz. Biliyoruz biz o iddianamelerin nereden çıktığını. O iddianameler Saray’dan çıkıyor, o yüzden de bu yargı artık saray yargısıdır. 

DİYANET SARAY'IN FETVACISI OLMUŞ

Bu ülke bunu daha fazla taşıyamaz. Bu ülke bu adaletsizliğe daha fazla katlanamaz. Toplumsal barışı sadece yargı ile mi, bütün kurumlarıyla dinamitliyorlar. Bir ülkeyi düşünün ki Diyanet İşleri Başkanlığı var. Diyanet İşleri Başkanlığı ne yapar? Bakın ne dedik, bu ülkede, çokluk, farklı farklı inançlar var. Diyanet İşleri Başkanlığı bu inançların hepsine eşit yaklaşmalıdır. Herkesin inancıyla var olabileceği, inancını özgür bir şekilde hayata geçirebileceği bir toplum yaratmalı. Bugünkü Diyanet İşleri Başkanı'na baktığımızda bunu görmek mümkün mü? Tam tersine inançlar arasına, İnsanlar arasına adeta nifak sokuyor. Böyle Diyanet İşleri Başkanı olur mu?  Saray’ın fetvacısı olmuş. Saray ne zaman sıkışsa Diyanet elinde bir kova su ile yangını söndürmeye koşuyor. Diyanetin vazifesi bu mu ? Saray kendisine saray yaptırdığı için kendisini Sultan sanıyor, Diyanet de kendisini Şeyhülislam sanmaya başladı. Eskiden padişahlar sıkıştığında Şeyhülislam bir fetva verirmiş, aynı şeyi şimdi izliyoruz.  

Şimdi karşımıza Kanal İstanbul’u çıkarıyor. Diyeceksiniz ki bize niye Osmangazi Köprüsü’nün şehir hastanelerini, Kanal İstanbul’u anlatıyorsun. Cizre nere Kanal İstanbul nere, Cizre nere Osmangazi Köprüsü nere? Osmangazi Köprüsü’nden her gün geçiyorsunuz. Çünkü Osmangazi Köprüsü geçiş garantili inşa edildi. Oradan belli sayıda araç geçmezse aradaki farkı bütçeden devlet karşılıyor. O bütçe sizin bütçeniz, sizin hakkınız, Kanal İstanbul’da, Osmangazi Köprüsü’de, sizin hakkınız şehir hastanelerinde. Şimdi gençler diyor ki Cizre’de iş yok. Yok tabi, çünkü burada iş olması için Cizre’nin hakkı Cizre’ye verilmeli. O yüzden de diyoruz ki kentimizi biz yönetmeliyiz. Bizim adımıza yönetenler, ihtiyaçlarımızı asla gideremez, öyle bir derdi de olamaz. Onun tek derdi vardır, Saray’ın kara deliğine insanların, Botan’ın, Serhat’ın Diyarbakır’ın kaynaklarını çekip alıp götürmektir. O yüzden Kanal İstanbul’a karşı çıkacağız. Cizre’den karşı çıkacağız. Bu iktisadi adaletsizliğe her yerde karşı çıkacağız. 

KÜRT HALKI YALNIZ BIRAKILMAMALI

Neden kayyımları atıyor? Haklarımız gasp etmek için. Hem siyasi irademizi gasp etmek, hem de bize ait olanı alıp götürmek için. Sanıyor ki bize salon vermezse biz konuşmayacağız. Biz konuşmaya her yerde devam edeceğiz. Hakikatin sesini hep birlikte yükseltmeye devam edeceğiz. Bu gerçekleri hep birlikte anlatacağız. Toplumsal, siyasi ve iktisadi barış için, yani topyekün bir adalet için her yerde mücadelemizi yükselteceğiz. Bu ülkeye demokrasi ve barış gelsin diye, emekçilerle, kadınlarla, bu ülkenin bütün halklarıyla hep birlikte mücadelemizi yükselteceğiz. Kürt halkı yalnız değildir. Ama diğer halklara da sesleniyorum: Kürt halkı da yalnız bırakılmamalıdır. Bu mücadeleyi onlarca yıldır alıp getiren bu halkın yanında olmak birlikte mücadele etmek, mücadeleyi büyütme zamanıdır. Kürt’üyle Türk’üyle HDP çatısı altında Türkiye partisi iddiamızı daha da büyüterek 3. yol üzerinde kararlı yürüyüşümüzü sürdürmeliyiz.  

BU KÖTÜLÜK İKTİDARINDAN HEP BİRLİKTE KURTULACAĞIZ

Erken seçim çağrısı yaptık, mutlaka erken seçim olacak. Erken seçime kadar üzerimize düşen sorumluluğun gereği örgütlenmemizi hayata geçirmeliyiz. Herkesi kimseyi dışlamadan bu mücadeleye davet etmeliyiz.  Herkesin umudu unutmayın biziz, hem Türkiye’de de hem Orta Doğu’da umut biziz. Bugün yine Suriye’yi hedef haline getirmeye, orada Rojava’da hayata geçirilen yaşamı hedef haline getirmeye devam ediyorlar. İdlib’de yaşananların müsebbipleri, bugüne kadar Suriye’de yaşananların müsebbibi bu iktidardır. Bu iktidar bu sorumluluktan kaçamaz. Evet Suriye’de de barış istiyoruz, Başur’da da barış istiyoruz, Rojava’da barış istiyoruz, her yerde barış ve demokrasi istiyoruz. O yüzden burada demokrasi ittifakını büyütmeliyiz ki Orta Doğu’ya Akdeniz’e barış gelsin, demokrasi gelsin.