Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerden biri olan Tayland’ın yüzölçümü 500.000 km2, yani Türkiye’den biraz küçük ve üzerinde 79 milyon insan yaşıyor. İnsanların %90’ı Budist. Siyasi açıdan ise, bizim (bile) gerimizde bir demokrasi olduğu kesin, 1932 ile 1990 yılları arasında 17 kez darbe yapıldığı ve 12 kez anayasa değişikliğine gidildiği belirtiliyor. Tayland geçmişte Fransız ve Portekiz sömürge dönemlerini yaşamış bir ülke.



Aralık ayının beşinci günü, 88 yaşına ulaşan ve 80 yıldır tahtta bulunan Tayland Kralının doğum günü. Parlamenter monarşi ile yönetilen Tayland’da, halk krallarını gerçekten çok seviyor ve ona “baba” diye hitap ediyorlar. Diyebilirim ki ülkenin Buddha’dan sonra en sevilen ikinci figürü kraldır. “Bike for Dad” diye bir gün var, bu günde tüm Tayland halkı kralları için bisiklete biniyor ve bunu yaparken sevgilerinin bir göstergesi olarak sarı renkli t-shirt ve giysilere bürünüyorlar. (16 Ağustos tarihinde de Kraliçe’nin 83. doğum günü şerefine ülke genelinde “Bike for Mom” etkinliği gerçekleştirilmiş. Bangkok’ta 40.000 katılımcı varken, ülke genelinde bu rakam 295.000’leri bulmuş. Haliyle Guinness Rekorlar Kitabı’na girmiş…) İlginç bir bilgi; Tayland Kralının servetinin toplamda 40 milyar doları bulduğundan bahsediliyor. Tayland’da bir sinemada film izlemek istediğiniz zaman, film başlamadan hemen önce yaklaşık 2 dakika boyunca (turistler dahil olmak üzere) kral için ayakta saygı duruşu yapılması şeklinde zorunlu bir prosedür bulunmakta.



“BANGKOK”



İstanbul-Bangkok arası uçuş 8 saat sürüyor. Türkiye ile Tayland arasında 5 saat fark var. Gayet temiz, modern ve ihtişamlı bir tasarıma sahip bulunan Suvarnabhumi Havalimanında indiğinizde, Airport Taxi (havalimanı taksisi) değil, iki kat alttaki yeşil sarı renkli public taxi kullanmakta yarar var, çünkü 2 kat daha hesaplı. Para kuru 1 dolar = 34-35 baht. Yani 10 baht = 1 lira gibi. Dışarıda bozdurmanız daha uygun.



Bangkok’ta taksimetre mutlaka açtırmalı, daha ucuza geliyor, sabit fiyattan anlaşmaktan kaçın. Metro hattı da gayet başarılı ama zaten metro ile taksinin maliyeti neredeyse aynı. Genelde Khaso San Road veya Sukhumvit adlı bölgelerde konaklama yapılıyor. Özellikle şehir merkezi ile havalimanı arasında çok ciddi bir trafikle karşılaşabileceğinizi düşünerek planlarınızı ve zamanlamanızı ayarlamanız gerekir. Ayrıca, şehri baştan başa saran ve trafiğin daha rahat olduğu bir otoyol var ve bunu kullanmak istiyorsanız, taksi şoförüne belirterek ilave bir ücret ödemeniz gerekiyor.



Bu arada, Taylandlılar yabancılara “falang” diyor, duyarsanız yabancılık çekmeyin. Hava alıştığınızdan daha çok sıcak ve nemli olacaktır. Fakat insanı da iklimi kadar sıcak ve güvenilir, merak etmeyin. İyisi mi, güneş kreminizi, gözlüğünüzü, şapka ve çantanızı kapıp şehri doyasıya keşfedin.


 
Orijinal ismi Guinness’e giren "krung thep mahanakhon amon rattanakosin mahinthara ayuthaya mahadilok phop noppharat ratchathani burirom udomratchaniwet mahasathan amon piman awatan sathit sakkathattiya witsanukam prasit" şeklinde veya kısaltılmış biçimiyle yerel dilde “Krung Thep”, yani “Melekler Şehri” olan ve nispeten yeni ismi (Bangkok) ise bölgenin çok sayıdaki nehirler ve kanallar ile kesiliyor olmasından bahisle “nehir üzerine kurulu şehir” anlamına gelen Bangkok, hiç şüphesiz Asya’nın en hareketli ve 10-15 milyon nüfusuyla en kalabalık kentlerinden biridir. Elbette, bir o kadar da sefalet ve kaos barındırıyor. “Bangkok sizi ele geçirirse, asla kurtulamazsınız” gibi abartılı bir alıntı da yapabileceğim, Hangover 2 filminde bu şehirden pek çok sahneyi izleyebilirsiniz. Avrupalılar tarafından sıklıkla Venedik veya Amsterdam’a benzetildiği olur.



15. yüzyılda henüz Chao Phraya Nehrinin batı kıyısında kurulu bulunan ufak bir köydür. Stratejik konumundan dolayı, zamanla önemi artmıştır. Sonradan bir gümrük noktası olur ve nihayetinde 1767 senesinde başkent yapılır. Özellikle ve öncelikle Çinli ve ardından Batılı tüccarlar sayesinde, 19. yüzyılın ortalarından itibaren ticaret için de bir cazibe merkezi olmuştur.



Patgong gece pazarı yiyecek ağırlıklı neşeli bir ortam, Chao Phraya nehri üzerinde yer alıyor, çeşitli fiyat ve türlerde, özel kiralayabileceğiniz tekneler var ama buraya sürekli ücretsiz sefer düzenleyen teknelerle de gelebiliyorsunuz. Bunlar bizim Boğaz’ın iki yanında gidip gelen motorlara benziyor, istediğiniz yerde iniyorsunuz. Bu gece pazarının hemen yanında panaromik şehir manzarası izleyebileceğiniz klimalı ve konforlu bir dönme dolap var. Tam 60 metre yüksekliğinde. Pazardaki yiyeceklerin fiyatları gayet makul. Çeşit çeşit böceklerden tutun köpekbalığına kadar her şeyi bulabilirsiniz.



Noodle, kalamar, tavuk, ördek ve bizdeki mücver benzeri sebzeli muhtelif yemekler de mevcut. Ne olur buralara gelmişken bazı bilindik küresel fast-food zincirlerinden birine gidip doymayın. Alışveriş için ayrıca Çin Mahallesi (Chinatown), Khaso San Road, Asiatique Market, Chatuchak Weekend Market, Terminal 21, Siam Paragon, MBK Center, Amarin Plaza, Labrador Factory, Pantip Plaza gibi yerleri de tercih edebilirsiniz. Çokça pazar da var, mesela; Khlong Toey pazarı, Pak Khlong Talat çiçek pazarı, Amulet muska pazarı, Phahurat pazarı, Siam Square pazarı, Khao San Road Banglamphu pazarı, Pratunam pazarı, Sukhumvit gece pazarı, Patpong gece pazarı ve hafta sonu pazarları, vs.



Şehrin biraz dışındaki Floating Market 80 km ve taksiyle 1,5 saat sürüyor. Bangkok’tan grup tur satın alınmalı, özel bot olunca oldukça pahalıya gelir. Bu gezinti ve ürünler de gayet turistik ve pahalı. Şehirde Wat Triamit, Wat Pho, Wat Arun, What Phra Kaew, Wat Grand Palace, Wat Benchamabophit (Marble Temple / Mermer Tapınak), Wat Saket, Wat Intharawihan muhakkak gezilmeli. Tayland genelinde 40.000 civarında tapınak var ve bunların çoğu Bangkok’ta bulunuyor. Tapınak giriş ücretleri 1-2 dolar.



Wat Triamit’te meşhur, tam 5,5 tonluk, Altın Buddha heykeli yer alıyor. Bu heykelin Sukhothai hanedanı sırasında 13-14. yüzyıllarda yapıldığı sanılıyor. Daha sonra, 1403 yılında Sukhothai’den Ayutthaya’ya nakledilmiş. 1767 yılında Burma işgali sırasında, talanı önlemek adına heykelin üzeri bir tür alçı ile sıvanarak kaplanır. 1801 yılında Tayland Kralı Buddha Yodfa Chulaloke (Rama I) Bangkok’u başkent yapmaya karar verdiği zaman, ülkedeki pek çok önemli Buddha heykelinin bu şehre getirilmesini emreder ve bu kapsamda ülke çapında zarar ve hasar gören pek çok heykel getirilir, bu da onlar arasındadır. Fakat altın heykelin üzerinin kaplandığı çoktan unutulmuştur.



Kral Rama III döneminde ise, halen alçı ile kaplı bulunan heykel Bangkok’ta bulunan Wat Chotanaram ana tapınak binasına konulur. 1935 yılında tamamen rastlantı eseri olarak bir restorasyon çalışması sırasında alçı kaplama bir miktar dökülerek altındaki altın ortaya çıktığında fark ve teşhis edilir. Böylelikle 200 yıl sonra altından yapılan Buddha heykeli yeniden bulunmuştur. Heykelin boyu 3 metredir. Şu anki değerinin 250 milyon dolar tutarında olduğu sanılıyor. Heykelin gövdesi %40 saflıkta, çeneden alına %80 saflıkta, saçları ve başının tepesi ise %99 saflıkta altındır.



Wat Pho tapınağı pek çok bölümden oluşuyor, her birinde çeşitli sayı ve boyutlarda Buddha heykelleri mevcut. Fakat insanlar buraya yine kapalı bir alanda duran, (yatar vaziyette bile) 15 metre yüksekliği ve 46 metre uzunluğuyla devasa ve etkileyici Yatan Buddha heykelini görmek için geliyorlar. 1832 yılında yapılan bu heykel Tayland’da bulunan en büyük Buddha heykellerinden biri olarak kabul ediliyor. Yatan Buddha boyunca konulan ve Budizm’de uğurlu kabul edilen 108 adet bronz kaseye iyi talih getirmesi beklentisiyle ziyaretçiler tek tek bozuk para atarken, gerçekten ilginç bir sinerji ve musiki de oluşuyor. Toplanan bu paralar rahiplerin geçinmesi ve tapınağın bakımı için harcanıyor.



“Şafak Tapınağı” anlamına gelen Wat Arun, ismini Hindu tanrısı Aruna’dan alır. Yapının merkezinde yer alan, bazen Eyfel kulesine de benzetilen, Khmer tarzındaki kule (prang), stupa benzeri bir pagoda biçiminedir ve tepesi renkli porselen ile kaplıdır. Hindu kozmolojisindeki Meru Dağını simgeler. 17. yüzyılda inşa edilmiştir ve ortalama 76 metre uzunluğundadır. Köşelerinde dört küçük kule daha bulunur. Bunlar da yine porselen ve deniz kabukları ile süslenmiştir.



Wat Grand Palace aslında Bangkok’un merkezindeki bir binalar veya yapılar kompleksidir. 1782 senesinden bu yana önce Siam ve sonrasında Tayland Krallarının resmi ikamet yeri olarak kullanılmıştır.



Tayland’daki en kutsal Budist tapınağı olarak kabul edilen What Phra Kaew (Zümrüt Budha Tapınağı) Tayland’ın Kraliyet Sarayı olan Grand Palace içinde yer alır. Grand Palace ve çevresi Kral geldiğinde halka ve ziyarete kapatılıyor. Burada meditasyon yapar şeklinde oturan Budha betimlenmiş. İçeriye belirli (düzgünce örtülü) giysilerle girmek gerekiyor, fazla yaklaşılmasına pek izin verilmiyor ve özen duvar süslemeleri dikkat çekiyor. Buradaki Zümrüt kelimesi, Tayca’da derin yeşil renk yani zümrüt renkli anlamında kullanılmıştır, zümrüt taşı anlamına gelmemektedir. Bir görüşe göre, heykel hakkındaki en eski kayıtlar 15. yüzyıla kadar gidiyor ve 18. yüzyılda Hindistan’dan veya Sri Lanka’dan Tayland’a getirildiği sanılıyor. Başka bir görüşe göre, 14. yüzyılda Tayland’da yapılmıştır.



Wat Benchamabophit (Marble Temple), yapımında bolca İtalyan mermeri kullanıldığından dolayı, bu ismi almış. Sarayını da yakın bir yerde inşa eden Kral Chulalongkorn’ın emriyle, 1899 yılında yapımına başlanır. İçinde 52 adet Budha heykeli mevcut. Wat Saket, Bangkok’un Pom Prap Sattru Phai bölgesinde bulunuyor. Nispeten yeni bir tapınak, takriben 100 yıllık bir tarihi var. Wat Intharawihan’de 32 metrelik bir Buddha heykeli bulunuyor. İnşası 60 yılda tamamlanmış (1867-1927) ve imalatında cam mozaikler ile birlikte 24 ayar altın kullanılmış.



Şehir merkezine birkaç saat mesafede Tiger Temple benzeri yerler var, buraya gidip gelmek gezmek ve çok popüler olan samimi kaplan fotoğraflarından çektirmek için kişi başı 100 dolar gibi bir tutarı gözden çıkarmalısınız. Fakat elbette bu hayvanlar sürekli olarak uyuşturucu etkisi altında uzanıyorlar ve açık bir hayvan suiistimali olduğu için, kaplan yetimhanesi, timsah çiftliği veya fil safarisi gibi faaliyetleri hiç tavsiye etmiyorum.



Yeri gelmişken, bazı Hollywood filmlerinde geçen “Taylandlıların kobra kanı içmesi” efsanesine de değinmek isterim. Bu uygulama ancak orduda ve belki dayanıklılık testi için mafyada mevcut, yoksa sokaktaki halkın şerbet gibi yılan kanı içtiği falan yok. Ayrıca, caddelerde türlü türlü böcekleri satan tezgahlara rastlayacaksınız. Fakat dikkat ederseniz göreceksiniz ki, yine orada sıradan insanlar değil, sadece bu ürünlerin satıcısı (şov amaçlı) ve gelen turistler (merak nedenli) bu irili ufaklı ve kanatlı böcekleri yemektedirler. Protein zenginliği bakımından söyleyecek söz bulamıyorum ama hijyen ve estetik açısından düşük not verdiğimi söylemeliyim...