ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş, Al Jazeera'den Alişer Delek'in Türkiye'de solun "neden başarısız olduğu" ve İslam'la ilişkisine ilişkin sorularını yanıtladı. Taş,Türkiye’de solun çözmesi gereken iki soruna dikkat çekti: Kürt meselesi ve İslam.

Alper Taş'ın Al Jazeera'ye yaptığı açıklamalar şöyle:

- Türkiye’de sol başarılı mı?

Türkiye’de solun başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Yani tabii ölçütlerimiz önemli burada.

- Sonuçta seçime katılan parti olarak baktığımızda?

Orada bir başarısızlık olduğu son derece açık ve net. Yani kimse kalkıp 'seçimlerde sol başarılıdır' diyemez zaten. Gerçek ortada. Ama Türkiye solunu, sosyalist hareketini yalnızca seçimlerle sınamak, seçimlerle test etmek doğru değil. Örneğin Türkiye’nin çok önemli tarihsel evrelerinde ki bunlardan biri 2002’deki Irak işgali konusunda örgütlediği tezkere karşıtı kampanya, bu kampanyanın etki düzeyi açısından baktığınızda çok önemli bir başarının oluşmasında, Türkiye’nin savaşa sürüklenmemesinde Türkiye solunun çok büyük bir katkısı var.

Başka bir düzeyden baktığında sol başarılı. Türkiye’nin temel sorunlarını ortaya koyuşu, kimsenin bu meseleleri konuşamadığı dönemlerde, bu meseleleri konuşarak, bu meseleleri ortaya atarak, başarılı.

- Tamam, dönüp geçmişe baktığımızda solun söylediği doğru şeyler var. Tarihle birlikte kendini ispatlayan. Ama peki neden dinlenmedi sol? Ya da tersinden sorayım, sol neden sesini duyuramadı?

Türkiye’nin diğer ülkelerde olmayan farklı iki sorunu var. Bir tanesi Kürt meselesi. Kürt meselesinin 1984’ten başlayarak çatışmalı ve savaşçı yolu birçok noktada solun da güçsüzleştirildiği bir döneme tekabül etti. Ve Kürt meselesindeki silah süreci geçmişte solun etkin olduğu yerleri milliyetçileştirdi. Kürtleri özgürleştirdi ama Batı’yı milliyetçileştirdi. Orada gelişen Kürt mücadelesinin ortaya çıkardığı dinamikleri burada milliyetçi bir eksen kaydırmayacak, daha doğru bir eksende yürütebilecek sol yoktu.

İkinci bir faktör, bunu da bir mazeret olarak söylemiyorum, İslam meselesi. Batı’da solun böyle bir sorunu yok. Yani en son gördünüz; Yunanistan’da ateisti, dindar Yunan halkı Başbakan yaptı. Bizim Türkiye’de öyle değil. Yani elbette bu bizim çözmemiz gereken bir mesele.

- Bunun altını çizelim. Önemli çünkü. Evet Yunanistan’da ateist Çipras Başbakan oldu. İncil’e el basmadı. Yunanistan’da bu oldu. Türkiye’de olmamasının sebebi sol mu, toplum mu?

Burada karşılıklı bir eksikten söz edeceğim. Hem toplumun yapısıyla hem solun eksikliğiyle ilintili. Ben burada halkı suçlayacak değilim. Bu çelişkiyi çözmek elbette bizim sorunumuz. Yani neden ezilen, sömürülen veya durduğu pozisyon itibariyle solda durması gereken emekçi bir insan, neden gidip inanç ve benzeri din gibi faktörlerle tercihini sağda yapıyor. Bu çelişkiyi bizim çözmemiz lazım. Bu konuda solun eksiklikleri elbette var. Sol bu çelişkiyi aşabilecek siyasetler konusunda eksik kalıyor veya bu konuda yeterince halkımızla iç içe geçmiyor. 1980 öncesi gibi halka içeriden nüfuz eden, içeriden onunla görüşen bir siyaset tarzından biraz da solun zayıflamasına paralel olarak, dışarıdan halka seslenen bir sol propaganda çizgisi egemen olmaya başladı. Bu solun zayıflamasıyla da ilgili. Ama bir de Türkiye halkının, Yunan halkında olmayan bir özelliği de var. Türkiye halkının dindarlaştırılması, İslamlaştırılması, muhafazakârlaştırılması çok bilinçli ve yukardan aşağı bir devlet siyasetiyle yapıldı. Daha doğrusu basit Anadolu İslamı yaşayış tarzından, siyasal bir İslam’a doğru kafasını taşıran bir topluluk. Doğal olarak buradaki temel mesele halkımız açısından bir insanın ekonomik politikalarda bir siyasetin vizyonu değil, o partinin namazla ilgisi dikkate alınıyor.

Batı’daki algı daha çok, somut sınıfsal, ekonomik çelişkiler üstünden geliyor. Orada halk sınıfsal ve ekonomik politikasına bakarak oy veriyor.

- Çok tarihe gitmeye gerek yok. SYRIZA’da da böyle oldu.

Solun neden başarılı olamadığına geldiğimizde. Biz bu dalgayı 2001’de kaçırdık.

- Ben de ona gelecektim. Rakamlara bakalım. ÖDP’nin ilk seçime girişi 1999’da yaklaşık 250 bin oy. 2002’de 105 bin oy. Düşen yaklaşık 145 bin oy var.  2001’de de bu ülkede kriz oldu, esnaf sokaklara döküldü. Ve krizden solun güçlü çıkması beklenir. En azından tarihte böyle olmuştur. Buraya bir de şunu ekleyelim; tam o dönemde sizin söylediğiniz Irak işgali karşıtı eylemlerde, sol halka derdini anlatabildi ki, sizin tabirinizle “iyi işler yapabildi”. Ama bunlar sol için sandığa yansımadı. Neden?

Halkın sola karşı şöyle bir şeyi var: Sola genelde sendikal mücadelede güveniyor, savaş karşıtlığında yanında oluyor ama sandıkta tercihi az önce söylediğim nedenlerle farklılaşıyor. Belki solun yönetemeyeceğine dair de bir düşüncesi var. Sol geldiğinde kaos olacağı duygusu, her tarafın da karışacağı duygusu, dininin, imanının elinden alınacağı duygusu fazlasıyla halka şırınga edilmiş. Yani Anadolu’da çeşitli çalışmalara gittiğimizde bize “Siz geldiğinizde camileri mi kaldıracaksınız?” sorusu sorabilen bir halk gerçekliği var. Yani bir de şöyle bir boyut var: Yüzde 10 seçim barajını yabana atmamak lazım. Ben bunu iddia ediyorum, ÖDP’nin kurulduğu dönemde ilk girdiği seçimde baraj yüzde 3 olsaydı, ÖDP barajı aşabilecek bir parti olacaktı. Oradan kırılma başladı. Ama SYRIZA öyle değil. Onlar yüzde 3’e oynadı ve katlayarak geldiler.

- Şimdi dilerseniz şuna geçelim: Sol ne yapmalı? Halkı mı değiştirecek, kendini mi?

Yeni halk çıktı ortaya zaten. Tarihsel dönemi irdelersek solun aleyhine olan bir tarihsel dönem aslında 2013 Haziran isyanıyla bitti. Yani yeni bir halk doğdu. Büyük bir halk isyanı yaşandı ve yeni bir dönem başladı. Şimdi solun yapması gereken bu Haziran’ın öğrettikleriyle kendisini yenilemesi. Kaldığımız yerden devam edelim çizgisi artık bitmiştir.

- Haziran’dan sonra iki seçim oldu. Her iki seçimi de AKP kazandı ve solun bir başarısı olmadı.

Bu da bir doğru. Ama bu doğrulukta problem olduğunu görmemiz lazım. Birincisi, halk isyanları hemencecik bir sonuç üretmez. SYRIZA da 2010’da krizle geldi, 2015’de iktidar oldu. Şimdi Podemos tartışıyoruz, 2010 Öfkeliler Hareketi, yeni yeni İspanya’da bir hareket var. Yani hemen bir halk isyanı olunca bu siyasete yansımaz. Zaman lazım.

- Ama burada şöyle bir fark yok mu? Yunanistan ve İspanya’da iktidar partileri her iki hareketi de karşısına almadı. Türkiye’de ise AKP ve o zamanki lideri Recep Tayyip Erdoğan, Gezi hareketini karşısına aldı ve kendisine oy veren kitlenin de onun karşısında olduğunu söyleyerek siyaset yaptı ve oylarını artırdı. Sonuçta sizin Haziran dediğiniz, Gezi’nin karşısında duran bir yüzde 52 var.

Şimdi AKP’nin karşısındaki kesim neden örgütlenemiyor. Soru orada. Gezi isyanından sonra iki seçim yaşadık ve bu iki seçimde de halk AKP’ye kerhen oy verdi. Eskisi gibi gönüllü oy vermedi. Kaos olmasın, istikrar bozulmasın diye verdi. Çünkü bu duyguyu çok işledi AKP. Şimdi problem şu: Haziran isyanının bu dalgasını sandığa taşıyabilecek bir seçenek üretemedik biz sol olarak. CHP de, HDP de isyanın içerisindeydi ama 30 Mart yerel seçimlerinde buradan ders almadılar. Bildik siyasi tarzlar egemen oldu.

- Şöyle bir algı var: Sol’un İslamla sorunu var. Böyle bir inanç var. Bunu sol nasıl yenecek?

Solun İslam’la problemi yok. Dindar yurttaşlarımızın sola dair algısı var. Maalesef sol iktidar olduğunda din ve inanç manasında zorluk çıkartacak algısı var. Şunu söylemek lazım. Biz uzaydan gelmiş insanlar değiliz. Biz bu memleketin devrimcisiyiz. Bizim annemiz, babamız belli. İbadetini yapan, çoğu solcunun ailesi öyledir. Yani Müslüman bir ülkenin devrimcisiyiz. Ne demek camileri yıkacak mıyız? Biz böyle bir şey yapar mıyız? Biz camilerin altındaki dükkânları yıkacağız. Din de gerçek özgürlüğüne ancak sol bir iktidarda kavuşacaktır. Çünkü bugün din özgür değildir. Bugün siyasal istismar ve sömürü aracı haline getirilmiştir. Tutsak kılınmıştır İslam. Bu tutsaklığı ortadan kaldıracak olan soldur.

- Cumhuriyet gazetesinde Hz. Muhammed karikatürlerinin yayınlanmasına ne diyorsunuz?

Meselenin IŞİD tarzı zihniyetler tarafından abartıldığını düşünüyorum. Müslümanlara bir hakaret duygusu içerisinde olduklarını düşünmüyorum. Cumhuriyet Gazetesi'ne yönelik saldırıyı protesto ediyorum. Cumhuriyet gazetecilik yapmıştır. Karikatüre ben de baktım. Ben orada bir İslam Peygamberi'ne bir hakaret görmedim, naif bir karikatür olduğunu düşünüyorum.

- BirGün Gazetesi yayınlayıp, yayınlamamak konusunda size geldi mi?

Yok hayır. Tabii ben şunu söylerim: Halkın kendine ait değerleri konusunda elbette ki saygılı olunacak. Yani biz kimsenin diniyle, inancıyla uğraşan, onu aşağılayan bir kültürün asla taşıyıcısı olmayız.

- Sizin bu işe bakışınızı tam anlamak için soruyorum. ÖDP’ye yakın olan BirGün Gazetesi yayınlasaydı ya da yayınlayıp yayınlamamayı size sorsaydı ne derdiniz?

Biz gazeteyi yöneten bir konumda değiliz.

- Fikriniz sorulsaydı?

Ben yayınlanmaması gerektiğini düşünürdüm. Yayınlayanları savunurum ama ben öyle bir şeye BirGün’ün girmesi taraftarı değilim. BirGün zaten bu konuda, dinselleştirmeye karşı gerekli hassasiyetleri gösteren bir gazetedir. Ama bu kadar tartışmalı ve hassas olan bir meselede BirGün Gazetesi'nin böyle bir yola girmesini ben kişisel olarak doğru bulmazdım.