Ey içindeki misakı milli sınırlarını aşamamış enternasyonalist söylemli local zihinli eşittaşım sana hitaben kelimeler yazıyorum haberin olsun…

Bu memlekette ne olduysa bence bulunmayan son ütücüler ve ortacılar yüzünden oldu. Ne zaman ki bu meslek grupları çıktı sanırım sendikacılık o gün bitti. Lakin asıl konumuz sendikacılıktan çok mücadele edenlere laf yetiştiren “kendine sendikacılara” değil. Onların da içinde bulunduğu daha çok ana haber bültenlerinde duymaya alıştığımız “solcu” veya kendilerine “sosyalist “ diyen abelere ve ablalara hitaben kaleme alınmıştır bu cılız yazı…

Malumunuz dört tarafı kişiye göre değişen memleket toprağında yaklaşan seçim yoğunluklu, gündem manzaralı, ezber atımlı günlere girmiş bulunmaktayız. ”Kendine” devam eden barış süreci ile birlikte bir kez daha gördük ki gördüklerimiz aslında görmediklerimizmiş. Başlayan barış süreci ile birlikte müzakere masasını şeklini imajını beğenmeyen “sol zatlar” “neden benimle müzakere edilmiyor” diye bastı feryadı ve bu feryat öyle büyüdü ki ses; kalabalığını nereye vuracağını şaşırmış insanla dolmaya başladı. Bu duygu yoğunluğuna girme sebebi; Mücadele eden değil seyirci kalan daha çok bilir mantığıdır.

Evet tarlanın tumbunda sırtını çimene yaslamamışlar; Misal futbol maçını oynayanlardan çok izleyenlerin konuştuğu memlekette tabi ki yıllardır devam eden savaşa seyirci mantığı ile taraftarlık satanlar daha çok bilir. Kimse mükemmel değildir ve herkes eleştirebilir. Bu; tarihsel sosyolojik psikolojik ve diğer ismini unuttuğum gerekliliklerdir lakin bu gereklilikleri cömertçe harcayan ve ağzından “emperyalist” ,”kapitalist” kelimelerini aldığınız zaman çıplak kalan ve 30 yıldır mücadele edenlere her türlü 90 yıllık ezber yükleyenler bilmezler mi; 30 yıldır mücadele eden devrimci olmuyor mu, ya da ne oluyor? Veya 30 yıldan fazla var olma mücadelesi verenlere ne denir? Haksızlığa karşı koymak bir devrim değil midir? Yok sayılmaya karşı verilen mücadelede mücadele edene önce ideolojik yakınlık üzerinden mi iletişim kurulur? Sosyalistin işi “orda” ya da “burada” olma meselesi midir yoksa var olan haksızlığa karşı haklının yanında olma meselesi midir?

Mücadele ve kazanım konusunda Kürtlerin pratiği ortadayken ,eylem ve bedel konusunda üzerine düşeni fazlasıyla yapmışken , böyle bir duruşa devrimci değil demek had olarak nasıl sınıflandırılır ise ben de öyle sınıflandırmayı tarihsel bir borç sayarım …… (Veresiyemiz ölmüştür)

Sömürge kelimesini dünyanın her tarafı için kullanmakta cömertçe davrananların yanı başındaki soruna kelime seçmeye kendini kanalize etmesi tamamı ile yapamadıklarının “beğenmedikleri” tarafından yapılmasıdır.

Yaklaşan seçimde AVM diken ile PLAZA diken arasında tercihe zorlananlar bilmelidir ki;

Sosyalist ön tanımını kendine sıfat biçen, teoride ve konuşmada her daim “sosyalist” olan lakin pratikte aradığımız anlamı bulamadığımız çok değerli memleket insanları seçim öncesi sosyalistlere soru atıyorlar. Diyorlar ki ; “sosyalist sosyalist senin halkın içinde, mücadele edenler içinde ne işin var, onların mücadelesi mücadele değil, sen gel çay içek sonra sisteme iki şeker kıvamında sövgü atarız olur biter”…

Hiçbir şey anlamadınız değil mi? İşte ben de sosyalist geçinen birinin mücadele edenler yanında olmamasını anlamıyorum…

Benim bildiğim yok sayılan bir ötekinin mücadelesine kapı deliğinden komşuyu kesme durumu ile bakılmaz eğer kendine yol olarak sosyalizmi seçmişsen. Yani bir eşcinselin ya da bir Alevinin yanında olmak için onun ötekileştirilmesi yetmiyor mu ille de sosyalist mi olacak? Yaw deki beni “bitmeyen halaya” almıyorlar bak o zaman anlarım seni… Paradigmasını ille de halay başı olarak görmek isteyenin halay için hiçbir ön hazırlık yapmaması pragmatiğinin yanılması değil midir, yani söz uçar yazı kalır hesabına mahsuben söylenen ile şeklin aslında vitrinden bakılınca içeriyi temsil etmediğini göstermesi değil midir? İşte işi gücü bırakmışız tarlanın tumbunda güneşin sıcağında nohut tarlasında yonca biçmeye gelmiş turist mantığına tereyağının ne kadar sağlıklı olduğunu anlatıyoruz.

Yan yana yürümeyi kuyrukçuluk , müzakere sürecinde Kürt tarafını iktidarın arka bahçesi olarak görmek Ulusal Kanal’da haber izlemekten başka bir şey değil ise nedir?!!!

Varlığını bildiğimiz ama sesini duymadığımız “Alo Fatih” diyaloglarının, pardon dinleyince monolog olduğunu anladığımız durumun; kral çıplak repliğine ihtiyaç duymadan kendini aşikar ettiği, internete sansürün yakın olduğu şu günlerde; tüm ötekilerin ve ezilenlerin yan yana olmasını her muhalifin görmek istemesi gerek, yoksa herkes yaptığı devrimi çekmecede unutacak…