Serdar Korucu / AGOS

Fatih Akın’ın ‘The Cut’ (Kesik) filminde yer aldığı gibi, Anadolu’nun dört bir yanından soykırım sürecinde topraklarından kopartılan Ermenilerin bir bölümü için adres, Küba’ydı. New York’un girişindeki Ellis Adası’nda ya da Kanada’ya gidemeyenler soluğu Küba’da alıyordu. Onlardan biri de Seranuş “Sarah” Panosyan’dı. Panosyan, yaşadıklarını anlattı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Latin Amerika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi” kapanış toplantısında, ‘yeni kıta’ Amerika’yı Kristof Kolomb’dan önce, 1178’de Müslümanların keşfettiğini savunması, yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi.

Erdoğan, Almanya’da yaşayan Prof. Fuat Sezgin’in tezini işaret ederek, Müslüman kâşiflerin cami inşa ettiği yer olarak Küba’yı anarken, aynı topraklar bir asır önce soykırım mağduru Ermeniler için sadece ‘yeni kıta’ değil, yeni bir hayat anlamına geliyordu.

Fatih Akın’ın ‘The Cut’ (Kesik) filminde yer aldığı gibi, soykırım sürecinde topraklarından kopartılan Ermenilerin bir bölümü için adres, Küba’ydı. New York’un girişindeki Ellis Adası’nda ya da Kanada’ya gidemeyenler soluğu Küba’da alıyordu. Onlardan biri de Seranuş “Sarah” Panosyan’dı.

‘HER ŞEY HALA TAZE’

28 Şubat 1985 yılında, The Daily Pantagraph’a kız kardeşiyle birlikte verdiği röportajda Panosyan, Sivas’tan Küba üzerinden ABD’ye uzanan yolculuklarını anlatıyordu. Indiana eyaletindeki Bloomington şehrinde yaşayan 90 yaşındaki Vehanuş “Rose” Torosyan ile 85 yaşındaki Seranuş “Sarah” Panosyan kardeşler, hikâyelerini anlatırken gözyaşlarını tutamıyor, “Her şey hâlâ bizim için taze, o günleri düşündüğümüzde uyuyamıyoruz” diyorlardı.

Marderos ve Makruhi Aginyan’ın çocukları olarak Sivas’ta doğan kız kardeşlerin geniş ailesi, üç evde 50 akrabadan oluşuyormuş. Vehanuş, 11 çocuklu ailenin en büyüğüymüş. Seranuş ise küçük kız kardeşi. “Annemin her zaman sağ koluydum” diyen Vehanuş Torosyan, 13 yaşında aile içindeki sorumlulukları nedeniyle bölgedeki Fransız okulundan ayrılmak zorunda kalmış.

Soykırım süreci yaşandığındaysa, her âna tanık olmuşlar. Önce şehirlerindeki eğitimli Ermeni erkeklerinin öldürüldüklerini görmüşler. Aralarında kuzenleri, iki çocuk babası Aram da bulunuyormuş. Vehanuş, Aram evinden alınırken oradaymış. “Polis ondan bazı metinleri tercüme etmesini istedi ama o inanmadı. Her şeyi anlamıştı” diyor. Ardından da korkulan olmuş. Hapsedildikten sonra ölüm haberi gelmiş aileye. Aynı ay Vehanuş, uzun zaman nişanlı kaldığı sevgilisiyle evlenmiş, fakat mutluluğu uzun sürmemiş: “Sadece iki günü beraber geçirebildik. Ardından onu da aldılar.”

Sonra evlerinden çıkartılmışlar birer birer. Babası ve amcasına bir Osmanlı subayı ile olan ilişkileri sayesinde “refakat” izni verilse de bu durum uzun sürmemiş. Üçüncü gün amcası öldürülmüş. 6 ay boyunca güneye, Suriye’ye doğru yürüyen, geceleri yerde uyuyan, açlık, hastalık, susuzluk ve ölümü gören kardeşlerin yüzünü ve tüm vücudunu böcekler sarmış. Bugün televizyonda izledikleri, açlık çeken Etiyopyalı çocuklar gibilermiş: “Biz, Afrika’da yaşananları, Etiyopya’yı çok iyi anlıyoruz. Sadece biz anlayabiliriz. Sizin onları anlamanız mümkün değil.”

Yürüyüşlerinin ikinci ayında 5 yaşındaki kız kardeşleri Hereknaz zayıf düşmüş, annesinin onu taşıyacak gücü kalmamış. “Çok güzel bir kızdı. Annemiz onu bir Türk askerine verdi. Adam bu kadar güzel bir kıza sahip olduğu için mutluydu.” Kasım’da yürüyüş sona ererken, anneleri uyurken kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiş. Kız kardeşlerin kaderi ise ayrılmış. Grup ikiye bölününce Vehanuş ve bazı kuzenleri, Antep’e gönderilmiş, geri kalanlarsa bir başka kasabaya...

4 YIL SONRA      

Türklerin evlerinde çalışarak geçimlerini sağlayan kız kardeşler, birbirlerini görmeden 4 yıl geçirmiş. Sonunda ABD’ye gitmeye karar vermişler. Önce Vehanuş gitmiş. Ardındansa Seranuş. Aralarındaki fark ise Seranuş’un ABD’ye girebilmesi için ilk durağı, pek çok soykırım kurbanı Ermeni gibi Küba olması.

ABD’deki Ermeni aileler arasında bu hikâyeler yoğun olsa da, bugün Küba’da kalan Ermenilerin sayısı net olarak bilinmiyor. Rakamlar değişse de 80 ila 100 arasında Ermeni’nin, atalarının soykırım sonrasında ulaştığı bu toprakta halen yaşadığı belirtiliyor.