Diyarbakır'ın Bismil İlçesi'nin 10 km güneydoğusundaki Kavuşan höyük kazılarında, yaklaşık 2500 yıl önce, kesilip yenilmiş 17 adet Fırat kaplumbağasıyla gömülmüş bir kadın ve çocuğun mezarı bulundu.

Yumuşak kabuklu olan Fırat kaplumbağaları, saldırganlıklarıyla biliniyor. Mezarda farklı türlere ait 4 kaplumbağanın kalıntısı daha bulundu.

keşfin yapıldığı Kavuşan höyük Diyarbakır’da Dicle Nehri’nin güney kıyısında bulunan çok dönemli bir höyük. Arkeolojik kayıtlara göre MÖ 3. binyılın sonlarından MS 14. yüzyıla kadar yerleşimin devam ettiği Kavuşan höyük, Hasankeyf gibi, yakında Ilısu Barajı’nın altında kalarak suya gömülecek.

Kavuşan Höyük’teki kurtarma kazıları 2001-2009 yıllarında devam etti.

2008 sezonunda, yaklaşık MÖ 6. yüzyılda Post-Assur dönemine (Geç Demir Çağ) tarihlenen üç silo keşfetti. Bu silolar tahıl depolama amaçlı olsa da bir tanesi daha sonra mezar olarak kullanılmıştı.

Bu silo çukurunun dibinde, üstüste gömülmüş 6-7 yaşlarında bir çocuk ve 45-55 yaşlarında bir kadının iskeleti bulundu. Kadın ve çocuk iskeletlerinin çevresinde ise 17 adet Fırat kaplumbağasına (Rafetus euphraticus) ait kabuk ve diğer iskelet kalıntıları bulunuyordu.

Paris Milli Doğa Tarihi Müzesi’nden hayvan kalıntılarını inceleyen zooarkeolog Rémi Berthon “Bu gerçekten beklenmedik bir şeydi” diyor. Kara kaplumbağası (tosbağa) daha yaygın olmak üzere Orta Doğu’daki mezarlarda kaplumbağalar bulunmuştu. Fakat Fırat kaplumbağası bulmak, hem de bu kadar çok sayıda bulmak bir sürpriz oldu.

Berthon ayrıca, kaplumbağaların yenilmek amacıyla kesildiğine dair kanıtlar buldu. Kemiklerdeki kesik izleri, kaplumbağaların sırtlarının üstüne konulup, içindeki et için kesilerek açıldığını gösteriyor. Araştırmacılar kaplumbağaların bacaklarının da kesildiğini belirtiyor.

Cinsiyeti belirlenmeyen çocuk iskeleti yüzüstü yatar şekildeydi. Çocuğun sol bacağı dizinden bükülmüş, sağ bacağı ise uzatılmıştı. Sağ kolu vücudunun altında dururken, sol kolu is yüzünü korumak ister gibi, omzunun üstünden uzanıyordu.

Antiquity dergisinde yayınlanan makalede kazı başkanı Profesör Gülriz Kozbe ve Rémi Berthon “Çocuğun kafatasının yanına mezar hediyesi konulmuş, kırık bir demir fibula çocuğun bir kız olduğuna işaret ediyor olabilir” diyor.

Çocuğun tam olarak altında ise 45-55 yaşlarındaki kadın iskeleti vardı. Kadın sırtüstü ve yarıcenin pozisyonunda gömülmüştü. İki iskelette de şiddet içeren bir ölüme dair travma izi bulunmadı. DNA analizi yapılmadığı için kadın ve çocuk arasındaki ilişki henüz bilinmiyor.

Berthon, Discovery News’e yaptığı açıklamada “Kadın ve çocuğın kısa bir zaman aralığında gömüldüğünü biliyoruz. Çünkü çocuğun hemen altında bulunan kadın iskeleti, çocuğun vücudu mezara yerleştirilirken, bütünlüğü bozulmamış (yani kemiklerin yerleri değişmemiş).”

Çukurun kenarlarında kaplumbağalara ait birçok kalıntı bulundu. Mezarın ortasında da iki kaplumbağa kabuğu ve dağılmış şekilde bazı iskelet parçaları bulundu.

Ortadaki kabuklardan biri bir Mahmuzlu Akdeniz kaplumbağasına (Testudo graeca) aitti. Kalıntıların 17 tanesi yumuşak kabuklı Fırat kaplumbağasına, 3 tanesi de Çizgili kaplumbağaya (Mauremys caspica) aitti.

Berthon “Bir tatlısu kaplumbağası olan Çizgili kaplumbağalar Türkiye’nin doğusunda çok yaygın olsa da, ilk defa mezar hediyesi olarak kullanıldığına dair bir kanıt bulduk. Fırat kaplumbağaları da daha önce bir mezarda hiç bulunmamıştı” diyor.

Mezara konulan Fırat kaplumbağaları bariz olarak, yenmek için kesilip doğranmıştı. Berthon “Bazı anatomik parçalar eksik. Bu da parçaların, büyük ihtimalle bir cenaze töreni (ritüeli) kapsamında tüketilmek üzere alndığını gösteriyor” diyor.

Fakat diğer kaplumbağa çeşitleri (Mahmuzlu Akdeniz kaplumbağası ve Çizgili kaplumbağa) görünüşe göre cenaze töreninde kesilmemiş ve tüketilmemişti. Araştırmacılar, sadece boş kabuklarının mezar hediyesi olarak kullanıldığını söylüyor.

Orta Doğu’da kaplumbağaların önemli bir sembolik değeri, ve öbür dünyayla güçlü bir bağları vardı. Berthon “Biz onlara psikopomp hayvanlar diyoruz. Psikopomp, yeni ölen insanların ruhlarını öbür dünyada götüren rehberlerdir. Bu mezarda görülen ritüel de büyük ihtimalle, ölenlerin kendine özgü tuhaf sosyal statülerine delalet ediyor” diyor.

Araştırmacılara göre bu mezarda Fırat kaplumbağası bulunması, Orta Doğu’da kaplumbağa ve öteki dünya arsındaki ilişkinin tüm kaplumbağa türlerinde geçerli olduğunu gösteriyor.

Kabukları zeytin yeşili deriyle kaplı olan Fırat kaplumbağaları bitki ve sebzeyle de beslense de, genel olarak etçil bir beslenmeye sahip olmalarıyla biliniyor. Araştırmacılar “Fırat kaplumbağaları ayrıca leşçil hayvanlardır, ve sıklıkla, sürüklenen memeli hayvanların leşleriyle beslendikleri gözlemlenmiştir. Bu memeli hayvanlar bir at büyüklüğünde bile olabilir” diye yazıyor.

Sadece Fırat ve Dicle nehirleri ile onların İran, Türkiye, Suriye ve Irak’taki kollarında bulunan yumuşak kabuklu Fırat kaplumbağaları, günümüzde Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) tarafından nesli tükenmekte olan türlerden ilan edildi.

Berthon “Bu türün, Türkiye’nin kültürel mirasında da bir yeri olduğunu ortaya çıkarmaktan memnunuz” diyor.

Nesli tükenmekte olmasına rağmen, bu kaplumbağa türü yerel olarak pek fazla sevilmiyor. Etnografik kaynaklar kaplumbağaların bazen balık marketlerinde satıldığını öne sürse de, günümüzde bu kaplumbağaların bölgede ekonomik bir işlevi yok. Berthon “Sanırım balıkçılar bu türden pek memnun değiller, çünkü çok saldırgan olduklarını ve balık ağlarını parçaladıklarını düşünüyorlar” diyor.

(Kaynak: Arkeofili)