SERDAR KORUCU / Agos

Karadeniz’de yüzyıllar boyunca Rum nüfusun en önemli dini merkezi olan Sumela Manastırı için Trabzon Belediyesi ‘harabe’ nitelemesi yaptı:

Trabzon’un güneyinde, Ziganalar’ın bir tepesinin yamacına yapışmış bir manastır harabesi vardır… Halk buraya kısaca Meryem Ana der. Eski adı ise Sumela Manastırı’dır…”

‘BASİT BİR HIRİSTİYANLIK GAYRETİ İLE YARATILDI’

Belediye’nin resmi internet sitesinde yer alan yazıda manastır tarihinde önemli yer tutan, Aziz Luka tarafından çizilen ve mucizeler yaptığına inanılan ‘Panagia Soumela’ ikonasının tarihinin de gerçeği yansıtmadığı iddia edildi:

“Buranın başlıca gelir kaynağı olan bir Meryem Ana resminin eskiliğine ve mucizeler yarattığına halkı inandırmak böylece onun değerini büyültmek için uydurulduğu kolayca sezilen bir efsaneye göre güya bu resim, İsa’nın Havarileri’nden Lukas tarafından yapılmış, Lukas’ın terekesinden Atina’ya geçmiş fakat Theodosius devrinde, dördüncü yüzyılda resim kendiliğinden buradan ayrılmak istemiş, bir gün melekler tarafından gökte uçurularak Trabzon dağlarındaki bu kovuğa getirilip bir taşın üzerine bırakılmıştır.

Tam bu sıralarda Atina’dan Trabzon’a gelen Barnabas ve Sophronios adlarında iki keşiş de bu ücra dağın ıssız yamacında bu resmi bulmuşlardır. Bu çeşit rivayet ve efsanelerin basit bir Hıristiyanlık gayreti ile yaratıldığı ve mütemadiyen tekrarlanarak adeta zorla kabul ettirildiği bilinir. Böylece hakkında benzeri rivayetler çıkarılan tesisler de güya çok eski bir tarihe inmektedir. Sumela münferit bir örnek olmayıp, eş durumdaki birçok misalden sadece biridir.”

‘İKONA SİMSİYAH, ÇATLAK, ORTADAN AYRILMIŞ BİR TAHTAYDI’

Yazıda kutsal sayılan ikona için “Bu üzerinde herhangi bir çizgi, boya daha doğrusu resme benzeyen bir unsur teşhis edilemeyen simsiyah, çatlak ayrıca da ortadan ayrılmış bir tahtadan ibaret idi” ifadeleri kullanıldı.

Sitede manastırı şimdiki durumuna getiren 13. yüzyıldaki Komnenos Hanedanı’nınsa Türk beylikleri ile ilişkisi ön plana çıkartıldı:

“Bilhassa komşu Türk beylikleri ile çok yakın ve girift temasları bulunan Trabzon Kommenosları’ndan III Alexios (1349-1390) bu manastırın esas kurucusu sayılabilir. İki kız kardeşi Türk beyleri ile evli olan, kendi dört kızını da komşu Türk beylerine veren III. Alexios’un Sumela’ya özel bir ilgi gösterdiği kaynak ve belgelerden anlaşılmaktadır.”

‘FRESKOLARI ‘BİLGİLİ’ YABANCILAR SÖKÜP GÖTÜRDÜ’

Türkiye- Yunanistan arasındaki mübadele sürecini “Trabzon’un 18 Nisan 1916’dan, 24 Şubat 1918’e kadar süren Rus işgali, burada bir Hıristiyan Pontus devletinin tekrar kurulacağı ümitlerini doğurmuştu. Kurtuluş Savaşı sonunda, bu ümit kapılarını kapamak üzere 1923’te bütün Rumların Yunanistan’a gönderilmeleri ile Sumela Manastırı boşaltılmıştır” ifadeleri ile anlatan site, manastırdan çalınan freskler içinse şu imada bulundu:

“Burada ilk bakışta dikkati çeken husus darmadağın bir harabe görünüşü ve duvarlardaki Freskoların, ustalıklı bir şekilde muntazam kareler halinde kesilerek yerlerinden sökülüp götürülmüş olmasıdır. Son derecede zor olan bu işin başarılı şekilde yapılması, bunu oralıların değil, bu çeşit hatıralara meraklı ve gerekli bilgiye sahip ‘bilgili’ yabancı ziyaretçiler tarafından yapıldığını gösterir.”

‘SANAT VE MİMARİ ÖZELLİĞİ YOK’

“Büyüklüğü ile konumundan başka, kayda değer hiçbir sanat ve mimari özelliği olmayan bir bina” olarak nitelenen Manastır binası için “Adeta kitlesi ile dağın kayalarında uzaklardan beyaz bir leke halinde taşan bu kışla biçimli yapı” ifadesi kullanıldı.

‘SÜSLEMELER TÜRK TAKLİDİ’

Yazıda avlunun etrafındaki binalarda Türk sanatının etkilerinin bulunduğu vurgulandı, binadaki işçiliğin Türk binalarından taklit edildiği de öne sürüldü:

“Odalarda dolaplar, hücreler ve ocaklar bu küçük mekanlara bir Türk enteryörü havası vermektedir. Kutsal suyu toplayan şadırvan da, sivri kemerleri ile Türk mimarı karakterindedir. Fakat en dikkat çekici nokta, bazı duvarlarda koyu kırmızı boya ile yapılmış duvar süsleridir ki bunlar 18. yüzyıl Türk binalarındaki tuğla derz süslemelerinin boya ile yapılmış taklitleridir. Sumela’nın yüz metre kadar kuzeyinde, yine dağ yamacına oyulmuş, erişilmez durumda ve içinde Fresko resimler olan bir mağara şapellerinin de varlığı söylenir.”