Yüzleşme Derneği ise Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü'nde düzenlediği panelle "Acılarımız insanlığımız, insanlığımız vicdanımızdır" dedi. Panele Yüzleşme Derneği Başkanı ve Demokrat Haber Yazarı Cafer Solgun, Yazar Ragıp Zarakolu, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rober Kopbaş, yazar ve Yüzleşme Derneği üyesi Emine Uçar Eroğlu katıldı.

'SORUNUN ÇÖZÜMÜ DEVLETE EMANET EDİLEMEYECEK KADAR DEĞERLİDİR'

Ermeni sorunuyla ilgili önemli araştırmaları olan yazar Ragıp Zarakolu, Ermeni soykırımının insanlığa karşı işlenmiş en ağır suçlardan biri olduğunu söyledi.

Türkiye toplumu içinde 'özür' geleneğinin olmadığının altını çizen Zarakolu, bunu Türk toplumunun olgunlaşamaması olarak yorumladı. Henüz özür dilenmemesinin "Bir kez daha yineleriz, dikkatli olun" şeklinde tehdit unsuru teşkil ettiğini belirten Zarakolu, "Kürt sorunu konusunda da 'bölünmek istiyorlarsa Güneye gitsinler' diyorlar. Kim, nereden ulusları yurdundan kovma, silme, bir kanser uru gibi temizleme hakkını alıyor" diyerek tepkisini gösterdi.

Ermeni sorununun çözümü ve soykırımın kabul edilmesi için toplumsal yüzleşme ihtiyacına vurgu yapan yazar Zarakolu, "Tüm toplumsal kesimler üzerine düşeni yapmalı. Türkiye Gazeteciler Derneği meslektaşlarına sahip çıkmalı, odalar, mühendisler, tabipler birliği herkes kendi meslektaşına sahip çıkarak yüzleşmenin parçası olmalı. Bu sorunun çözümü devlete emanet edilemeyecek kadar önemlidir" dedi.

Zarakolu, "1915 yılında işlenen suç çok ağır bir suç. Aynı zamanda insanlığa, halka ve yurttaşlara karşı da işlenmiş bir suçtur. ‘Güçlü olan haklıdır, suç işlese bile haklıdır’ mantığı doğru değildir" dedi.

İNSAN HAKLARI BEYANNAMESİ ACILARI PANSUMAN NİYETİNE Mİ YAPILDI?

Mazlum-Der İstanbul Şubesi eski başkanı Ahmet Mercan şöyle konuştu:

"Yaşadığımız dünyada bir küresel ölçeğe varmış mücadele ve bunun yanında ise Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi var" diyerek başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü: "Ancak bu insan hakları beyannamesine rağmen dünyada savaşların, zulmün, soykırımın ve acıların sürüyor olması da 'bu beyanname acılara pansuman niyetine mi yapılmış?' sorusunu akıllara getirmektedir. Bunun da üç nedeni var: Birincisi beyannamenin içselleştirilememesi ve insan haklarına verilen değerin önemsenmemesidir. İkincisi, yasaların buna göre düzenlenmemiş olması ya da var olan yasaların uygulanmamasıdır. Üçüncü neden ise acıları yaşayanların yalnızlaştırılması, bunun sonucunda da öfkenin büyütülmesidir."

Resmi tarihte hastalıklı bir anlayışın ürünü olarak acılara neden olanların doğru yaptıklarını savunduklarına dikkat çeken Mercan, "Ancak tarihi yeniden ele alarak yüzleşmek gerekir. Türkiye'de halkların çeşitliliği inkar edilmeden eşitlik ilkesine bağlı olarak yaşam koşullarının oluşturulması gerekir" dedi.

Türk halkının dışındaki halkların açtıkları okullarda müdür yardımcısının Türk olması şartının getirildiğini belirten Mercan, bu şekilde bir denetim mekanizmasının da insan haklarına aykırı olduğunu söyleyerek tepki gösterdi.

'BİZİ ACILARIMIZDA ORTAK ETTİLER'

Yazar ve Yüzleşme Derneği üyesi Emine Uçar Erdoğan, Rakel Dink'in "Bizi acılarımızda ortaklaştırdılar" sözlerini hatırlattı ve şöyle devam etti: "Evet bu söz çok doğru. Çünkü bu coğrafyada acı yaşamayan halk bulamıyoruz ve Hrant'ın ölümünden önce halklar kendi acılarını sadece kendileri yaşardı. Ancak onun ölümünden sonra bu acılar ortaklaştı. Hrant Dink bir yazısında 'Türklerle acılarımı konuşmak istiyorum' diye yazmıştı. O yaşarken bunu göremedi, ama ölümünden sonra Türkler, Kürtler ve Ermeniler olarak artık acılarımızı birlikte konuşabiliyoruz."

24 NİSAN İLE PASKALYA BİRLEŞTİ

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş, bugünün Paskalya olduğunu hatırlatarak, Paskalya'nın anlamının 'Yeniden diriliş' olduğunu ve yüzyıl aradan sonra ilk kez 24 Nisanla Paskalya'nın birleştiğini belirtti. Bu tesadüfün toplumun kendini değiştirmesi, yenilemesi için bir fırsat olmasını temenni eden Koptaş, "Konuştuğumuz her şey anlamlıdır. Ama bugün biraz daha düşünmeye ihtiyacımız var" dedi.

Rober Koptaş, 24 Nisan günü bütün Ermeniler olarak acılarını paylaştıklarını, bugün tek yürek ve tek kalp olduklarını söyledi. Koptaş, "1915 olayları ağır bir trajediydi. 1915‘ten sonra bu topraklarda yaşam devam etti. 1915‘ten sonra da geride kalanlar bu topraklarda hayatlarını devam ettirdiler. Bizim en büyük örneğimiz Hrant Dink‘tir. Onu kaybettik ama o bizim içimizde yaşıyor hala. Sanki ölmemiş gibi Hrant Dink‘in anısını yaşatıyoruz. Bazı şeyleri de o görsün ve hissetsin diye yapıyoruz. Dolayısıyla bu sohbetlerimiz devam edecek. Yaptıklarımız ve de yapacaklarımız devam edecek. Devletlerin yaptıkları, hükümetlerin yaptıkları elbette bizi bağlamaz ama devleti ve de hükümetleri doğru yapmaya sevk eden de bizler olmalıyız. O anlamda hepimizin bir sorumluluğu var" diye konuştu.